Avustralya’dan çok değerli arkadaşımız, akademisyen-yazar, grafik sanatçısı, “Tales of Cyprus” yani “Kıbrıs’tan Hikayeler” internet sayfasının kurucusu Konstantinos Emmanuelle, Illustrated London News’ün sahiplerinden birinin oğlu olan Edward Vizetelly’nin Kıbrıs’ta geçirdiği dört sene hakkında geniş bir araştırmayı kaleme aldı... Biz de Konstantinos Emmanuelle’in bu yazısını okurlarımız için özetle derleyip Türkçeleştirdik. Konstantinos Emmanuelle, devamla şöyle yazıyor:
*** Vizetelly, Kıbrıs’ta kaldığı sürede pek çok insanla ahbaplık kurmuştu, buna üst düzey insanlar da dahildi. İşte bu şekilde 1890 yılında Larnaka Belediye Başkanı Dr. Heidenstam’ın özel sekreteri olmuştu. O günlerde ayda 19 sterlin gibi iyi bir maaşı vardı ancak yine de Yüksek Komiser Sir Rubert Biddulph’un aldığı aylık 500 sterlinlik maaşa kıyasla bu fındık-fıstık parası gibi kalıyordu... Mektuplar, tıbbi ve hukuki raporlar yazmanın yanısıra “Blue Books” adlı şimdilerde meşhur olan “Blue Books”a da makaleleriyle katkıda bulunacaktı Vizetelly... (Okurlarımıza not: Blue Books, İngiltere’de tarihi 1633’e kadar geriye giden ve diplomatik yazışmalar ve raporların yer aldığı yayınlardı. “Blue Books” denmesinin nedeni, kapaklarının mavi renkte basılmış olmasıydı... S.U.)
*** Vizetelly bir yandan Komiser’in ofisinde çalışırken, öbür yandan mahkemelerde de pek çok cezai davayı takip edecek ve hatta kamuoyu önünde gerçekleştirilen bir idama dahi tanık olacaktı. “Kıbrıslılar bıçak kullanmakta ustadırlar... Bir sarhoş kavgasında çıkarıp kurbana saplamak üzere bu bıçakları bacaklarına bağlı kılıflar içinde saklıyorlar... Bazan bir sokak köşesinde soğukkanlılıka cinayet işlemek üzere kullanıyorlar bu bıçakları, örneğin kızgın bir koca, eşinin sevgilisini veya bir kardeş, onuru lekelenmiş ve terkedilmiş kızkardeşinin intikamını almak üzere bunu yapanı bıçaklayıp öldürüyor. Ne yazık ki bu cinayetlerde genellikle anık yoktur, kimsecikler de bir cesedin neden ve nasıl olup da bir yolun kenarında bulunduğu hakkında size bir şey söylemiyor...”
*** Böylesi bir dava, Mavro Savva’nın (Kara Savva) davası idi, adama koyu renkli teninden ötürü böyle deniyordu. Bir Türk zaptiye onunla alay etmiş, o da polise saldırarak bıçaklamış ve onu öldürmüştü. Açıkçası Kara Savva zaten kötü bir üne sahipti, kaçakçılık ve hırsızlıkla ünlenmiş ve gerek Kıbrıs’ta, gerekse Yunanistan ve Küçük Asya’da pek çok suça karışmıştı. Zaptiye’nin öldürülmesi onun işlk suçu değildi ancak bir Kıbrıslıtürk’ü öldüren bir Kıbrıslırum’du ve bu da ciddi bir suçtu. Zaptiye’yi bıçakladıktan sonra Kara Savva kaçıp birisinin bahçesinin altındaki bir tür mağarada üç hafta boyunca saklanmıştı. Günlerden bir gün ona yiyecek götüren arkadaşları görülmüş ve böylece yakalanarak Hakim Phillips tarafından idama mahkum edilmişti. Ancak yerli Kıbrıslırumlar o kadar büyük karışıklıklara yol açmışlar ve Kraliçe’ye şikayetlerde bulunmuşlardı ki Yüksek Komiser ve Lady Biddulph en sonunda Kara Savva’nın idam cezasını, “ömür boyu hapis cezası”na dönüştürmüştü...
*** Bir başka kez polisteki bir subay (bir Yahudi idi) yürürken arkasından bıçaklanmıştı. Bıçak kurbanın kalbine gelmişti. Ancak sendeleyerek bir meyhaneye gitmişti, meyhaneyi işleten Craddock adlı bir İngiliz’di, orada barda herhangi bir şey söyleyemeden düşüp ölmüştü. Bu cinayet de bir kocanın intikamı olarak tarif edilmiş ancak polis cinayeti işleyen katili adalete teslim etmeye çalışsa da, hiçbir zaman bunu başaramamıştı.
