“İngiltere'ye göçlerinin 100. yılında Kıbrıslıtürkler: 'Evimiz artık burası'…”

Sevgül Uludağ

BASINDAN GÜNCEL…

 

Özge Özdemir & Efe Öç

İngiltere'nin başkenti Londra'nın önde gelen sanat ve tasarım müzelerinden Victoria and Albert'ta etkileyici bir salon...

Salonun girişine doğru uzanan merdivenlerde ve salonun kapısında hasretle kucaklaşan arkadaşlar, her yaştan tanıdıklar ve çoluklu çocuklu aileler.

Heyecan ile özlemin coşkuyla birbirine karıştığı Türkçe ve İngilizce yapılan sohbetler.

Hepsinin farklı bir göç hikâyesi olan Kıbrıslı Türklerden oluşan bu kalabalık topluluk, "Kalbimin Ait Olduğu Yer: Kıbrıslı Türklerin İngiltere'ye Göçünün 100 Yılı" adlı belgeseli izlemek için toplandı.

1878 yılında Kıbrıs Adası'nın yönetimi İngiltere'ye geçti. 1917 yılında ise Kıbrıslılara İngiltere vatandaşlığına geçmeleri için iki yıl süre verildi.

Bu duyurunun ardından farklı sebeplerle Kıbrıslıtürklerin göç maceraları başladı. Türkiye'ye, Kanada'ya, Avustralya'ya ve İngiltere'ye...

Kıbrıslıtürklerin göç yolculuklarının başlayışının 100'üncü yılını anmak amacıyla çok sayıda etkinlik düzenleniyor.

Bu etkinliklerden biri de bu belgesel gösterimi.

Kıbrıs Türk Dernekleri Konseyi'nin (CTCA) çekiminde ön ayak olduğu belgesel, Londra'da yaşayan Kıbrıslı Türklerin göç maceralarını anlatıyor.

'Çok acılar çektik'

Yüzlerce kişinin doluştuğu salon karşısında şaşkınlığımızın bir göstergesi olarak göçmen ailelerden birine ilginin neden bu kadar yüksek olduğunu soruyoruz.

Saçları ağarmış bir Kıbrıslıtürk'ün bu sorumuza cevabı, "Biz çok acılar çektik kızım, o yüzden nerede birbirimizi görsek böylesine sarılırız" oluyor.

Belgeseli izlerken göç hikâyelerini anlatan Kıbrıslı Türklerin memleketlerini bırakışlarındaki ve Londra'da yeni bir hayat kuruşlarındaki hüznü hissedebiliyorsunuz.

1963 yılında Kıbrıs'taki Baf kentinin bir köyünden İngiltere'ye göç eden Kazım Ali Altan belgeseldeki isimlerden.

Ali Altan, Türkiye'nin 1974'teki Kıbrıs Harekâtı'ndan sonra Ada'ya düzenlediği ziyaretin "hazin bir hikâye" olduğunu söylüyor:

"1974'ten sonra döndüğümde her şey, herkes baş aşağıydı. Ailemin bir kısmı Kuzey'e geçme imkanı bulmuştu ama iki kardeşim hala Güney'deydi ve bir tanesi esirdi. Çok hazin olaylar ama çok şükür ki birisini kaybetmedim. Ölen askerler, ölen insanlara üzülüyorum, sadece Türk tarafından değil, her iki taraftan da."

Ali Altan, önceleri Rum komşularıyla çok yakın dostlukları varken 1954'ten sonra her şeyin birdenbire değiştiğini anlatıyor.

'Üç ülkeli bir adamım, şanslıyım'

Belgeselde de Ada'yı 1954'ten sonra yaşanan çatışmaların ardından terk edenler, o günleri anlatırken gözyaşlarını tutamıyor.

Özellikle evi Ada'nın güneyinde olanların bu durumdan büyük üzüntü duyduğunu, kimilerinin bu sebeple Rumlara kızgın olduğunu görmek mümkün.

Belgeselde yer alan göçmenlerden İbrahim Hüseyin, 'Rumların baskısıyla ailesinin hep göç etmek zorunda kaldığını' söylüyor:

"Yüksek tahsil için Kıbrıs'tan Ankara'ya gittim. 1963 yılında o tahsili yarıda bırakıp tekrar geriye Kıbrıs'a döndüm; Rum hücumlarına uğrayan Türklerle birlikte omuz omuza iki yıl Erenköy cephesinde çarpıştım.

