İnsan bir şeylere “inanıp”, bu inancını içinde “yükseltmez” ve sözde bırakırsa, ağzıyla kuş kapsa istediği sonuca ulaşamaz.
Bu felsefik yaklaşım “sportif durumlarda” çok daha etkilidir.
Sporda “zafere” giden yolun üç önemli unsuru vardır.
Bunlardan birincisi “disiplin”, ikincisi “çalışmak”, üçüncüsü ise “inanmak”tır.
Maç öncesi yani antrenmanlarda futbolcular, antrenörler ve yöneticiler arasında neler yaşanır bilinmez, ama ne yaşanırsa yaşansın, bu durumlar oynanacak maça yüzde 90 oranında yansır.
Tıpkı dünkü Hamitköy-GG maçındaki gibi…
Antrenmanlarda inanan ve bu “inancının sözde bırakmayıp” mücadeleye dönüştüren takım kazandı.
Yani GG.
Oynadı ve kazandı.
Kendi saha ve seyircisi önünde oynayan, maçta “skor avantajını” elde eden üstelikte “futbolu olumsuz etkileyen rüzgarı karşısına” alarak bunu yapan bir takım olan Hamitköy sahadan mağlup ayrıldı.
Saçma bir durum gibi görünse de, futbolda her sonucun çıkabileceği gerçeği var.
Ancak bu kadar “artılarla dolu” olan bir takımın mağlup olmasındaki nedenlerin başında “inançsız” futbolu ve yardımlaşmadan uzak görüntüsü yatar.
Hamitköy, maçın tamamında, bir kez daha söylüyorum maçın “tamamında” bir tek olumlu hareket yapmadı.
Rakip kale önüne “bir kez gidip” evet yanlış okumadınız bir kez gidip, kandığı bir serbest vuruştan ilk yarıda skor avantajını elde etmesine, ikinci yarıda ise rüzgarı “arkasına” yani lehine almasına rağmen, futbolun “olumlu unsurlarını” sahaya yansıtamadı.
Orta sahası iki pas üretemedi.
Topu yere koyup oyunu yönlendiremedi.
Hamdi, kendi aleminde, Erkan zaman zaman koşar modunda.
Nazım Aktunç deseniz “konuşmaktan yorulmuş” olacak kademe hatalarında, topları “dan dun vurma” hevesinde… Vurulan her top duvara çarpar gibi tekrardan geri dönmesine rağmen ısrarla en yükseğe kim vurur devrine devem !!! Kanatlar yok.
Orta sahada biraza Halil Çürük’ün bildik mücadeleci oyunu, ilerde de Boris’in istekli ve arzulu koşuları vardı o kadar.
Gerisi rüzgara kapılmış ve rotası belli olmayan gemi… Bir oyana bir buyana…
Gençlik Gücü ise ilk devrede rüzgarı arkasına almasına rağmen çok etkili değildi. Rakip kale önüne çok fazla gitmesine ve topla daha fazla oynar görünmesine rağmen etkisizdi. Bunun tek nedeni ısrarla havadan oynamasıydı. Bu hatasını, ikinci yarıda sürdürmeyip, topu yere koydu ve işi bitirdi. Birazcık kanatları hareketlendirip, forvetler devreye girince etkili ataklar gelişti. Rakip de bocalamaya devam etti.
Hasan Göksun’un arta alandaki mücadelesi, takım arkadaşları ile diyaloğu oyuna pozitif motivasyon kattı. Ancak Samuel Zokou denen yabancı oyuncusu, Hamitköy defansını hallaç pamuğu etti dersem yeridir. Aldığı her topu olumlu kullanmakla kalmayıp, atak başlangıçlarının mimarı oldu. Ahmet Tokmak ise sol ayağına hakimiyeti ve yer alma becerisi görülmeye değerdi. Özelde GG, genelde ülke futbolu için büyük bir kazanç. Hamitköy galibiyetinin mimarlarındandı.
Ligin sonlarına yaklaştık.
Kaldı 6 maç.
GG, bu “inancını” ve “takım oyununu” kalan haftalara yansıtırsa sürdürürse, ligde kalma hedefine ulaşabilir.
Play-aut oynamak istemeyen ve bu hedefte ilerleyen Hamitköy ise bu şekilde inançsız, orta sahada üretkensiz oynarsa hedefine ulaşamaz.