Toplum ve iş yaşamımızda birçok kez karşılaşabileceğimiz bir kelimedir “inisiyatif”.
Gerçi aynı şekilde bir çok kere “insiyatif” olarak yazılım hatasıyla haberlerimizi, makalelerimizi kaleme alsak da günün sonunda, ne anlatmak istediğini anlıyorsak, bu bize yetmekte.
Fransızca bir kelime şu inisiyatif.
Kısacası; “bir konu hakkında karar verilmesi gerektiğinde, belirli karar verme kalıpları içinde kalmayıp, içinde bulunulan duruma göre, esnek karar verebilme gücü veya yetkisi” demektir.
Elbette inisiyatif kullanabilen bireyin; donanımı, üstünlüğü, kararlığı ve karar vereceği konu üzerindeki sorun çözme yetisinin olması şart.
Böylesi bir donanım gücü, bilgi ve sorun çözme kabiliyetiniz yoksa, inisiyatif kullanabilme gibi bir durumunuz da yoktur.
Örneğin son birkaç günün siyasi konusu olan “Davos” görüşmelerinden yola çıkarak garantör ülkelerden Türkiye’nin, “çözüm için inisiyatif almaktan çekinmeyiz” gibi bir görüşü varsa, bunun kısaca anlamı; karar kalıpları dışında farklı kararlar da alınabileceği demektir.
İş yaşamımızda şirket patronlarının özellikle iş devamlılığı açısından birçok kez inisiyatif kullandıkları bir gerçektir.
Peki kamu’da?..
İngiliz dönemi çocuğu değilim ama o ekolün özellikle “sistem” açısından devamlılığı niteliğindeki Kıbrıs Cumhuriyeti çocuğuyum.
Dolayısıyla gerek aile büyüklerimizin iş disiplini, gerekse toplumsal ve kamusal düzendeki işleyişin adalet, verimlilik ve sistem açısından uygulamalarını bire bir yaşamış biri olarak, bu “ekolü” içselleştirdiğime memnunum.
Fakat bunu içselleştiremeyenler, ya da böylesi bir sistem haricinde, başka bir sistem/sistemsizlik içerisinde doğanlardan, doğru düzen ve verimlilik ne kadar beklenebilir ki?
Otuz yıllık bir kamu çalışanıyım. Gerçi bulunduğum “Kit”, yani yarı-devlet mealinde olduğundan “katılık” biraz daha yumuşamıştır.
Fakat işleyiş ve verimlilik açısından birbirinden hiçbir farkı yok ne yazık ki.
Kamu’da işlerin yürümediğinin veya yürüdüğü yerlerin bence en önemli faktörü; “inisiyatif” kullanımının varlığı ile paralel gitmektedir.
Çünkü “hantal” bir kamu yasası içerisinde; gerek kurum olsun gerekse devlet dairesi, kurallar içerisine çakılması; işten kaytartma ve sorumluluk almama ile bütünleştiğinde, işte bu şekilde bazan çok basit olarak çözülebilecek işlerin çözülemediğine ya da çok geç çözüldüğüne yol açmaktadır.
Ne yazık ki; kısa sürede iş bitirme/çözme noktasında; masa-sandalye sorumluluğunun bir getirisi olan “imza atmanın vazgeçilmez ego tatmini”, devamlılığını sürdürdükçe ve gerek sorumluların-idarecilerin gerekse gerektiğinde personelin inisiyatif alma gücü yoksa, “bana ne”cilikten kurtulmak bir hayâldir.