*** Vizetelly’nin İskoçya basınına yönelik kaleme aldığı mektuplarında söz ettiği benzer davalar vardı. Kaleme aldığı öykülerden biri iki kardeşle ilgiliydi, İskele’de çarşıya gitmişler ve burada içmeleri gerekenden çok daha fazla şarap içmişlerdi. O gece köylerine dönerken yolda kavgaya tutuşmuşlar ve kardeşlerden birisi, ötekini bıçaklayıp öldürmüştü. “Cinayeti işleyen mahkemeye çıkarılmış, mahkum edilmiş ve ölüm cezası almıştı. Onu kurtarabilecek biri yoktu çünkü yetkililer, bıçaklamaların bu kadar yaygınlaşmasından çılgına dönmüş vaziyetteydiler ve onun örnek bir ceza almasından yanaydılar” diye yazıyordu Vizetelly...
*** Vizetelly bu gariban adamın infazının yerine getirilmesini izlemişti... “Konağ’ın avlusundaki kamuya açık infazdaki görünümü asla unutmayacağım... İki dikey direk üzerine kurulan bir düzenek, birinci kat pencereleriyle aynı düzeydeydi, yetkililere kolaylık içindi bu. Halk avluya alınmıştı, avlu dolunca büyük kapılar kapatılıp kilitlenmişti. Avlunun aşağısında bir dizi siyah kulübe vardı. Aniden bu kulübelerden birinin kapısı açıldı ve Lefkoşa’dan polis teğmeni Paul Blattner, iki zaptiye ve siyahlar giymiş bir papazla birlikte kelepçelenmiş mahkumu bu düzeneğe getirdi. Mahkum her adımda affı için gözyaşları içinde yalvarıyordu... Basamakları çıkarak idam için hazırlanmış ipe ulaşması gerekiyordu mahkumun ancak bunu da yardım almadan yapamıyordu, her adımda bağırıp ağlıyordu, sonsuzluğa yaklaştıkça... Phillipson adlı bir Galli, idamın infazcısı olacaktı... Cobham ise tüm düzenlemeleri dikkatle yapmış ve Şerif görevini üstlenmişti. Bu dram sona erdiğinde kalabalık dışarı çıkarılmış ve Konağın kapıları gene kapanmıştı. Güneş battıktan sonra kapıları çalıp ağlayan bir ses duyuldu. Yaşlı, perişan bir anneydi bu, çok fakirdi, kısa süre içerisinde her iki oğlu da ölmüştü, ölü oğlunun giysilerini istiyordu...”
Edward Vizetelly'nin çıkardığı Cyprus Times gazetesi...
*** “Kıbrıslılar kolayca heyecanlanan insanlardır” diye yazıyordu Vizetelly, “Liderleri onları ikna ederse, her zaman herhangi bir eyleme katılmaya hazırdırlar...” 1878 ile 1882 yılları arasında Kıbrıs’ta geçirdiği yıllarda Vizetelly pek çok protesto gösterisine ve sivil itaatsizliğe tanık olmuştu. Bir keresinde Larnaka’da çarşıda iken, Maltalı hariç tüm dükkan sahiplerinin panik içinde ve herhangi bir neden olmaksızın kepenklerini indirdiklerini görmüştü. Nedenini sorduğunda, birisinin papazın sakalını traş ettiğini söylemişlerdi ona. Yüzlerce insan liderleriyle birlikte Blge Komiseri’ne şikayete gitmişlerdi. Vizetelly, papazın Britanya’nın yeni Orman Yasaları’nı dikkate almayarak bir ağaç kesmiş olduğunu öğrenecekti. Tutuklanmış ve kısa süreli hapislik cezasına mahkum edilmişti. Hapishane kurallarına göre temiz olmayan saçları ve sakalı kesilmişti. Hapishane yetkilileri, Ortodoks bir papazın saçlarının kutsal olduğunu bilmiyordu. Öfkeli kalabalığı yatıştırmak için Komiser özür diledi ve başka zaman başka herhangi bir papaz tutuklanırsa, onun saçına ve sakalına dokanılmayacağı sözünü verdi.
*** Vizetelly Larnaka Komiseri için çalışırken, Nikolas Russos adlı bir Kıbrıslı’yla ahbap olmuştu. Birlikte “Cyprus Times” diye haftalık bir haber gazetesi çıkarmaya başlamışlardı, Henry S. King ve Şirketi’nin ofisinde basılıyordu bu gazete. Bu gazete, yalnızca abonelere dayanıyordu ancka pek az Kıbrıslı destekledi bunu... Vizetelly, “Tüm Kıbrıslılar fakirdir” diye yazıyor... “Sahip oldukları azıcık parayı bile dikkatle idare edemiyorlar... Ayrıca Neon Kition adlı gazeteyi tercih ettiklerini gösteriyorlar...”
*** Bu gazetenin yarattığı mali kaybı telafi etmek üzere Vizetelly yerli halka İngilizce dersi vermeye başlamıştı... “Haftada üç kez benden özel ders almaya gelen birkaç genç insan vardır. Bunlardan birinin adı Dandolo’dur, ailesinin ünlü bir Venedik ailesinden gelme olduğunu söylüyor. Bir diğer öğrencim Bay George Guşşo’dur, kendisi İngiliz-Mısır Bankası’ndaki (Anglo-Egyptian Bank) Bay Küss’ün yerine geçmiştir...” The Cyprus Times gazetesi de Vizetelly’nin verdiği İngilizce derslerin reklamını yapıyordu.
Edward Vizetelly
*** Kıbrıs’taki son iki senesinde Vizetelly Larnaka’da bir ev kiralamıştı fakat bu ev, sahibinin fakirliği nedeniyle yan yantmıştı... Vizetelly, “Bu binanın en kötü tarafı düz damıdır, yazın yeşil arpalarla, ilkbaharda da yeşillerle dolar... Her sabah dama çıkarılan bazı keçiler ve Paskalya için beslenen bir kuzu için burası otlanma yeriydi, geceleri ise keçiler ve kuzu aşağıya indiriliyordu. Sonbahar ve kışta bu dam akıtıyordu yağmur yağdığında... Çoğu zamanyatağım sular içinde kalıyordu... Bazı geceler yatağımı bir defadan fazla itip yerini değiştirmek zorunda kalıyordum, akıtmayan bir yer bulmak için odada...”
*** Vizetelly, Kıbrıs’ın Britanyalılar için faydasız bir mülk olduğundan da şikayet ediyordu. Eğer bir donanma merkezi olacaksa, adanın tek bir limanı bile yoktu, doğal yerler de yoktu limana dönüştürülecek. Mağusa’da özellikle antik Salamis kıyısının eğer düşman bir donanma saldıracak olsa, çok savunmasız olduğunu da yazıyor... “Aslında bayrağımızı Girit’te Sauda Körfezi’ne dikmeliydik” diye yazıyor, “ve Kıbrıs’ı da rahat bırakmalıydık. Harika bir limana sahip olurduk ve Akdeniz’de de eşsiz değerde strateik bir noktamız olurdu, Ege Denizi’ne girişi kontrol eden...”
*** Kıbrıs’ın verimliliğine gelince, Vizetelly, özellikle acı konuşuyor: “Bu adanın dörtte üçü verimsiz bir bataklıktır, hiçbirşeyin pratikte büyümediği bir yerdir. Darı hasadı her zaman felakete uğrar çünkü doğru anda yağmur yağmıyordur, sobahar ve kışta aniden yağar yağmur ancak ilbahar ve yaz, uzun kuraklık dönemleridir. Ekilen tahıl, pek ender pazarlanabilecek bir ürünün ağırlığına ulaşır. Kıbrıs’taki tüm tahıl hafiftir. Dehşet içindeki çiftçi de, başka herhangi bir şey yetiştiremiyor... Bunun da ötesinde, pamuk ise tahıldan beterdir... Kıbrıs’ın canlanabilmesi ve refah gelebilmesi için iki şey elzemdir: bağ ekiminin daha da yaygınlaştırılması ve suyun depolanarak ihtiyaç duyulduğunda sulama yapılabilmesi... Yaz aylarında adada nehir olmadığı ve dere yatakları da kuruduğu için Sir Samuel Baker’in de önerdiği gibi kuyular açılarak daha fazla avantaj elde edilebilir. Ne yazık ki Kıbrıs katırları yaygın biçimde üretilmiyor çünkü bu hayvanlar harnıp, ipek böceği kozası, sünger, antikalar ve toprak gibi ihraç ürünlerini taşımacılıkta yaşamsal öneme sahiptir. Küçük savaşlarımızda da yük taşımakta yararlıdırlar...”
*** 1880 yılında ada çekirge saldırısına uğradığında Yüksek Komiser, eski bir Türk yasasını yürürlüğe koyarak adadaki her bir bireyin belli bir oranda çekirge ve çekirge yumurtasını yetkililere teslim etmesini zorunlu kılacaktı... Vizetelly’nin Cyprus Times gazetesinde yayımladığı makaleler, zaman zaman yerli halk arasında, özellikle kendilerine hakaret ettiklerini hissediyorlarsa, karışıklık yaratmaktaydı. Bir gece yüz kadar kişi kendisini taciz edecekti... “Dr. Heidenstam’la birlikte deniz kenarında oturduğumuz kahvehaneye doğru yürüyüşe geçti bu kabadayılar, beni yuhalıyorlardı. Ancak polis alarmdaydı... De Johgh adlı genç bir teğmen gelerek bana ve Heidenstam’a kahvehaneden ayrılırken eşlik etti...”
