Hayatta bazı şeyler var ki, yarattığın birşeyi yaşatmak, devamlılığını sağlamak ve hatta daha ileriye gidebilmek için karşına çıkan tüm olumsuzluklara rağmen inadına yol almayı seçer insan.
Bir misyonu yerine getirmek kadar onu korumaktır da ayını zamanda.
İnatçı olmaktan farklıdır bahsettiğim.
Tolumsal bir yararı olduğuna inandığınız ve yola bu amaçla çıkıp özveriyle meydana getirilen bir ürünün paylaşılması ve yaşatılması açısından gösterilen inat; en kutsallarından biri olsa gerek.
Kıbrıs Türk SPOR TARİH dergimiz de böyledir.
Bu dergi; ne özel bir şirketin ne de özel bir kurumun yayınıdır. Sadece yaşamını spor adına feda eden bir yurttaşımızın adına kurulan ve amacı sadece “vermek” olan Mete Adanır Vakfı’nın bir yayını olmasının önemi sadece taşıdığı isim değildir.
“Vakfın” ne anlama geldiğini bilmeyen maalesef çok insanımız var.
Evet özelde birinin ismini yaşatmak gibi görünse de aslında, o isimden yola çıkarak toplumsal yarar adına karşılıksız hizmet veren bir organizasyondur Vakıflar.
Hele hele bizim gibi Bakanlar Kurulu tarafından “hayır kurumu” olarak resmileştirildiyse, bu Vakfın tek amacının toplumsal hayır yararına iş yapmak olduğu, bu sorumluluğu üstlendiği gerçeği de anlaşılır.
1989 yılında babam Alpay Adanır tarafından kuruluşu gerçekleştirilen Mete Adanır Vakfı bugüne kadar elinden geldiğince gençlerimize eğitimlerinde maddi destekte bulundu, eğitim kurumlarımıza elinden geldiğince tıpkı spor kulüplerimize olduğu gibi yardım etmeye çalıştı. Hem de hiçbir sabit geliri olmaksızın.
Peki nasıl yapıyordu bunu?
Bazen yapılan bağışlarla ve en büyük çoğunluğu babamın maaşından kesintilerle.
Evet bugüne kadar böyle geldik.
Ve bugün bu Vakfın çalışmalarını durdurduk- feshettik dediğimiz anda Vakıf adına tüm yayınlarımız, varsa malı ve parası tek kuruşuna kadar Vakıflar İdaresi’nin malı ve tasarrufu olur.
Yani kısacası; bugün çkardığımız SPOR TARİH dergimizin her nüshasının sahibi aslında Vakıflar İdaresidir. Bundandır ki bizim gibi aile vakıfları sabit gelir elde etmek için her zaman çabalamaktadır. Belki üye aidatı, belki maaşlardan cüzzi miktar kesintiler ya da kendilerinin yaratacakları döner sermayeli gelir kaynakları.
Bugün 2. Yılını doldurduğumuz ve 7. Sayısını yayımladığımız Spor Tarih dergimizi okurla buluşturduğumuz her sayısında derin bir nefes alıyoruz.
Neden mi?
Dergiyi basabilecek parayı bir kez daha bulduğumuz için.
Yoksa yazı kadromuz ve Kıbrıs Türk Spor Tarihi ile ilgili materyal eksikliği gibi hiçbir gailemiz yok. Aksine araştırmacı kadromuzun elinde her zaman ve gitgide daha da nitelikli hale gelen konular, belgeler daima.
Yapılan işin takdir görmesi, dergi formatında ilk kez böylesi süreli bir spor araştırma dergisinin ülkemizde yayınlanır olması en büyük gururumuz.
Bugüne kadar dergimizi yaşatabilmişsek, reklamlarıyla her zaman destek veren ve bir elin beş parmağını geçmeyen şirket-kurumlara ne kadar teşekkür etsek azdır. Onlar da bizim üstlendiğimiz misyonun ve yaptığımız işin kutsallığını anlamış ve destekleriyle bu yolda yürümemize her zaman destek olmuşlardır. Yürekten teşekkürler.
Bu sayımızda da spor dünyamızın unutulmaz bir ismini dosya konusu yaptık: Mustafa Defteralı... Yücel Hatay “Teniste Kıbrıs Şampiyonlukları”nı yazdı. Eralp Adanır “Kıbrıs Futbolu’nun Mihenk Taşlarından: Mustafa Defteralı”yı, Dr.Okan Ersan “Dünya’da futbol, Amerika’da soccer, Kıbrıs’ta top oynamak”ı, Fevzi Beyar “50 yıl aradan sonra gerçekleşen ilk futbol teması”nı, Ulus Irkad “Baf-Limasol anılarında Mehmet Pars”ı, Bülent Fevzioğlu “Kıbrıslı Türklerde Atletizm Etkinlikleri ve Unutulmaz Rekorlar”ı, konuk yazarımız Ahmet Okan ise “Rengalı Futbol Müsabakaları”nı kaleme aldı bu sayımızda...
Ve bir kez daha okura merhaba diyebilmek...