"Ankara'daki tahsilimi bitirdikten sonra İngiltere'ye geldim. Zaten 1969 yılından 1974'e kadar biz Kıbrıs'ın güneyinden gelen insanlar başka yerlere göç ettik, evimiz barkımız Rumlar tarafından işgal edildi. O yüzden çok ezilmiş bir kitlenin çocuğuydum. Ama hayatım boyunca mücadeleden vazgeçmedim, İngiltere'ye yerleştim."

İbrahim Hüseyin her ne kadar Güney Kıbrıs'ta yer alan doğduğu evi göremediği için 'içinin acıdığını ve hazmedemediğini' söylese de Kıbrıs'a, Türkiye'ye ve İngiltere'ye aşık olduğunu vurgulayarak, "Üç ülkeli bir adamım, o da benim şansım" diyor.

Kuzey Kıbrıs'a direkt uçuş talebi

Belgesel gösterimi öncesinde Türkiye'den, Kıbrıs'tan ve İngiltere'den siyasetçilerin konuşmaları sırasında verilen tepkiler ve yöneltilen sorular, Kıbrıslıtürklerin siyasi olarak ne kadar farklı görüşlere sahip olduğunu gösteriyor.

Hem Kıbrıs'ın geçmişi hem de Ada'nın bugünü hakkında farklı siyasi yönelimler mevcut.

Türkiye'nin, Yunanistan'ın ve İngiltere'nin Kıbrıs üzerindeki etkisi hakkında farklı tepkiler dile getiriliyor.

Ancak İngiltere'de yaşayan çok sayıda göçmenin bu ülke hakkında sıcak duygulara sahip olduğunu söylemek mümkün.

Adanın kuzeyinin Avrupa Birliği'nin parçası olmamasının kaçan büyük bir fırsat olduğunu düşünen çok sayıda kişi var.

Kıbrıs'ın siyasi kimliği hakkında bugün bir çözüm bulunmaması, herkesi en çok üzen konuların başında geliyor.

Kuzey Kıbrıs'a İngiltere'den direkt uçuşların olmaması ise en hızlı şekilde çözülmesi talep edilen konulardan.

Belgeselin yapımcılarından Eithne Nightingale, konuştuğu Kıbrıslıtürklere belgeselin sonunda evlerinin neresi olduğunu soruyor.

Herkesin hızlı bir şekilde verdiği cevap ise şöyle:

"Evimiz artık burası, Londra."

Torunları ve ailelerinin çoğu Londra'da olduğu için artık burayı evleri olarak benimsediklerini, ancak kalplerinin bir kısmının halen Kıbrıs'ta kaldığını da sözlerine ekliyorlar.

(BBC - Özge Özdemir & Efe Öç – 13.12.2017)

 


 

“Etkinliğe gölge düşürüldü…”

Ertanç HİDAYETTİN

 

Söyleyin dağlara rüzgara

Yurdundan sürgün çocuklara

Düşmesin kimse yılgınlığa

Geçit vardır yarınlara

Yeni Türkü’nün çok sevdiğim şarkılarından. Göç Yolları.

Çeşitli nedenlerle yurtlarından göç etmeye uğraşan insanları, hedeflerine ulaşamadan tüketen yollar.

Daha geçen akşam haberlerde İtalya, Fransa dağ sınırlarından uygunsuz kıyafetlerle Fransa’ya yasa dışı giriş yapmaya çalışan, bazıları soğuktan donan insanların öyküsünü izlemiştim.

Ya derme çatma teknelerle yola çıkan ve Akdeniz’de yaşamlarını yitiren binlerce göçmen?

İnsanları ülkelerini terketmeye zorlayan nedenler, ekonomik, sosyal, politik ve çevre felaketleri olarak sıralanır.

Bizler de bu ülkede yaşayan çoğu göçmen toplumlar gibi eski bir Birleşik Krallık kolonisinden göç ettik. Kıbrıs’tan.

Nedeni mi? Çünkü İngiliz adadan ayrıldığı zaman ülkeyi ekonomik bakımdan çok yoksul bırakmıştı.

Lawrence Durrell’in “Bitter Lemons of Cyprus” kitabını okuyanlar bunu bir İngilizin ağzından öğrenmişlerdir.

Çünkü onlar için adamızda iki üs sağlamak ve Orta Doğuyu kontrol etmekti önemli olan.

Çünkü tüm dünyada uyguladıkları böl ve yönet politikaları ile ayrılığın tohumlarını çok iyi bir şekilde ekmişler ve ada halkını birbirine düşürmüşlerdi.

