Dünya, her geçen gün baş döndürücü hızıyla değişmeye ve gelişmeye devam ediyor. Her ülke de bu gelişime ayak uydurmak zorunda çünkü uyduramayanlar geride kalmaya mahkum oluyor… Bizim durumumuz belli: Gayret ediyoruz ama yetmiyor… Çünkü eğitim bilimine uygun olmayan siyasi kararlarımız, gayretlerimizden çok daha fazla…
Örneğin çocuklarımız kolejlerde okusun diye çırpınıp dursak da, tüm üniversitelerimiz İngilizce dilinde eğitim veriyor olsa da, İngilizce yeterliliği açısından durumumuzun pek parlak olmadığı aşikar… İlkokul sıralarında “- What is your name? - My name is...” ile başlayan İngilizce maceramız, lisede “- How old are you?” ile devam edip, daha fazla ileriye gitmeden sonlanıveriyor. Genellikle 40-50 kelime olup kalıyor hafızamızda öğrendiklerimiz. Ne derdimizi anlatıyoruz, ne de İngilizce konuşan birinin derdini anlayabiliyoruz…
İşte tam bu nokta eğitim sistemimizde, yabancı dil (İngilizce) öğretiminde oldukça önemli bir anlayış yaşam bulmaya başladı. Daha doğrusu, bir önceki dönemde eğitimimize entegre edilen ama son 4 yıllık UBP iktidarı döneminde nedeni bilinmeyen bir şekilde ortadan kaldırılan yabancı dil öğretiminde 4 beceriye dayalı ölçme-değerlendirme uygulamasına yeniden başlandı.
Evet, yanlış okumadınız, uzunca bir süreden sonra ilk defa eğitim sistemimizde gerçekten desteklenmesi gereken yeni uygula hayat buluyor… Ortaokullarımızın tüm sınıflarında İngilizce dersi dönem sonu sınavları 4 (dinleme-konuşma-okuma-yazma) beceriye göre merkezi bir anlayışla yapılıyor…
İngilizce öğretimde bu yeni anlayış ve yaklaşımların gerçekleşmesinde büyük emeği bulunan ekibin oldukça yoğun bir çalışma süreci geçirdiklerini yakından biliyorum… Bir proje kapsamında işe başlayan ekip; yabancı dil öğretiminde yetkin akademisyen ve bilim inanlardan eğitim almaktan, bu konudaki program geliştirme çalışmalarına kadar hazırlık sürecindeki her adımı bilimsel ilkeler çerçevesinde attı…
Öte yandan İngilizce öğretimindeki bu yeni anlayışı destekleyecek “portfolyo” uygulamasında da gerekli tüm hazırlıklar yapılarak son aşamaya taşındı… Böylelikle İngilizce öğretiminde tüm öğrencilerin artık bir “portfolyosu”, yani İngilizce dili ile ilgili gelişimini, yeteneğini ve başarısını ortaya koyacak bir “gelişim dosyası” olacak…
Eğitim adına desteklenmesi gereken bu uygulama, daha iyi bir eğitim sistemi için umut veriyor. Ancak insan, şunu da düşünmeden edemiyor: İngilizce öğretimi adına bahsettiğimiz tüm bu uygulamalar “Avrupa Dil Pasaportu” çerçevesinde 2006 yılında eğitim sistemimize entegre edilmişti. Ancak 2009 yılında göreve gelen UBP iktidarı sırf yapılanları bozmak adına bir çırpıda bu önemli uygulamayı ortadan kaldırılmıştı. Acaba son 4 yılın UBP iktidarındaki eğitim yöneticileri, eğitimlerindeki en uzun süreyi İngilizce’ye ayırmalarına karşın derdini anlatacak kadar İngilizce öğrenemeyen öğrencilerin sorumluluğunu hâlâ taşıdıklarının farkında mı!
-------------------------------------
Buraya Dikkat
2014 Beyin Yılı
Gazetelerde okuduğumuz, televizyonlarda izlediğimiz haberlerin, günlük sohbetlerimiz temel konusunun bizim dışımızda gelişen ama bizi derinden etkilen olaylar olduğunun farkında bile değiliz çoğu zaman… Kafamızın içinde duran beyin, bize ait değil sanki…
Oysa her şey orada başlar ve orda biter. Başarı, mutluk, huzur… Her şeyden o sorumludur… Belki de bu kadar önemli olduğu için başımızın üstünde yeri vardır. Ancak çoğumuz onu nasıl çalıştırmak gerektiğini bir türlü öğrenemiyor. Böyle olunca da, o da kafamızın içinde kafasına göre çalışıp duruyor…
Avrupa Beyin Konseyi, 2014 yılını “Beyin Yılı” olarak ilan etti. Avrupa Beyin Konseyi baş direktörü Dr. Alastair Benbow; “Beyin hakkında bilgimiz ve anlayışımız her an artmakta ancak pek çok insan en hayati varlığını, servetini basit anlamda geliştirmeyi, beslemeyi, korumayı, muhafaza etmeyi bilmiyor” diyor.
Beynin nasıl çalıştığını anlamamız, onu nasıl kullanacağımız anlamında da büyük ipuçları veriyor. Bu durum eğitim bilimciler tarafından dikkatle izleniyor. Birçok çağdaş eğitim sistemine “beyin temeli öğrenme” yaklaşımları entegre edilmiş durumda… Öğrenme beyinde gerçekleştiğine göre, öğretimin de onun çalışma doğasına uygun olmalı… Bu yaklaşım beraberinde birçok yeni kuramın ortaya çıkmasına da neden oldu… Örneğin eski zeka anlayıştaki IQ inanışı ortadan kalktı, Prof. Howard Gardner tarafından ortaya atılan Çoklu Zeka Kuramı, çağdaş eğitim sistemlerinin temel yapılandırma yaklaşımı haline geldi…
Bugün yaşadıklarımız, beynimizin nasıl çalıştığını öğrenemememizin bir sonucu olabilir… Beynimizi kullanmanın ilk adımı olan “düşünme” işlemini yerine getirmezsek olduğumuz yerde durup bakıyoruz olacağız… Kısacası, ya beynimizi biz kullanacağız ya da beynimiz üzerinden bizi kullanacaklar…
----------------------------------------
Anlayana - Gülmece
Genetik
Hepsi de birbirinden iddialı 3 genetik uzmanı, yeni buluşlarını karşılaştırıyorlar. Birincisi anlatıyor.
- İnek ve tavuk genlerinden harikulade yeni bir hayvan meydana getirdim. Hem süt veriyor hem yumurtluyor, eti kırmızı et tadında ama beyaz et kadar sağlıklı, bence bu yüzyılın buluşu. İnsanlara istedikleri kadar sağlıklı et, süt ve yumurta yedireceğim.
Diğer sözü alıyor ve çalışmasını açıklıyor:
- Arı ile karasinek genlerini karıştırdım. Yeni türümüz pisliklerden bal yapıyor. Hem bol miktarda hem de inanılmaz kaliteli bal elde etme imkanına kavuşmuş bulunuyoruz.
Dr. Temel iki meslektaşına bakıyor ve;
- Valla ben de karpuzla, karafatma genlerini birleştirdim. Artık karpuzu kesiyorsun, bütün çekirdekler yürüyüp gidiyor.