Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı, Kıbrıs Rum Yönetimi eski Maliye Bakanı Mihailis Sarris ve çocukların da tutuklandığı olayla, KKTC’deki yasaların insan haklarını korumada ne kadar yetersiz olduğunun bir kez daha gözler önüne serildiğini belirtti.
Vakıf, Ceza Yasası’nın, eşcinsel erkek bireylerle ilgili 171. maddedeki hükmünün “çok ciddi bir insan hakları ihlali ve kara leke” olduğu görüşünü ifade ederek, yasada çocuk istismarı ve çocuk fuhuşuna ilişkin hüküm bulunmadığını kaydetti.
Olayın “çocuk hakları, işkence ve kötü muamele, adil yargılama hakkı ve homofobi” boyutlarıyla değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Vakıf, Kıbrıs Türk medyasının konuyla ilgili yayınlarını da “homofobik; insan ve çocuk haklarını ve meslek ilkelerini yok sayan bir anlayış” diye niteledi.
RAPOR HAZIRLANDI
Vakıf Mütevelli Heyeti Başkanı Avukat Emine Çolak, bugün öğleden sonra düzenlediği basın toplantısıyla, Sarris davası sürecini insan hakları açısından değerlendirdi ve bu konuda hazırladıkları raporu kamuoyuyla paylaştı. Rapor, Cumhuriyet Meclisi, Mahkemeler, Başsavcılık, İçişleri ve Yerel Yönetimler Bakanlığı ile Baro Konseyi’ne de gönderilecek.
Sarris davasıyla ilgili raporu hazırlayan vakıf hukukçusu Ceren Göynüklü’nün de hazır bulunduğu basın toplantısında konuşan Vakıf Başkanı Çolak, çocuk hakları, işkence ve kötü muamele yasağı, adil yargılanma hakkı ve lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel ile transgender bireylerin haklarına ilişkin ihlallerin varlığını daha önce de çok kez açıkladıklarına işaret etti.
Çolak, Sarris davasıyla ilgili rapor hazırlamaktaki amaçlarının, bu olay vesilesiyle ülkedeki birçok başlık altında insan hakkı ihlallerini vurgulamak ve bunlara karşı acil tedbirlerin alınması için yeniden çağrıda bulunmak olduğunu dile getirdi.
Konunun çok boyutlu ele alınarak, “çocuk hakları, işkence ve kötü muamele yasağı, adil yargılanma hakkı ve homofobi” temelinde değerlendirilmesi gerektiğini kaydeden Emine Çolak, şöyle konuştu:
“Ancak tüm bu boyutlarıyla ele alınırken, her ne kadar yürürlükte olan yasalar kapsamında konu eşcinsel birliktelik üzerinden tanımlanıp suç olarak nitelendirilse ve bu kapsamda devlet, medya ve kamuoyu tarafından ele alınsa da; ortada çocuk fuhuşu iddiaları söz konusudur. Hem bu olay özelinde, hem genel anlamda çocukların cinsel sömürü amaçlı kullanılmasına karşı devlet ve sivil toplum örgütleri tarafından bu konunun daha derinlikli incelenmesi şarttır.”
“YASALAR İNSAN HAKLARINI KORUMADA YETERSİZ”
Sarris olayıyla ülkedeki yasaların insan haklarını korumada ne kadar yetersiz olduğunun bir kez daha gözler önüne serildiğini belirten Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Emine Çolak, Ceza Yasası içinde çocuk istismarına, çocuk fuhşuna ilişkin hükümler bulunmadığına işaret etti.
“171. MADDE KARA LEKE”
Çolak, Ceza Yasası’ndaki homofobik hükümlerin de bu vesileyle tekrar gündeme geldiğini kaydederek, “171. maddeyle eşcinsel erkek bireyler yargılanmakta ve cezalandırılmakta veya ülkemizde bu tehdit altında yaşamak zorunda kalmaktadır. Bu hüküm, çok ciddi bir ihlaldir ve insan hakları açısından bir kara lekedir” ifadelerini kullandı.
Son bir haftadaki olaylarda kötü muamele kapsamında değerlendirilmesi gereken bir takım olgular ve ciddi işkence iddiaları da bulunduğunu dile getiren Çolak, bu iddiaların derhal araştırılması ve işkence uygulayanların tespiti halinde cezalandırılması; polisin elde ettiği ifadelerin de gönüllü olup olmadığının tekrar değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.
Kıbrıs Türk medyasının süreçteki yayınlarını da değerlendiren Çolak, “homofobik; insan ve çocuk haklarını ve gazetecilik meslek ilkelerini yok sayan bir anlayışla yayın yapıldığını” ifade etti. Çolak, “Medyanın, bu gibi olayları aktarırken adil yargılanma hakkını ve çocuk ile kişi haklarını ihlal ederek görev yaptığı sürece topluma faydası değil ancak zararı olacağının bilincine varmasını talep ediyoruz” dedi.
Emine Çolak, Ceza Yasası’nın 171. maddesinin değişmesi için daha önce sivil toplum örgütlerinin bir çalışma hazırladığını kaydederek, meclise ve siyasi partilere sunulan bu önerinin hayata geçmesini beklediklerini ifade etti.
Halen bu madde altında yargılanan bir kişinin anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’nde açtığı bir dava da bulunduğunu bildiren Çolak, bu maddenin iptal edilmesi umudunu dile getirdi.
Çolak, “cinsel yönelimi farklı bireylere duyulan nefret ve korku” diye tanımlanan homofobi’nin, yüz karası, utanç verici bir durum olduğunu ve Hitler’in operasyonlarını çağrıştırdığını belirterek, bundan üzüntü ve endişe duyduklarını dile getirdi.
RAPORDAN
Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı hukukçusu Ceren Göynüklü’nün hazırladığı “Sarris davası sürecinin insan hakları açısından değerlendirilmesi raporu”nda, 18 yaşından küçük her bireyin çocuk olduğu vurgulanarak, davada yaşları 14. 16 ve 17 olan üç çocuğun varlığına işaret edilerek öncelikle ortada cinsel istismarın var olup olmadığına bakılması gerektiği kaydedildi.
Çocuklar üzerinde vahim ve kalıcı zararlara neden olan istismarın ve çocuk fuhuşunun cinsel rıza yaşından bağımsız değerlendirilmesi gereğine işaret edilen raporda, ILO sözleşmesindeki bazı maddelere ve Çocukların Cinsel Açıdan Sömürülmesi Dünya Kongresi’nde kabul edilen tanımlara yer verildi.
Söz konusu davada Sarris’in 17 yaşındaki çocukla eşcinsel birlikteliğin gerçekleşmediğine ilişkin doktor raporunun bulunduğu ancak çocuk istismarı ve çocuk fuhuşu suçlarının oluşabilmesi için cinsel birleşmenin gerçekleşmemiş, gerçekleşememiş olmasının önemi olmadığı kaydedilen raporda, şu ifadeler yer aldı:
“Çocukta cinsel istismar şüphesi üzerine yapılan tıbbi değerlendirmede delil materyalin toplanmasıyla ilgili doğru uygulamalar geliştirilmelidir. Bu çerçevede pediatristlerin de varlığı önem taşımakla birlikte, devlet tarafından çocuk istismarı şüphesinin tamamen göz ardı edildiği; bu olayda ilgili çocuğun, eşcinsel ilişkinin varlığının tespiti amacıyla doktor kontrolünden geçirilmesi de istismarın devlet tarafından başka biçimlerde kendini göstermesidir ve çok ciddi bir çocuk hakkı ihlalidir.”
Ceza Yasası’nın çocuk istismarı ve çocuk fuhuşunu tanımlamadığı belirtilen İnsan Hakları Vakfı raporunda, çağdışı hükümler barındıran ve insan hakları açısından ciddi ihlal ve eksiklikler içeren bu yasanın ivedilikle revize edilmesi gerektiği kaydedildi.
“DEVLETİN EYLEM PLANI OLMALI”
Çocukların cinsel istismar ve fuhuş suçlarının mağduru olduğu ve yargılanmaması; korunup rehabilite edilmesi gerektiği vurgulanan raporda, devletin çocuk istismarı ve fuhuşunun önlenmesine ilişkin bir eylem planı olması gereğine işaret edildi.
Sarris olayındaki zanlılara işkence iddialarının da devlet tarafından araştırılması istenen İnsan Hakları Vakfı raporunda, tüm çocuklarla iki yetişkinin işkence gördüğü iddiaları bulunduğu; verilen şahadette ilgili polis memurlarının adlarının mahkeme ve savcılığa verildiği ve derhal soruşturma başlatılması istendi.
“DOKTOR MUAYENESİ AŞAĞILAYICI, İNSANLIK ONURUNU ZEDELEYİCİ”
Raporda şu ifadeler de yer aldı:
“Dava özelinde ‘eşcinsel ilişki’ tespit etmeye yönelik yapılan ve genel anlamda tüm diğer ‘doğaya aykırı cinsi münasebet’ ‘suç’u şüphesiyle tutuklanan/yargılanan bireylere uygulanan ‘doktor muayenesi’ insanlık dışıdır ve işkence ile kötü muamele yasağını ihlal etmektedir. Yapılan kontroller homofobik yaklaşımın yarattığı uygulamaların sadece bir örneği olup bireyi aşağılayıcı ve insanlık onurunu zedeleyici nitelik taşımaktadır.”
Ceza Yasası’nın 171. maddesi uyarınca erkek bireylerin yargılanmasının AİHM’in de kabul ettiği üzere özel hayata saygı hakkı kapsamında çok ciddi bir ihlal ve insan hakları açısından bir kara leke olduğu belirtilen raporda, medyaya dair de eleştiri ve değerlendirmeler yer alıyor.
“Kıbrıs Türk medyasının homofobik, insan ve çocuk haklarını ve gazetecilik meslek ilkelerini yok sayan yayın anlayışı” olduğu görüşü ifade edilen raporda, Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği’nce de kabul edilen “Gazetecinin hak ve sorumluluk bildirgesi”ndeki ilkelere rağmen, gazetecilerin insan hakları ihlallerine yol açan haberler yaptığı ve yapmaya devam ettiği belirtildi.
Suçlu olduğu yargı kararıyla belirlenmedikçe kimsenin suçlu ilan edilemeyeceği vurgulanan raporda, medyanın homofobinin yayılmasına neden olduğu ve eşcinsel bireyler üzerinde korku, baskı etkileri doğurduğu kaydedildi.
Raporda, bir insanın davranışı veya işlediği suçun, onun ırkına, milliyetine, dinine, cinsiyetine, cinsel eğilimine, hastalığına veya fiziksel, zihinsel engelli olup olmamasına dayandırılmaması gerektiği de vurgulanarak, “Kişinin bu özel durumu, alay, hakaret, önyargı konusu yapılmamalıdır” denildi.