İngiliz Koloni Sürecinde Kıbrıs’ta Yapı Üretimi - 1

Erhan Öze: Her dönemde olduğu gibi Kıbrıs İngiliz Koloni Yönetimi süresinde de adada farklı bağlamlarda eşzamanlı yapı üretimi gerçekleşmekteydi.

Erhan Öze

erhan.oze@gmail.com

 

 

Her dönemde olduğu gibi Kıbrıs İngiliz Koloni Yönetimi süresinde de adada farklı bağlamlarda eşzamanlı yapı üretimi gerçekleşmekteydi. Bu yapı üretimini teknik olarak organize eden aktörler arasında Osmanlı döneminden miras alınan katipler, İngiliz Koloni Ofisi’nin kurulması ile farklı kolonilerden ve İngiltere’den gelen mühendisler, Public Works Department (PWD) gözetiminde Kıbrıs’ta yetişen Rum, Türk, Ermeni teknik elemanlar, 20. yy başı itibariyle Avrupa’da eğitim alıp adaya gelmiş Kıbrıslı Rumlar ve Ermeniler, tek tük yabancı mimarlar ve 1951’den itibaren  yapı üretimine ortak olan Kıbrıslı Türk mimar mühendislerden bahsedilebilir. Koloni döneminin her evresinde ise taş, kerpiç, betonarme ya da karma olarak çalışan yapı ustaları yerel formlarda yapı üretmeye kırsal alanlarda devam etmişlerdir. Her dönemde de en önemli işverenler arasında, ne kadar kendi bünyelerinde yapıcılar, mühendisler, mühendis mimarlar barındırsalar da Kıbrıs İngiliz Koloni Yönetimi PWD, İngiliz İmparatorluğu’na bağlı askeri üslerin inşasından sorumlu İngiliz İmparatorluğu Savaş Ofisi, kilise, evkaf, belediye gibi kurumlar yanında I. Dünya Savaşı’ndan sonra özel sermaye sahibi olan yerli ve yabancı şirketler, modern dönemle şekillenen yeni toplumsal çarkları döndürmeye başlayan doktorlar, öğretmenler, ressamlar, (…), vb. meslek sahipleri mevcuttu. Bunların yanında toplumsal kurumların halkı temsilen adada eksik gördüklerini yönetime bildirerek oluşturdukları talepler sonucunda da gerekli yapılar yapılabiliyordu.  Buna en güzel örneklerden biri Kıbrıs’a müze kavramını ilk kez Tarih Müzesi adı altında getiren yapıdır.

