İNSAN ODAKLI POLİTİKALAR İÇİN MÜCADELE HEP SÜRECEK

Geçmişten günümüze sosyolojik bir değerlendirme yapılsa; büyük olasılıkla emperyalizmin en karakteristik politikaları sıralanırken, “böl, parçala ve yönet” politikası'nın her zaman bunların arasında ve çoğu kez de en başında sayıldığını fark e

 

 

Geçmişten günümüze sosyolojik bir değerlendirme yapılsa; büyük olasılıkla emperyalizmin en karakteristik politikaları sıralanırken, “böl, parçala ve yönet” politikası'nın her zaman bunların arasında ve çoğu kez de en başında sayıldığını fark etmemek mümkün değildir; yargısına ulaşılır. Bu politika zaman zaman adını, formunu, kıtasını değiştirse de temel felsefesi hep aynı olduğu için neredeyse yüzyılı aşkın bir süredir emperyalizmin bu politikası yürürlüktedir. Ama bu politikanın günümüz coğrafyalarındaki kadar çıplak ve aleni uygulandığı, sonuçlarının bu kadar kısa zamanda ve açıkça görüldüğü başka bir dönem olmamıştır belki de. Emperyalist ülkelerin hâkim iktidarlarının, bir taraftan ekonomik temelli siyasal birlikleri oluştururken diğer taraftan da çeşitli ülkelerde milliyetçilik bayrağını yeniden yükseğe kaldırdığı doğrudur, fakat bayrağını kaldırdıkları milliyetçilik, “kendi milliyetleri” için değil, bölüp parçalamak istedikleri bölgelerdeki halkların milliyetlerini ifade eden bayraklardır. Çünkü kendilerinde zaten olası bir karmaşaya izin vermeyecek biçimde devlet ve hükümet politikaları oluşturulmuştur ve bu politikaları işlevseldir de. Başka ülkeleri etnik milliyetçilik temelinde bölmeye çalışan çeşitli ülkelerin kendi ülkeleri söz konusu olduğunda “vatan bölünmez” düsturu ile hareket ettiklerini görmek işte bu nedenle hiç de şaşırtıcı değildir!


Hükümette oldukları 30 yılı aşkın uzunca bir sürede ülkemizdeki “sistemi” yapısalsızlaştıran ve partizanlığın dik alası ile ganimet düzeni yaratıp insanları üretimden kopartan, demokratik hakları her geçen gün budayan ve geliştirilmesine karşı koyan, Kıbrıs’ta çözümsüzlük çözümdür diyerek Kıbrıslı Rumların AB’ye girişini uzaktan seyreden ve kendi edilgenlik ve inançsızlıkları nedeniyle onlara AB kapılarını aralayan UBP,  en son 19 Nisan 2009 seçimlerinde halka dönük olarak ortaya koydukları yalan vaat ve politikalarla güya sanki “botoks yapmış gibi” yeniden hükümete gelmiştir.


Bir tarafta çözüm görüşmeleri sürer ve UBP Birleşik Federal Kıbrıs çözümü doğrultusunda olumlu görüşler ileri sürmez ve içte de ekonomik-toplumsal ve sosyal krizlere karşın yapıcı öneriler ortaya koymazken, diğer taraftan da halkın değiştirme gücünü unutması ve bireysel vaatlerle UBP’ye kul-köle gibi sarılması amacı ile partizanlık yapmaya devam etmektedir.



TÜM DEMOKRATİK GÜÇLER ÇÖZÜM VE DEMOKRASİ İÇİN BULUŞMALI


İşte bu şartlarda ülkemizdeki tüm sol, demokratik ve barış yanlısı sivil toplum örgütleri, sendikalar ve siyasal partilerin bir taraftan ülkemiz demokratik yaşamı, sosyal-toplumsal-siyasal yapı ve var oluş mücadelesini yürütürken diğer taraftan da Kıbrıs sorununun çözümü için ortak hedefler doğrultusunda hareket etmeyi başarmalıdırlar.

Çözüm sürecinde toplum liderlerinin kendi toplumu yanı sıra karşısındaki liderin temsil ettiği toplumun da duyarlılıklarını dikkate alarak ve 1968’den beri sürdürülen müzakerelerde ulaşılan ortak noktalardan hareketle artık görüşülmedik hiçbir detayının kalmadığı Kıbrıs sorununu çözmeli ve Kıbrıs’ta yaşayan halkların geleceklerini kurtarmalıdırlar.  

Özellikle Kıbrıslı Türkler olarak daha fazla çözümsüz bir sorunla yaşamak istemediğimizi tüm dünyaya duyurmalı ve çözümü zorlamalıyız çünkü Birleşik Federal Kıbrıs bizim için yaşamsal öneme sahiptir.

İşte tüm bu nedenlerden dolayı başta Kıbrıslı liderlere olmak üzere, garantör ülkelere de çözüme ulaşılması konusunda büyük görevler düşmekte, BM’nin de aktif bir biçimde uluslar arası toplumu sürece çözüm bulunması konusunda motive etmesi ve katması da artık kaçınılmaz olmaktadır 2012 Ocak ayında.


Özcesi, Kıbrıslı Türkler olarak içine düşürüldüğümüz toplumsal-ekonomik ve sosyal sorunlarımızdan kurtulabilmek ve içinden çıkılamaz gibi görülen sonuçları değiştirebilmek için ilk evvela federal bir Kıbrıs’a kavuşmalıyız. O güne kadar ve o günden sonra da kendi kendimizi yönetebileceğimiz ve ülkemizin öznesi haline gelebileceğimiz toplumsal, ekonomik, demokratik ve sosyal alternatif programlarımızı yaratmalı ve işe koşmalıyız. Bunun için de yeni başlangıçları tartışmalı, 37 yılda ulaştırıldığımız sonuçları değiştirmek için bu sonuçları yaratan yapıları ve düşünce tarzını değiştirerek yola öyle devam etmeliyiz; ve unutmamalıyız ki içerisinde olduğumuz her sistemde insan odaklı bir politika yürütmeli ve en geniş emekçi kesimlerin haklarını iyileştirmek adına mücadeleye devam etmeliyiz. Dahi olası Birleşik Federal Kıbrıs çözümünden sonra da bu mücadelenin devam edeceğini unutmamalıyız…

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri