Mertkan HAMİT
mhamit@gmail.com
İnsan hakları üzerine tartışılması gereken ve de düzeltilmesi gereken onlarca mesele varken insan haklarına eleştirel bir biçimde yaklaşmak ve olaylar yerine teorisi üzerinde tartışmak kimi zaman aşırı bir tutku olarak görülebilir. Buna rağmen yanlışı yanlışla düzeltmenin mümkün olmadığını kabul edince, insan haklarının üzerine teoride de alternatif bir bakış açısıyla eğilmek anlamlı sonuçlara ulaşabilmek için daha yüksek bir önem arz ediyor. Bu yazının ana tartışma noktası, insan hakları talepleri ile uygulamaları arasındaki uyumsuzluğun temelinin, egemenlerin insan hakları anlayışı ile tabandakilerin insan hakları anlayışı arasındaki farklılaşmalardan oluştuğunu ortaya koymaktır. Yöneten ile yönetilenin taleplerinin temel hak olarak meşrulaşırken, bunun hareket noktası ideolojik bir temelden hareketle şekilleniyor. Bu noktada, hedefim eleştirel hukuk teorisi kapsamında insan hakları üzerine iki eleştirel görüşü (Upendra Baxi & Costas Douzinas) harmanlayarak ortaya koymak, böylelikle çoğu kez sorgulamadan kabul ettiğimiz insan hakları söylemine eleştirel olarak yaklaşanların teorik temelini okuyucuyla buluşturmaktan ibarettir.
Upendra Baxi, son eserinde, bu doğrultuda insan haklarının çeşitli boyutlarını tartışırken, insan haklarını nasıl bir direniş teorisi olarak anlayabileceğimiz konusunda da bazı öneriler ortaya koyar. (1) İnsan hakları ile direnişi mikro-alan içinde verilecek bir mücadele olarak kurgular. Onu evrenselleştirerek homojen bir fikir gibi sunmak yerine, koşula ve duruma göre gerçekleştirilen talepler silsilesi olarak görmeyi tercih eder. Ancak genel teorilere karşı gelerek, direnişin teorisinin oluşabileceğinin altını çizer. (Baxi, 2011, s.19) Evrensel doğrunun kıskacından çıkılarak oluşturulacak bir hak talebinin gerçek anlamda insan haklarını tatmin edebileceğini iddia eder. Bu yüzden de evrensel insan haklarının mevcut halinin egemenlerin ihtiyaçlarına göre oluşturulmuş olduğundan ve bunun ötesine geçebilmenin zaruri olduğundan bahseder. (Baxi, 2011, s.29)
Douzinas, daha önce insan hakları üzerine yaptığı iki önemli eleştirel çalışmanın ötesine geçtiği teorik bir tartışmayı, eleştirel hukuk okuluna ait yazıların yayınlandığı bir web sayfasında ortaya koyar. (2) İnsan hakları üzerine bir tartışma başlatırken, öncelikle insanlık fikrini ele alır. Bunun ne anlamlara geldiğini felsefi ve ontolojik olarak inceler. Douzinas, her ne kadar da Avrupa merkezci bir bakış açısıyla Yunan ve Roma uygarlık tarihinin pencerisinden meseleye yaklaşıyor olsa da, etkileyici bir biçimde insan olmanın temelde politik olarak görünür olmayanı temsil ettiğini anlatır. Politik ve hukuksal olarak ele aldığında ise, insanlığa atfedilen özelliklerle Hristiyan algının paralelliğini ortaya koyar. Buna ek olarak kolonize edilen bölgelerdeki halklar ile kolonize eden halkların birbirlerine yaklaşımlarındaki hiyerarşik durumun da insanlık algısında farklılaşmalara örnek teşkil ettiğini belirtir. Bugün bunun yansımalarını en genel anlamda vatandaş / göçmen, mülteci / yerleşik, fiziksel olarak iş yapabilen ve engelli insan ayrımlarında da görebiliriz. Bu noktada, Douzinas, insan olabilmek üzerinde bile oluşan uzlaşının son derece hegemonik bir yerden kurulduğunu gösterir. İnsanlık üzerinden bir norm kurulamayacağını iddia eder. İnsan tek bir tipten oluşmaz. Siyah, Beyaz, Genç, Yaşlı, Engelli, Lezbiyen, Atletik veya Obez olabilir. Homojenleştiren değil, farklılıkları içselleştirerek oluşturulmuş bir anlayışın mümkün olduğu koşullarda insan hakları bir özgürleşme mücadelesi olarak başarıya ulaşabilir.
Üstelik bunu yaparken, meseleye bir adım daha derinlemesine yaklaşır. Bir çok eleştirel hukukçu gibi insan ile vatandaş arasındaki ilişkinin, bugünün gerçekleriyle nasıl çeliştiğini tartışır ve egemen bir devletin ulusçu yaklaşımındaki ötekinin haklarını kapsamaktaki basiretsizliğinden dem vurur. Ulus devlet ile milliyetçilik arasındaki ilişkide, bir hak olarak ulus-devlet oluşturma sürecinin, nasıl insan hakları ihlallerini tetikleyen bir boyuta geçtiğine vurgu yapar. Bu noktada da liberal insan hakları anlayışının, insan haklarını kurgulamak için yetersiz olduğunu öne sürer. Tam da bu noktada gerçek vatandaş ile daha az vatandaş olanların ya da başka bir deyişle yöneten, yönetilen ve öteki arasındaki üçgendeki boşluğun aslında gerçek insan hakları taleplerinin ve hareketlerinin özgürleştirici potansiyeli taşıdığını ortaya koyar.
Aslında insan hakları üzerine yapılan bu tartışmalar yeni şeyler değildir. Eleştirel düşüncenin en etkili ismi Marx, Kapital’in ilk cildinde ve ayrıca erken eserlerinden Yahudi Sorunu Üzerine isimli makalesinde de doğal haklar – insan hakları - evrensel bir kurtuluş ütopyası ortaya koymayı hedefleyebilir (Marx, s.280) fakat aynı zamanda da burjuvazi çıkarlarını koruyan bir karaktere sahiptir şeklinde iddasıyla konuya eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşır. (3) Kapitalizmin görece daha az geliştiği o dönemde Marx’ın kaygısının ve çıkmazda olma hissinin bugüne de yansıdığını söyleyebiliriz.
Baxi bu noktada, günümüze yönelik çıkarımlarda bulunur. Baxi, neoliberal sistemden bağımsız olarak hak savunuculuğunu, insan hakları talebini ve hak söylemini düşünemeyeceğimizi ortaya koyar. İnsan hakları talebinin sınırlarının kapitalist ilişkilere göre belirlendiğini söylerken, piyasaya rağmen hak talebi ortaya koymanın radikalleştirilmesinin temelde insanın sadece tek bir insan tipi varmış gibi algılanıyor olmasından süre geldiğinin altını çizer. Bunun etkin bir biçimde dayatılması insan haklarının politik süreçten bağımsız bir meseleymiş gibi algılanmasına neden olduğunu ve hak mücadelesini apolitize ettiğini anlatır. İnsan haklarının sadece anayasa ile belirlenmiş bir süreç olduğuna dair bir anlayışın taşıdığı problemleri gözler önüne serer.
Baxi’nin bakış açısından baktığımızda gerçekten de, günümüzde, her zamankinden daha fazla insan hakkı üzerinde konuşuluyor ve her zamankinden fazla insan haklarını koruma mekanizmaları mevcut. Onlarca küresel ve yerel düzeyde insan hakları ile ilgili çalışmalar yapan baskı grupları var. Çoğu uluslararası anlaşma -hatta devletlere verilecek borç anlaşmaları bile- insan haklarına saygılı olma koşuluna bağlanıyor. Güç sahipleri, daha az güçlü olanları, daha kolay kontrol edebilmek ve ‘uzaktan yönetebilmek’ için, insan haklarını bir araç olarak kullanıyor. Bu noktada, kapitalizm yayılması ve kendini var edebilmesi için insan haklarını kendi anlayışına göre sürekli bir biçimde kurgularken, onlarca insan hakları ihlalinin de ortaya çıkmasına sebep oluyor.
Bu noktada, insan haklarının kendi içinde ciddi çelişkileri olduğu ve ana akım anlayış dahilinde değerlendirdiğinde hegemonik ilişkilerin gölgesinde, insanlara yarar sağlayacağını söylemek hata olmaz. Bir diğer taraftan insan haklarına bu kadar olumsuz yaklaşmanın da, demokratik olmayan ama kendini ceberrüt bir şiddetle kabullendirebilen iktidarlara alan yaratacağı anlamı çıkarılmamalıdır. Buradaki kaygı, sosyal hareketler sırasında ortaya çıkan hak talepleri gibi talepler ile piyasa ilişkilerinin sürekliliğini sağlaycak ilişkilerin insan hakları formuna sokulmuş talepler arasındaki ayrımı yapabilmektir. Daha net olacak olursam, Türkiye’de Gezi Eylemleri süresince ortaya konulan temel hak taleplerini ve gösterilen hak dayanışması gibi bir örnek ile, Bill Gates Vakfı’nın kapitalizmin daha iyi çalışabilmesi için yaptığı insani yardım misyonları arasında bir fark olduğunu göstermeyi hedefliyorum. Bu noktada belki de unutulmaması gereken, solun insan hakları üzerine konuşurken ve insan haklarını algılarken eleştirel bir gözle, taban ve insanlarla olan bağı dikkate alarak öneriler ortaya koyması son derece önemlidir.
----------------------------------------------------
Referanslar:
(1) Baxi, U. (2011). Human Rights in a Posthuman World. New York: Oxford University Press.
(2) Önceki çalışmaları: Douzinas, C. (2007). Human Rights and Empire, Oxford: Routledge and Cavendish. Ve Douzinas, C. (2000). End of Human Rights, Oxford: Hart Publishing. Elektronik ortamda yayımladığı tartışması için Douzinas, C. Seven Thesis on Human Rights. Critical Legal Thinking, 16/05/2013, (http://criticallegalthinking.com/2013/05/16/seven-theses-on-human-rights-1-the-idea-of-humanity/ )
(3) Marx, K. (1976). Capital, Volume One. London: Penguin.