Kıbrıs Tarih Müzesi binası sadece melez bir yapı ve bir müze olması ötesinde, koloni sürecinde toplumsal temsil içindeki problemleri de ortaya koymaktadır. Mimari müze formunun hangi bağlamda neyi temsil ederken kimi müzeye kaldırıldığı en önemli soru ve sorundur. Yoksa müze kavramı, 1874’te Osmanlı döneminde eski eserlerle ilgili yapılan kanundan bu yana adada bilinen bir kavramdır. Fakat liberal bir yapıya sahip olan Osmanlı kanununun (Kıbrıs İngiliz Yönetimi ve Kıbrıs İngiliz Koloni Yönetimi altında kazılar ve eserlerin yurtdışına çıkışı 1935’te Eski Eserler Kurumu’nun kurulması ve yeni bir kanun getirilmesine kadar devam etmiştir. Böylece KİKY o zamana kadar sağladığı esnek koşullar içerisinde ihtiyacı olanı İngiltere’deki kendi müzelerine taşıyabilmiştir.) bulunan eserlerin 1/3’ünü devlete, 1/3’ünü toprak sahibine ve 1/3’ünü kazı yapana bırakırken eserlerin yurtdışına çıkmasına engel olmaması ve onları sergileyecek gerçek bir müzenin de var olmaması, kapitülasyonların da yardımı ile buluntuların sürekli olarak yabancı ülkelere çıkarılmasına (Osmanlı’nın yabancı ülke elçilerini yargılamak için oluşturduğu mahkemede ceza almadan 1865-1877 yılları arasında Larnaka’daki Amerikan Sefiri Luigi Palma di Cesnola, Kıbrıs etrafında ama özellikle Larnaka’daki antik kent Kourion’da yoğunlaşan kazıları sırasında bulduğu yaklaşık 35000 parça eseri New York Metropolitan Müzesi’nin koleksiyonuna kazandırarak müzenin ilk direktörü olmuştur. (Cavandish:1991)) neden olmuştur. Bunu önlemek amacı ile müftü, kadı ve başpiskopostan oluşan Kıbrıs toplum temsilcileri 1882 yılında Kıbrıs İngiliz Yönetimi ile ortak bir dilekçe sunup bir müze oluşturulmasını isterler ve Kıbrıs Tarih Müzesi kurulur [1]. Böylece yeni tarihsel bulguları barındıracak yeni müzeyi inşa etmek ve onu temsil edecek olan yeni formu tayin etmek de KİY’ne düşer. Fakat 1905’te Osmanlı Eski Eser Yasası’na yapılan tadilata kadar herhangi bir müze kurulmaz. Buluntular Kıbrıs İngiliz Yönetimi’nin ofislerinde barındırılır. 1908’de ise yer yetersizliğinden dolayı bir müze binası yapılmasına karar verilir ve bu amaçla bir yarışma düzelenir. Yarışmaya İskenderiye’de olmasına rağmen Mühendis Fotiades, Atina Arkeoloji Enstitüsü’nde çalışan Mühendis Nicolaos Balanos ve (?) diğerleri katılırlar. Yarışmayı Balanos kazanmış olmasına rağmen yapı, dönemin PWD mühendisi George Jeffery tarafından İngiliz monarşisine ithafen uygulanırken İngiliz koloni formlarına uyarlanmıştır. Sembolik olarak ise Balanos’un tasarıma ithafen Neo-Grek portiko Atina mermerinden kesilerek Kıbrıs’a getirilmiş ve yapıya eklenmiştir. Böylece müze binası 1928’de tamamlanmıştır. Fakat bu binanın gövdesi ve giriş portikosu arasındaki ilişki ve ayrım, KİY ve toplum arasındaki ilişkileri çok iyi ortaya koymaktadır. Koloni PWD’sinin bir anlamda tüm yapıya uygulanmasına razı olmadığı Neo-Grek form, bir kolaj olarak yapının önüne bir parça gibi eklenir. Portikoyu oraya yapıdan çok müzenin içerisini dolduracak olanlar bağlar. Bunlar 1927-31 arasında İsveç kazı ekibinin sistematik olarak adada yaptıkları kazılar sonucunda bulunan eserlerle zenginleştirilerek adanın tarihsel varoluşunu Yunan kültürüne bağlayacak olan parçalardır. Böylece müze, içerisinde sergilenenler sayesinde neyin kültürü üreten tarihsel süreç sayılıp neyin dışarda bırakılacağına karar verilen alana dönüşür. Bu da Kıbrıs’ta Yunan kültürünün neyi temsil ettiği kadar, Osmanlı’nın yeterince eskimemişliğinden dolayı neyi temsil etmediği algısını toplum içerisinde kurar. Bunlara rağmen tarihsel olana bağlanabilen adadaki ne “Helenler” ne de Müslümanlar müzeyi işletemezler ve kendi aralarındaki farklı hislerine rağmen yine ortak bir noktada buluşurlar; onlar kolonize olanlardır ve yönetilmektedirler. Diğer bir yandan da müzenin kurulduğu Osmanlı dönemi sürecinde adadaki mevcut yapı stoku ne Neo-Grek stilin ne de İngiliz koloni mimarlığının sayısal olarak baskın bir karakter oluşturabileceği durumda değildir. Bu yüzden de toplumsal algı içerisindeki imgelemleri daha fazla Kıbrıs İngiliz Yönetimi’ni temsilen yönetsel güçle özdeşleştirilerek kurulmaktadır. Yine de 1924’te adaya İskenderiye’den temelli dönüş yapan Fotiades, Tarih Müzesi’nin inşasının biteceği ana kadar birçok Neo-Klasik formu adada üretmiştir. Bunlar arasında simgesel olarak büyük bir önem taşıyan, Kıbrıs’taki Yunan milliyetçiliğinin beşiği sayılan Pancyprian Gymnasium da bulunur. Bu yapı ile birlikte doğru form, doğru bir bağlam içerisinde vücut alır ve buna benzer formlar Fotiades gibi özellikle Atina’da eğitim almış mühendisler tarafından tasarlanırlar. Bu tarza örnek olarak Fanaromeni Kilisesi’nin Lefkoşa Surlariçi’nde farklı zamanlardaki taleplerin karşılamak için oluşturduğu kompleks verilebilir.

