Cenevre’de yaşanılan görüşmeler ve özellikle Kıbrıs Türk tarafı adına KKTC Cumhurbaşkanı sn. Tatar’ın “önerileri” konusunda yazılacak söylenecek çok şey olduğunu biliyoruz. Bu konuda zaten yorumlar değerlendirmeler eleştiriler ve alkış tutanların ne dedikleri ne yazdıkları hem basınımızda hem de özellikle sosyal medya alanında paylaşılmaktadır. Kısaca söylemem gerekir ki, şu son Cenevre gidişi zerre kadar beni heyecanlandırmamıştır. Hani bir lâf var: “görünen köy kılavuz istemez.” Aynen böyleydi ruh halim ki, kılavuza gerek olmayan köyün de durumu malum.
Eski basınımızda görüşmeler, Taksim-İlhak konularında nice yazılar yazılmış, nice haberler yer almıştır. “Kıbrıs Görüşmeleri” üzerine o kadar kaynak yazı var ki, sadece “kaynak” olmaktan öte, her iki tarafın (Kıbrıslı Türkler ve Rumlar) ezelden beri en önemli “ortak” noktalarının bir “kopma-ayrışma” olduğu gerçeğini ve niyeti görmezden gelinemiyor.
Nitekim 22 Mart 1958 tarihli Bozkurt Gazetemizin attığı manşetten; bu “taksim-bölünme” şiarında sadece adanın iki toplumu değil, İngiltere’nin de buna sıcak baktığı dile getirilmekteydi. Elbette İngiltere’nin de bu “bölünmede” elde edeceklerinin niyeti çerçevesinde.
Diyeceğim o ki; 1930’lardan bu yana şu adacığın iki farklı dine mensup topluluğu, ayrışmak, ilhak olmak ve birilerinin güdümü altına girmek için çok uğraşmışlar ne yazık ki. Kısacası “Bağımsız Kıbrıs” gibi bir dertleri olmamış uzun yıllar. 1960 yılına kadar. Biliyoruz ki 1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, Taksim’in ve İlhak’ın önünü almak için “büyük devletlerce” planlanmış bir kuruluştu. Keşke öyle olmasaydı ve “Bağımsız Kıbrıs” olarak herkes bu adada mutlu yaşayabilseydi.
İngiltere’nin bugün bir “garantör devlet” olarak neyi düşündüğünü planladığını tam olarak bilemiyoruz. Cenevre’den gelen bazı haberlerden garantör devletlerin üçünden ikisi olan İngiltere ve Yunanistan’ın “aynı fikri” paylaştıkları, bir yol haritaları olduğu varsayılmakta. Türkiye bunun dışında kalmış. Bundan dolayıdır ki az sonra okuyacağınız haberle geçmişe giderken, İngiltere’nin her zaman Kıbrıs için bir “planı” olduğu gerçeğini gözardı edemiyoruz. Ada’yı ikiye değil üç’e bölelim diyorlardı meselâ...
“Bozkurt Gazetesi-22 Mart 1958-syf:1
İngiltere TAKSİM’i Destekliyor
Patrick Wall’un Teklifi Çeşitli Yorumlara Yol Açtı
Teklif Bazı Çevrelerde Müsbet Karşılandı
Londra, 21-
İktidar Partisi Milletvekillerinden Patrick Wall’un Ada’nın Türk, Yunan ve İngiliz kısımlarına ayrılması yolunda yaptığı teklif İngiliz siyasi çevrelerinde olduğu kadar, ilgili bazı çevreler tarafından da müsait karşılanmıştır.
Londra’daki Türk Kolonisi Patric Wall’un teklifinin Müstemleke Bakanı Lennox-Boyd tarafından tekzip edilmesini çok manidar bulmakta ve bu teklifin Türk Görüşü’nü tamamen desteklemekte olduğuna işaret etmektedir. Bilindiği gibi Türkiye Ada’nın ikiye taksimini istiyordu. Halbuki İngiliz İktidar Partisine mensup bir Milletvekili, taksimin ikili değil, üçlü olmasını ileri sürmüştür.
Diğer taraftan Yunan Kolonisinin ketümiyeti muhafaza ettiği ve bu beyanat etrafında herhangi bir yorumdan kaçındığını belirtmektedir. İngiliz siyasi çevrelerine göre, bu teklif Yunanistan Hükümeti üzerinde bir reaksiyon yaparsa, o zaman Londra’daki Yunan Kolonisi de konuşacaktır.
Türk Hariciyesi ne diyor?
Diğer taraftan Türkiye Dışişleri Bakanlığına mensup bir sözcü, Patrick Wall’un teklifinin iyi karşılandığını Türkiye’nin tezini savunan bu görüşün tahakkukunu Yunanistan’ın asla yaklaşmayacağını belirtmiş ve Ada’da yeniden başlıyan tedhiş hareketlerinin endişe verici hâdiselerin başında yer almakta olduğunu tebarüz ettirmiştir.
Ankara siyasi çevreleri ise, Ada’daki tedhiş hareketlerinin yeniden başlaması karşısında endişelerini izhar etmekte ve buna rağmen EOKA katillerinin genel Vali Sir Hugh Foot tarafından birer birer serbest bırakılmalarının hikmetini anlıyamadıklarını ileri sürmektedirler.
İşçi Partisinin Endişesi
Ada’da tedhişçiliğin yeniden başlamış olması İngiliz İşçi Partisi’nin durumunu da sarsmağa başlamıştır. İngiliz İşçi Partisi çevreleri tedhişçiliğin yeniden başlamıyacağına dair uzun zamandan beri teminatta bulunmakta ve Ada’daki durumun normal olduğunu ileri sürerek karar vermemekle itham etmekteydiler.
Ada’daki son sabotaj hareketleri İngiliz İşçi Partisi’ni adamakıllı sarsmış bulunmaktadır. Bu vaziyette İşçi Milletvekilleri susmakta ve herhangi bir yorumda bulunmaktan şimdilik kaçınmaktadırlar.”