Kısacası bizim göç nedenimiz hem politik hem de ekonomikti.

Çeşitli toplumlar, göç hikayelerini arşivlemiş bulunuyorlar. Bunu en başarılı sanırım Karayib Adalarından göç edenler yaptı.

1948 yılında MV Empire Windrush gemisi ile Tilbury Limanına varan 492 yolcunun serüveni birçok kitap, belgesel, radyo, televizyon programına ve sergiye konu oldu.

Bizde göç hikayemizle ilgili ilk çalışma Kıbrıs Türk Toplum Merkezinin 2006 yılında yaptığı değerli bir kitap projesidir. Sonradan Hackney Müzesinde bir fotoğraf sergisi ile proje daha da geliştirilmişti.

“Departures and Arrivals” isimli kitap toplumun çeşitli kesimlerinden 37 kişi ile yapılan söyleşiyi içerir.

Kıbrıs Türk Dernekleri Konseyi de benzer bir çalışma yapmak için kolları sıvadı ve 2017 yılının Kıbrısltürklerin Birleşik Krallıkta 100 üncü yılları olması nedeniyle bir film ve fotoğraf gösterisi sundu.

Bu etkinlik için dünyaca ünlü Victoria ve Albert Müzesinin seçilmesi toplumumuz için olumlu bir atılım. Biraz olsun “Küçük Kıbrıs” denilen semtlerden ayrılıp İngiltere’nin genel yaşamına atılmış olduk.

Ancak üzülerek söylemeliyim ki her şeye politikayı bulaştırma eğilimi bu etkinliğe de gölge düşürdü.

Etkinlik nasıl politize edildi? Kuzey Kıbrıs Dostları Parlemento Grubu üyesi Lord Sheikh isimli şahsın yaptığı oldukça kötü, tek yanlı politik bir konuşma yapmasıyla.

Lord Sheikh bir ara kendini frenlemeyi beceremeyip “Türkiye tüm Kıbrıs’ı almalıydı” dedi.

Halbuki potansiyel olarak çok önemli olan, Toplum Merkezinin yaptığı güzel çalışmayı bir üst seviyeye taşıması gereken bir çalışma olmalıydı bu. Yöneticiler bunun bir başlangıç olduğunu söylediler. Belki durum kurtarılabilir.

Etkinliğin politik yanı Lord’un söyledikleri ile sınırlı değildi. Organizatörlerin Kıbrıs konusunda gerçekleri tek yanlı yansıtan, suçlayıcı konuşmaları da bunda büyük bir etken oldu.

Gösterilen filme gelince. Kendileri ile söyleşi yapılan bazı kişilerin oldukça ılımlı, olaylara geniş pencereden bakan yaklaşımları ve her şeye rağmen umut dolu olmaları göz doldurdu.

Ancak Kıbrıs’ta yaşanan kötü deneyimlerin anlatımı bence filmin olması gerekenden çok daha geniş bir bölümünü işgal ederek amaçtan biraz uzaklaşmış oldu.

Unutulmaması gereken bir şey var. Kıbrıs’ta yaşanan kötü deneyimlerden etkilenen sadece Kıbrıslıtürkler değildir. Kıbrıslırumlar da aynı şekilde etkilendi. Onların da eşleri, evlatları, yaşlı ana babaları yaşamlarını yitirdi. Onların da büyük kısmı yerlerini terkederek göç etmeye zorlandı.

O yüzden her iki toplum da dengeli olmayı, birbirlerinin acısını kabul etmeyi öğrenmelidir.

Birleşik Krallığa göçümüzün doğal olarak politik unsurları olacaktır. Ancak geçmişe olduğu kadar geleceğe de bakmalıyız.

Örneğin projede gençlere büyük yer verip onların da beklentilerini yansıtmalıyız.

Bir arkadaşımın dediği gibi, “gençler bu tür etkinliklerde sadece halk oyunları oynamamalı. Konuşmalılar da”.

Etkinliğe katılan KKTC Londra Temsilcisi Sayın Zehra Başaran, görüş ayrılıkları bir yana itilerek toplumun tüm kesimlerinin birlik içinde çalışması gerekmektedir diyerek önemli bir mesaj verdi.

Umarım şimdiye kadar bunu başardığı söylenmesi mümkün olmayan Konsey ve diğer toplum kuruluşlarımız bu mesaja kulak verirler. Hem de hiç vakit geçirmeden, hemen şimdi.

(KIBRIS POSTASI – Ertanç Hidayettin – 11.12.2017)