1930’lara gelindiğinde ise Kıbrıs’ta farklı büyük şehirlerde farklı mimarlar modern yapı üretimine başlamıştır. Bunlar arasında Yahudi asıllı alman mimar Benzion Gunsberg’in 1930’da tasarladığı Limasol’daki Rialto Sineması değişimi işaret etmeye başlayan yapılardan olsa da tam anlamıyla modernizm stilini simgelememektedir ve ara bir formdur. Diğer yandan ise 1931’de İngiliz Koloni Yönetimi’ne karşı Kıbrıslı Rumların organize ettikleri isyan sırasında hükümet konağının yakılması sonucu halk temsilinin iptali yanında ada 1935’e kadar sıkıyönetime alınır ve neredeyse tüm yapılaşma faaliyetleri PWD’nin gerekli gördükleri dışında durdurulur. Bu süreçte P. M. Mihalides gibi modernist mimarlar çalışmak için inşaat yapma olanağı olan Atina gibi şehirlere giderler. Böylece ada modernist ilk önemli örneklerinden birine ancak 1935 civarında P. M. Mihalides’in Larnaka Belediye Pazarı’nı tasarlaması ile kavuşur. Bunu 1936 yılında PWD için tasarladığı Lefkoşa Genel Hastanesi ve Lefkoşa’daki yetimhane binaları izler. Bunlarla birlikte 1939 yılında başlayan II. Dünya Savaşı’na kadar adada modern yapı üretiminde bir patlama yaşanır ve bu sırada yeni yetişmiş genç mimar Panayiotis Christakis Stavrinides, Charilaos Dikaios, Neoptolemos Michailides, (…), eğitimlerini tamamlayarak adaya dönerler. Aynı paralelde, PWD de kendi ihtiyaçları doğrultusunda yapı üretmeye devam eder. Lefkoşa Hastanesi inşaatı paralelinde inşası devam eden ve Kıbrıs İngiliz kolonyal eklektisizminin baş yapıtı olan bina, yeni Hükümet (Vali) Konağı binasıdır. Bu yapı Lefkoşa Genel Hastane yapısı ile karşılaştırıldığı zaman, koloni mimarlığının kültürel bezemelere boğulmuş ve adada nerdeyse var olan tüm canlandırmacı mimari formların ekletisizmini temsil ettiğini bir kez daha ortaya koyar. Bu anlamda hastane binasının kültürel formlardan arınmış mütevazi hali ise, zıt bir uç noktayı yaklaşık 7 mil uzaklıkta yine hükümet adına temsil eder. Mesafe olarak bu kadar yakın fakat anlayış olarak bu kadar uzak olmalarını sağlayan ise onları tasarlayan zihinlerin dünyasal varoluşla alakalı olarak taşıdıkları farklı hislerdir ve kültürel formlarla yapı arasında kurdukları ilişkinin farklı olmasıdır. Yine de süreç olağan dışı değildir, çünkü her diğer stilde de olduğu gibi, yapılan modern yapılar mimari anlamda başka bir “yeni”nin icadının ve  üretime katılımının göstergesidir. Bu bağlamda Kıbrıs İngiliz Koloni Yönetimi PWD’nin kendi ürettiklerinin yanında modern yapı taleplerinde bulunabiliyor olması bu konudaki kendi görgülerine ve bir diğer yandan da İngiltere’nin kendisinde üretilmeye başlayan modern örnekleri olağan bir şekilde diğer stiller arasında kabul etmeye başlamasından kaynaklanmaktadır.

