Nefes Davşan, dünyalar tatlısı bir kardeşimiz.
Böbrek ve mesane rahatsızlığıyla mücadele ediyor. Tedavisine İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde devam ediyor. Bu tedavisi de yardımlarla devam edebiliyor.
Teklif, ilk olarak canım dostum Mehmet Sakarya’dan geldi. İkiletmeden “Hade” dedim.
Bir iki telefon görüşmesinin ardından, Emre Çeker, Arda Gündüz ve Yıltan Taşçı’nın da katılımıyla büyük bir grup olduk. Son gün genç arkadaşımız Demir de katıldı bizlere.
Dilan, Nefes ile bağlantımızı sağlarken, Barfly kapılarını açtı.
Geçen hafta “Nefes’e Bir Umut Olalım” konseri ile sahnede yerimizi aldık.
Mekânı dolduran kalabalıkla şarkılarımızı hep bir ağızdan söyledik. Gönülden kopan katkılarla da Nefes’e bir umut olduk.
Sahnede şarkılarımızı söylerken, şunu düşündüm: “İnsanın olduğu yerde, umut vardır.”
DİPNOT: Nefes’e destek olmak isteyenler, her iki cep telefonu operatöründen “NEFES” yazıp 5668’e mesaj atarak, Nefes’in tedavi masraflarına 50 TL’lik bağış yapabiliyor.
Aynı zamanda Nefes’e yardımcı olabilmek için Halk Bankası’nda Hatice Birinci adına açılan hesaba TR94 0001 2009 8980 0001 0231 92 numaralı IBAN üzerinden de bağış yapılabiliyor.
Ayluka’ya yeni soluk
Lefkoşa Suriçi’nin en simge mahallelerindendir Ayluka. Mahalle adını mahallenin ortasında bulunan Ayluka Kilisesi’nden almakta. Kilisenin adı ise Hz. İsa’nın kanonik İncillerinin yazarları olan Dört Müjdeci’den biri olan Antakyalı Luka’dan geliyor.
Yıllardır HASDER’in kullanımında olan bu kilise, şimdilerde çok sevdiğim hocam Yıltan Taşçı’nın sanatgahı olmuş.
HASDER ile işbirliği yapılarak Yıltan Taşçı Akademi de buraya taşınmış. Güç birliğine varılmış.
Önceki gün ziyaret ettim Yıltan Taşçı’yı yeni atölyesinde, buraya dair önemli projeleri var. Birlikte çalışacağımız işler de gündemde.
Sabırsızlanıyorum, bekliyorum.
“Sen Potansiyellerle Doğdun”
Neyzen, besteci ve yapımcı Mercan Dede’nin 30 yıllık görsel sanat çalışmalarından oluşan “Sen Potansiyellerle Doğdun” başlıklı sergisi İstanbul Beyoğlu’nda bulunan Casa Botter’da açıldı.
Küratörlüğünü Nurhak Kaya’nın yaptığı sergiyi ziyaretimde, salondan içeri girer girmez Mercan Dede’nin eserlerinin büyüsü kapladı içimi.
İnsanı sorularıyla baş başa bırakan sergi, evrende her şeyin, bilhassa insanın, bir varoluş sebebi ve sayısız potansiyeli olduğunu izleyiciye hatırlatmayı amaçlıyor.
Mağusa Kent Müzesi’ne Doğru
Mağusa Kent Müzesi için çalışmalar devam ediyor.
Kent müzeleri, kentin arşivini oluşturan bellek merkezleridir. Ve bu bellek merkezleri de kentin tarihini ayakta tutan, yaşatan, geleceğe yansıtan yerlerdir.
Kuruluşunu duyduğum ilk andan itibaren beni heyecanlandıran, Mağusa’nın tarihini, kültürünü, yaşanmışlıklarını yansıtacak bir kent müzesi yaratılması için kurulan Mağusa Kent Müzesi Derneği, bu müze için yoğun çalışmalar yaptıktan sonra, şehrin tarihi surlarında bulunan iki mazgalı “müze” ve “sanat galerisi” için hazır hale getirmek için son hazırlıklarını yapıyor.
Hedef, bir yıl içinde çalışmaları tamamlayıp, ziyaretçileri ağırlamak.
Mağusa Kent Müzesi Derneği Başkanı Prof. Dr. Uğur Ulaş Dağlı kent müzelerinin önemini şu sözlerle anlatıyor: “Kent müzeleri bugünden geçmişe kadar bir kentin hikayesinin anlatıldığı yerlerdir. Başlangıç noktası bugündür. Hikayeler belli bir kronoloji ve sistematik içinde anlatılır. Kent müzeleri birer bellek merkezidir. Burada ‘kentin hikayesinde kimler vardı, nerede, nasıl yaşadılar, hangi aktiviteler vardı’, tüm bunlar anlatılır. Kent müzelerinde ‘insan, mekan ve olaylar’ olmak üzere üç unsur vardır. Kent, temalar üzerinden okunur. Kent müzeleri o kentte yapılan çalışmaların sürdüğü ve sergilendiği yerlerdir.”
Müzede Mağusa’nın insanları, olayları ve mekanları olacak. Tanınmış simalar, meyhaneler ve meyhane kültürü, şifacılar, liman, Afrodit Sokağı, Maraş, dokuma fabrikaları, karga, tren, şehrin delileri gibi temalar olacak.
Gezmen-Gezgin-Yolcu
Seyahat etmeyi, yeni yerleri keşfe durmayı, bu keşiflerde notlar almayı çok severim. Genellikle gideceğim yerler hakkında önceden uzun araştırmalar yaparım. Yayımlanmış kitapları, makaleleri, araştırmaları okurum, bu okuduklarımdan (yine) notlar alırım. Aldığım bu notları da yanıma alırım ve izlerini sürmeye çıkarım. Belki bir gün bir kitapta toplarım tuttuğum notlarımı, bu gezilerden yansıyan izdüşümleri.
***
Türkiye’nin en üretken yazarlarından olan Enis Batur, “Amerika Büyük Bir Şaka, Sevgili Frank Ama Ona Ne Kadar Gülebiliriz?” (Remzi Kitabevi / 2014) kitabında gezmen, gezgin ve yolcuyu şu satırlarla anlatır: “Gezmen, gördüklerini kanıtlamak ister, onları kendisine ve komşusuna gösterecektir dönüşte. Gezgin, daha çok belgeler. Bir tür eleştirel mesafe edinmiştir, seçtikleriyle ayrılır. Yolcu, ötekilerin bakmadığı açılardan, bakmayı aklından geçirmediği noktalara yönelir. Kendi dünyasını görür o, dışarıda herkesin önünden geçen dünyayı değil.”
Siz gezmen misiniz, gezgin mi, yoksa yolcu mu?