*** Kendi hayatından endişe duyan Vizetelly, o akşam Kıbrıs’taki Eastern Telegraph (Doğu Telgraf) Kumpanyası’nın müdürü olan arkadaşı Bay Brayshaw’un ofisinin zemininde yatıp uyuyacaktı... 1882 yılının bşalarında Vizetelly için artık Kıbrıs’tan gına gelmişti. Şubat ayında valizlerini toplayarak Mısır’a giden ilk buharlı gemiye atlayacaktı.
*** Nikolas Russos’la birlikte çıkarmaya başladığı The Cyprus Times gazetesi de, adadaki diğer gazete editörlerinin rahat bir nefes almasını sağlayacak şekilde artık sona ermişti – yerli halk da bu gazeteyi okuyamadıkları halde, burada yayımlanan makalelerin çevirilerini gördüklerinde dehşete düşmekteydi, onlar da rahat bir nefes alacaktı.
*** Vizetelly, “İskenderiye kenti, geride bıraktığım geri kalmış, fakirliğin hakim olduğu Kıbrıs’a göre harika bir rahatlama getiriyor. Kıbrıs’ta yıllar geçerken yerli halkın düşkırıklıklarının ve mutsuzluklarının sürekli saldırısını işitiyordum... Sonra kuraklıklar vardı, çekirge saldırıları vardı, hasatlardaki başarısızlıklar ve hükümete karşı sert gösteriler vardı... Kış aylarında oluklar halinde yağmurlar yağıyor ve uzun ve yakıcı yaz aylarında toprak, demir gibi sertleşiyordu. Burada, İskenderiye’de çok eşli nüfus, upuzun günler gibi mutlu görünüyor...”
*** Vizetelly zaman zaman Kıbrıs’a dair duruşunu haklı çıkarmaya çalışıyordu, Osmanlılar’ın 300 yıl boyunca bu zavallı adayı talan edip ihmal ettiğini ve Britanyalılar gelinceye kadar bu hasarı onarmanın maddi olarak mümkün olmadığını yazıyordu. Elbette Kıbrıs, Britanya idaresinden kazanç elde etmiştir. Yollar yapılmış ve tamir edilmiş, düzgün çalışan bir posta hizmeti kurulmuş, çeşitli kentler telgrafla birbirine bağlanmış ve ada da Avrupa’ya kablolar aracılığıyla bağlanmıştı.
*** Vizetelly’ye göre adadaki kamu güvenliği iyileştirilmiş ve adaletin dağıtımı, tarafsız bir elle sağlanıyordu. Ada sakinlerinin özgür belediyeleri vardı, ayrıca yasamada da seslerini duyurabiliyorlardı. Ancak ada sakinleri hiçbir zaman mutlu olmuyordu ve tatminsizliklerinin kökeninde fakirlikleri yatıyordu ya da belki de İngiltere’nin ceplerini altınla doldurmamasıydı bu mutsuzluğun kaynağı... O günlerde adanın Britanya Maliyesi’ne yönetim maliyeti yılda 30 bin sterlin idi. Ayrıca Türkiye’ye her yıl ödenen 93 bin sterlinlik miktar da vardı. 1900 yılına kadar Britanya’nın Osmanlı Sultanı’na neredeyse iki milyon sterlin ödemiş olduğu hesaplanmaktadır.
*** Edward Vizetelly, Kıbrıs’taki Britanya işgalini takip edip yazmak üzere görevlendirilmiş altı yabancı muhabirden biriydi. Diğer beşi Archibald Formes (The Daily News), St. Leger Algernon Herbert (The Times), John Augustus O’Shea (The London Evening Standard), Samuel Oliver (The Illustrated London News) ve bazı yerel gazeteler adına yazan Hepworth Dixon idi. Gelecekte burada sözünü ettiğim diğer muhabirleri de araştırıp her biri için birer kısa makale yazmayı umuyorum. Çok şükür yeterli sayıda mektup ve makale yazılmıştır bunlar tarafından ve bunlar hakkında. Kesin olan tek şey, Britanyalıların özellikle kayıt tutmakta ve tarih yazımında özellikle çok iyi olduklarıdır. Birinci bölümde yazdıklarım, Vizetelly’nin “Kıbrıs’tan Zanzibar’a” adlı kitabından aldığım bilgilerden derlenmiştir, kitap 1901’de yayımlanmıştı. Geçen yüzyılın başlarında bazı Britanya gazetelerinde yer alan Vizetelly hakkındaki makalelerden de yararlandım...
(TALES OF CYPRUS’tan (“Kıbrıs’tan Hikayeler”) Konstantinos Emmanuelle’in yazısını özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).