Yine de İngiltere, özellikle Almanya, Fransa ve İtalya gibi ülkelerlerle karşılaştırılınca modernizme daha yavaş bir  reaksiyon verir. Özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra üretilen konut tiplerinden bu konudaki algının nasıl olduğu izlenebilir. Ama sadece bu örnekler üzerinden “İngiltere modernizmi yakalayamadı” denemez çünkü II. Dünya Savaşı’ndan önce ve sonra Nazi Almanyası’ndan dünyaya dağılan gerek Yahudi kökenli gerekse Nazi sistemiyle barışamayan diğer tasarımcılardan İngiltere’ye göçenler ve bu sürece kadar kendilerini yetiştiren Mackintosh gibi İngiliz mimarlar, Londra başta olmak üzere birçok İngiliz şehrinde modern yapı üretimine girişirler. Ve bu paralelde de İngiliz İmparatorluğu kolonilerinde faaliyet gösteren PWD’ler de bir anlamda kendi istedikleri ve beğendikleri kolonyal stilde yayılmayı organize ederken dünyada ses getirmeye başlayan uluslararası stillerde de üretim yaparlar / yaptırırlar. Kıbrıs bağlamında da bu üretimler Lefkoşa’da olduğu gibi her büyük yerleşimde gerçekleşir ve farklı algılar kurar, çünkü her bölgede farklı miktarlarda, farklı yoğunluklarda ve farklı stillerde yapılaşma gerçekleşir. Böylece ada etrafında gerek tarihi yapılar (Bunlar Osmanlı döneminde özellikle Lüzinyan konut dokusunun üzerine melezleşen yapılaşmaları da kapsar.), gerek İngiliz koloni mimarlığının belirli bir miktarını içermek kaydı ile tarihsel canlandırmacı formlar, gerek modernist yapılar ve bunların koloniyal materyallerle melezleşen versiyonları hep birlikte inşa edilirler. Örneğin, Mağusa’da Kıbrıs İngiliz Koloni Yönetimi tarafından arkeolojik park yapılmak istenen ama içine Osmanlı kanunlarından dolayı Müslümanlardan başkasının yerleşmesine izin verilmeyen Venedik Kalesi’nin hemen yanında yer alan ve adanın en büyük ticaret ve turizm noktası olan limandan dolayı kolonyal stilde birçok kamu binasının yanında, çoğunlukla kalenin güney cephelerinde yaşamakta olan Kıbrıslı Rumlardan dolayı, önceleri Neo-Grek formda okullar ve gelişmekte olan turizm altyapısını destekleyebilecek modern yapılar inşa edilir. Özellikle Varoşa (Bugün atıl durumda olup 1974’ten bu yana çürümeye terk edilen Kapalı Maraş, Osmanlı döneminde kale içinden sürülen Hıristiyan halk tarafından ilk kez kurulmuştu. Zaman içinde Osmanlı döneminde varoşlar olarak isimlendirildi. Venedik yönetiminden sonra tüm adadaki Latin mallarının üzerine kurulan Osmanlı vakfiyeleri bu bölgede de çok sayıda  mevcuttu. Fakat bu mallar Kıbrıs İngiliz Koloni Yönetimi tarafından uygulanan farklı yöntemlerle gerek sivillere gerekse şirketlere geçmiştir. Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran anlaşmalar dahlinde vakfiyelerin son durumu Kıbrıs Türk liderliği tarafından belirli bir meblağ karşılığında kabul edilmiştir.), adadaki ‘modern’ kavramının kilisenin de içerisinde olduğu farklı işverenler tarafından deneysel bir şekilde, gerek Kıbrıslı Rum mimarlar gerekse yabancı mimarlar tarafından 1974’e kadar artan bir hızda kurgulandığı en büyük alandır. Bunların yanında o dönemde Mağusa’da yerleşik Kıbrıslı Türkler de Varoşa’ya bağlı Bilal Ağa mahallesinde ve özellikle Baykal ve Kaleiçi bölgelerinde az sayıda yapı üretmeye devam ederler. Bu yapılar ilk Kıbrıslı Türk mimarlar adaya gelene kadar gerek belediye mimarları, gerek katipler, gerekse Kıbrıslı Rum mimarlar aracılığı ile Türk ustalar tarafından yapılmaktadır. Yine de yapım teknolojisi olarak, adadaki Türkler Rumlardan en azından bu süreç içerisinde geridedirler. Duruma dair dönemin yapı üretim ilişkilerine ışık tutacak bir hikaye (Cemal Yapıcı ile 21.12.2010 da yapılan görüşmeden derlenmiştir) ise aşağıdaki gibidir:

Cemal Yapıcı’nın, babası Hasan Mandrezli’nin anlattıklarından bugüne aktardığı üzere; Cemal Yorgozlu ilk Kıbrıslı Türk müteahhitlerdendir ve Hasan Mandrezli’nin ustasıdır. Koloni döneminde inşaat işleri ile uğraşan bu kişiler, 1951’de ilk Kıbrıslı Türk mimar Ahmet Behaeddin’in adaya gelmesine kadar projelerinin küçük olanlarını kâtiplere, daha büyük çaplı yapıları ise Kıbrıslı Rum mimarlara tasarlatarak inşa ediyorlardı. Bu yapılar hem özel mülk sahibi Türkler, hem de müteahhitler tarafından yap-sat olarak inşa edilmekteydiler. Bir anlamda Rum mimarın ekspertizi ile Türk ustaların zanaatı birleştirilerek sonuç ürünler oluşturuluyordu. Bu tarz profesyonel bilgi alışverişi Kıbrıslı Türkler ve Rumlar arasında nerdeyse her konuda kurulmuş bir döngüydü. O yüzden de bu ilişkiler içerisinde özellikle Modern üslupta ya da yerel biçimlerde üretilen yapılar, kimliksiz kolâjlar olarak ortaya çıkıyordu. Bir örnek vermek gerekirse, Kumsal bölgesinde, 1950’lerde arazi sahibi olan İncirli Ailesi tarafından inşa edilmek istenen ev (şu andaki Mehmet Akif Caddesi üzerinde Mehmet Hacı Ali Şti.ne ait olan Califorian Restoran), Mimar Panayiotis Stavrinides tarafından tasarlanmıştı. Müteahhitliği kimin yapacağının belirlenmesi için ise hem Cemal Yorgozlu’dan hem de onun çırağı ve bir süre ortağı olup sonradan yanından ayrılan Hasan Mandrezli’den fiyat alınmıştı. Sonuçta Cemal Yorgozlu müteahhit olarak belirlenmişti. Bunun gerçekleşmesinde Cemal Yorgozlu’nun piyasada uzun zamandır olan varlığının sağladığı kanıtlanmış güvenilirliğinin, Hasan Mandrezli’nin onun çırağı olmuş olmasının, hemen inşaatın yapılacağı arazinin 200 m. ötesinde Hasan Mandrezli’nin hâlihazırda kendi sahip olduğu arsalar üzerine Mimar Fotiades’in tasarladığı ilk işlerinden biri olan tek katlı bir evi inşa ediyor olmasının ve muhtemelen maliyetlerin de etkisi vardır. Diğer  yandan ise Mimar Fotiades’in yeterince tanımadığı Hasan Mandrezli hakkında Mimar Stavrinides’e yeterli referansı vermemiş olmasının da etkisi olduğu düşünülebilir. Fiyatın sadece Türk müteahhitlerden alınmış olması hususu ise birkaç durumu akla getirmektedir; bu ya mal sahibinin tercihidir, ya mimarın her iki müteahhit ile olan iyi ilişkisinin göstergesidir ya da Kıbrıslı Rum mimarların yoğun inşa faaliyetlerinden dolayı başlarını kaldıramayacak olmalarından dolayı basit bir opsiyon olarak sadece prosedür gereği yapılmıştır. Her halükarda Kıbrıslı Türk yapı ustaları ve Rum mimarlar arasındaki ilişki zaman içerisinde oturmuştur; örneğin Hasan Mandrezli’nin Fotiades’in tasarladıklarını iyi bir şekilde ortaya koyması, mimarlar Stavrinides ve Fotiades’le çok iyi bağlar kurmasını sağlamıştır. Burada, mimar Theodoros Fotiades ve Panayiotis Stavrinides arasındaki ilişkiyi kestirmek güç olsa da birbirlerinin işlerini tanıdıkları ve toplum içerisinde kimin neyi bilip bilmediğini takip ettikleri yine Cemal Yapıcı’nın babasından aktardıkları ile gün yüzüne çıkmaktadır; mimarlığını Stavrinides’in,  müteahhitliğini Hasan Mandrezli’nin yaptığı ve Fotiades’in Hasan Mandrezli için tasarladığı tek katlı konutun yer aldığı arsanın karşısındaki ikiz konut projesinde bu ilişkinin önemli izlerini görebiliriz. Hasan Mandrezli ikiz konut inşaatında belirlenen ücretin üzerinde, tasarımın düzgün tamamlanması maksadı ile cebinden para harcamıştır ama bunu uygun bir usulle Mimar Stavrinides’in talep etmesini sağlayabilmek için Mimar Fotiades’ten ekstra kullanılan malzemelerin listesini onun için hazırlamasını rica etmiştir. İyi ilişkileri sayesinde bu arzusunu yerine getiren Fotiades’ten aldığı listeyi Mimar Stavrinides’e sunduğunda talebi kabul edilmiştir. Fakat mimarın odasından çıkarken ona bu listeyi hazırlamasında kimin yardım ettiği sorulduğunda ise, saygısı gereği soruya “Sizinkilerden biri.” diye cevap vermiştir ve gülümseyerek odadan ayrılmıştır.

Buna benzer farklı hikayeler birçok farklı koşullarda ve adanın farklı yerlerinde yapılar üretmiştir. Kıbrıslı Türklerin sadece kendi ekspertizleri (Kıbrıs “Türk” Modern yapı üretimi) vasıtası ile üretilebilir hale gelmesi Kıbrıslı Rumlarla, Kıbrıs İngiliz Koloni Yönetimi ve diğer azınlıklarla karşılaştırıldığı zaman çok geç bir olgudur. Bir anlamda toplumsal talep de yoktur. O yüzden de burjuva sayılabilecek Kıbrıslı Türkler, Rum mimarların yapıları üzerinden ürettiklerini deneyimleyerek 1940’lardan itibaren modern yapı taleplerini oluştururlar. Bu süreçte yine her farklı sosyal grup değişik talepler ortaya koymaktadır. Buna paralel olarak Kıbrıs “Türk” modern yapı üretiminin işin eğitimini almış profesyoneller tarafından organize edilmesi, özellikle Kıbrıslı Türkler için daha geç bir olgudur. Bu yüzden de II. Dünya Savaşı boyunca “büyük” Kıbrıslı Türk müteahhitler İngiliz Savaş Bakanlığı tarafından büyütülmekte olan,  gerek Lefkoşa Havalimanı gerekse Ağrotur ve Dikelya’daki askeri üslerin altyapı çalışmalarından iş alamamışlardır. Bu onların yeterince eğitimli ve büyük şirketler olmamaları yanında yetersiz iş referanslarından da kaynaklanmaktadır. Ama bu süreçte adada 1941’den bu yana inşaat işleri ile uğraşan George Paraskevaides ve Stelios Ioannou 1960’a kadar oluşturdukları deneyim ve kapitalle ilk yurtdışı projelerini Libya’da tamamlarlar. 1961 yılında da “Joannou & Paraskevaides (Overseas) Ltd. (J&P)” [1] olarak 1961 yılında Guernsey, Channel adasında şirketlerini kurarlar ve 1980’lere vardıklarında Ortadoğu’daki en büyük inşaat şirketleri arasında girerler. KİKY döneminin en büyük Türk inşaat şirketi ise ancak 1956 yılında, İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi betonarme kolundan yüksek mühendis olarak mezun olan Efruz Müdüroğlu’nun girişimleri ile kurulur. Şirket 1963 yılına kadar adada evkaf apartmanları, erkek ve kız liseleri, Saray Otel, Dhekelia Elektrik Santrali’nin büyütülmesi gibi projeleri yürütürken yine İngiliz üslerinde süregiden işlerden pay alamaz. 1963 yılında Kıbrıslı Rumlarla ortaya çıkan hadiselerden dolayı ise özellikle inşaat malzemesi sağlamakta ve projelerin vizelerinde yaşadıkları sıkıntılar nedeni ile adadaki faaliyetlerini askıya alırlar ve 1970’lerin başında durumun normalleşmesi ile tekrar adada faaliyete devam ederler [2]. Belirli bir deneyim ve kapitale kavuştuktan sonra ise Rum meslektaşları gibi 1972’de Libya’da ilk projelerini yaparlar ve sonrasında da Kıbrıs ve Ortadoğu’da işlerle meşgul olurlar. Bu süreçte Efruz Müdüroğlu birçok kez ilk Kıbrıslı Türk mimar-mühendis Ahmet Behaeddin ile projeler yapar.

Behaeddin bu işlere girişmeden önce ise ilk Kıbrıslı Türk mimar mühendis olarak Kıbrıs mimari üretimine 1954 yılında katılır. Yaptığı işler arasında Kıbrıs İngiliz Koloni Yönetimi PWD için Türk nüfusun eğitim alacağı üç okulu  tasarlamak ilklerden sayılır. Bu örneklerden biri  Köşklüçiftlik ilkokul binasıdır. İlk sivil yapısı ise Dr. Sömek Evi ve Kliniği projesidir. Uraz vd.’leri bu yapı için şöyle derler:

“Dr. Sömek Evi ise o canlı dönemin şehir sineması, posta binası, belediye binası ve işçi konutları vb. gibi halen aramızda olan canlı şahitlerinden ve Kıbrıs Türk toplumunun bağımsızlık mücadelesinde tarihsel bir öneme sahip.

[…]

Yalnızca kent tarihi ve toplum tarihi açısından değil şüphesiz, özgün mimarisiyle de üzerinde durulmaya değer sıradışı bir yapıt Sömek Evi. Zamanın çağdaş batı mimarlığı ilkelerine göre biçimlenmiş yeni bir konut anlayışının ve bir yaşama kültürünün oluşmaya başladığını ve giderek, koloni ya da batı kökenli eklektik kent konutunun yerini aldığını gösteren ilk örneklerden biri. Bir modern konut. Ne var ki, modern olduğu kadar da yerel, belki de modern bir kır evi.” [Uraz v.d. 2005]

 


Kaynaklar:

 

 

Uraz, T., Pulhan, H. ve Ulucay, P., “Modernizmin Yerel Açılımları: Lefkoşa Kız Lisesi Örneği”, Docomomo-Tr: Türkiye Mimarlığında Modernizmin Yerel Açılımları (Local Declinations of Modernism) (Ankara, 10-11 Kasım 2004), ODTÜ

 

[1]      Erişim:<http://www.mcw.gov.cy/mcw/da/da.nsf/DMLhistory_en/DMLhistory _en?OpenDocument> [04.01.2011]

 

[2]      Efruz Müdüroğlu ile mülakat

         Erişim: <http://www.burcintuncer.com/efruzmuduroglutr.html >[23.12.2010] 



 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri