Tayfun Çağra
Geçtiğimiz Pazar günü ülkemiz, 235 mültecinin Esentepe sahillerinde karaya vurması muhtemel gemiden kurtarılması, yarım gün konuk edilmeleri ve Türkiye’ye gönderilmeleri ile meşguldü.
Cumartesi akşamı başlamıştı olay…
Bir SOS çağrısı alınmıştı çünkü Tanzanya bandıralı Haj Zaher gemisi motorları durduğu için dalgaların etkisiyle sürüklenmiş, Girne-Esentepe açıklarında karaya vurmamak için çabalıyordu.
Karaya yaklaşırken gemiden atılan çapa, kayalara takıldığı için geminin daha fazla karaya yanaşmasına ve kayalara bindirmesine engel olmuştu. Sahil Güvenlik çağrıyı almış, harekete geçmiş ancak dalgalı deniz SOS çağrısı yapan gemiye yaklaşılmasına ve üzerine çıkılmasına engel oluyordu.
Kişi başı 4 ila 7 bin dolar arasında insan kaçakçılarına daha iyi bir yaşam için para ödedikleri söylenen mültecilerin karaya aktarılması düşüncesi de vardı ama Mağusa ve Türkiye’den yola çıkan römorklar gemiyi bağlayarak sabahın ilk ışıklarıyla Girne Limanı’na çekiyordu.
GEMİ KAPTANI BİLMECESİ!
Bu arada gelen haberlerde gemi kaptanı ve mürettebatının gemiyi bir şekilde terk ettikleri ve mültecileri gemide yalnız bıraktıkları şeklindeydi. Bu bilginin yanlışlığı mültecilerin Girne’den tekrar Mersin’e gönderilmelerinden sonra anlaşıldı çünkü gemi kaptanı ve mürettebatının da mülteciler arasında olduğu ve Girne’de spor salonunda misafir edildikleri öğreniliyordu.
Gemi kaptanını Mağusa Limanı’nda geminin acenteliğini yapan şirket direktörü Mahir Houkan tesbit etmişti. Mültecilerin konuk edildiği spor salonuna tercümanlık yapmak için gelen Houkan, yüzü kapalı olan bir kişiden şüpheleniyor ve o kişinin sözkonusu gemi kaptanı olduğunu güvenlik kuvvetlerine bildiriyor.
Ancak bu bilgi basınla paylaşılmıyor. Bir ara salondan dışarı çıkıp İngilizce olarak kendisini başka yere götürmek istedikleri şeklinde şikayet eder bir ifade kullanan ve adının da Nebil Mouhammed Anni olduğu yine sonradan öğrenilen gemi kaptanı tekrar salon içerisine götürülüyordu.
UNITED MEDYA TAKİBİ
Olayın peşine düşen, içinde yer aldığımız United Medya Group, ayrıntıları tek tek ortaya çıkarmaya başladı. Kanal Sim, Mağusa’daki şirket yetkilisine ulaştı ve onun ağzından olayı canlı yayından aktardı. Şöyle diyordu yukarıda adını verdiğimiz Mahir Houkan;
“Ben bu arıza ile 50 mil gidemezsin, arıza ciddi dedim. Bana Suriye’de tamir ettireceğini söyledi. Biz de çıkışı verdik. Bizi de, limanı da ödedi, çıktı. Sonra bir iki gün sonra olayı duyduk.
Ben 19 yıldır burada yaşıyorum ve tercümanlık da yapıyorum. Televizyonlarda, gazetelerde kaptan ve mürettebat kaçtı dendi.
O havada kaçma imkanı olmayacağı kanaatindeyim. Bunu polise de söyledim. Kaçabilselerdi, kaçarlardı. O havada gemiye bot yanaşamazdı.”
“Battaniye ile saklanmaya çalışan kaptanı tanıdım”
“Polis de bana ‘Oraya gidersen kaptanı tanıyabilir misin’ diye sordu. Oraya gittik, tek tek baktık. Baktım, beni görünce battaniye ile saklanmaya çalışan kaptanı tanıdım, tespit ettik.
Kendilerini kurtarmak için mültecilerin içinde oturdular. Beni görünce battaniye ile saklandı. Polisler onu dışarıya çıkardı, orada bağırdı çağırdı. Lacivert mont giyiyordu.”
“İlk kaptan bana İstanbul’da yaşadığını söyledi”
“İlk kaptan biletini kesti, Türkiye’ye gitmişti… Gideceğini söyleyince çıkış işlemlerini muhaceretten yaptık. ‘Ben İstanbul’da yaşıyorum, acentelik yapıyorum, sen de bu işleri yapıyorsun, Arapça da biliyorsun, yardımlaşalım’ demiş, kartını da vermişti.
Bana gemiyi Mısırlı sahibinden aldığını da söyledi.”
“Yardım çağrısı yapan bir gemi daha vardı”
“Bu gemi buradan çıkarken bir gemi daha ilerliyordu. O da yardım çağrısı anons etti. İki gemi arka arkaya gidiyordu. Diğer gemi bizim kara suları dışındaydı. Onlar da imdat çağrısı yaptılar ama sonra gittiler.
Mersin’de 350- 400 bin Suriyeli mülteci var. Durmadan bu insanları bu şekilde çıkaran çeteler var.”
“Bu tür gemilerde filika olmaz”
“Bu tür gemilerde filika olmaz. 12 kişilik suya atıldığı zaman şişip bot gibi olan, içinde erzakların da olduğu bir şey olur.”
(YENİDÜZEN 26 Kasım, Çarşamba)
Spor salonunun önünde mültecilerin hemen Türkiye’ye gönderilecekleri konuşulmaya başlandı. Mültecilerin götürülmesi için talep edilen gemi şirketi Akgünler’in yetkilisine ne zaman götürülebileceği soruluyordu. Yetkili saat 11.00 gibi sorulan soruya “saat 12.00’de bile yola çıkabiliriz” yanıtını veriyordu. Hava kararmadan sağ-salim Mersin’e mültecileri ulaştırmak istediğini söylüyordu şirket yetkilisi Mustafa Ergüven… Ancak o kadar erken olamadı ve salondan saat 13.30 gibi minibüslere bindirilebilen mülteciler saat 15.00 gibi Girne’den ayrılıyorlardı.
Geminin limandan ayrılışı sırasında mülteciler de, onları gönderenler de karşılıklı el sallıyorlardı. Sanırım dünyanın hiçbir yerinde ülkelerine sığınmak isteyen ve yanlışlıkla sığınmak zorunda kalanlar böyle el sallayarak uğurlanmamıştır. Ülkelerindeki savaş nedeniyle ülke veya bölge değiştirmenin ne olduğunu bilen bir toplum olarak empati kurabilmeyi becerebilmişiz demek ki… Olay kötü ama el sallayan görüntü güzeldi.
KARŞILIKLI AÇIKLAMALAR
Kanal Sim mülteciler gönderildikten sonra da olayın devamını getirdi ve gemi kaptanı ve mürettebatın gönderildikleri Mersin’de tutuklandıklarını duyurdu.
Ardından Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Hasan Taçoy’a da canlı yayında soruldu ve Taçoy da tutuklandıklarını doğruladı. Hasan Taçoy, gemi kaptanı ve mürettebatın Girne’de tespit edildiklerini ancak sürecin selameti açısından “açıklama lüksleri” olmadığını, Türkiye’ye gönderildiklerini ve orada tutuklandıklarını açıkladı.
Bu açıklamanın ardından ise Polis Basın Subaylığı’ndan yapılan açıklamada “herhangi bir tutuklama yapılmadığı” öne sürüldü. “Şüphelenilen biri vardı ancak ispatlamak mümkün olmadı” denildi.
Sonuçta bu yazı hazırlanırken gemi kaptanı ve mürettebatın tutuklanıp tutuklanmadığı konusunda belirsizlik sürüyordu ancak sürdürülüyorsa, soruşturmanın selameti açısından polisin böyle bir yol izlemeye çalıştığı da söylenebilir. Yani kaptan ve mürettebatın tutuklanmadığını açıklayarak eğer çete varsa üyelerinin daha rahat davranmalarını sağlamak yoluna gidilmiş olabilir.
Umarım tutukluluk gerçek olur, çete çökertilir ve en azından ‘insan kaçakçılığı’ üzerinden ceplerini dolduranlardan birkaç isim eksilmiş olur.
ÖNCEL POLİLİ: GÖNDERİLMELERİNDE İHMAL VAR
Öte yandan özelde 235 mülteci ve genelde mülteciler konusunda bir de uzman görüşü aktarmak istedim. İnsan Hakları üzerinde uzmanlaşmış Avukat Öncel Polili önce ülkemizde yarım gün misafir edilen mültecilerle ilgili şunları söylüyor;
“Söz konusu kişilerin Türkiye'ye gönderilmesi ile ilgili bir ihmal vardır. Söz konusu kişiler Türkiye'ye gönderilmeden önce Türkiye'nin her bir birey için güvenli olup olmadığının tespiti yapılması lazımdı. Özellikle grubun içerisinde refakatsiz çocuklar vardı, refakatsiz çocuklarla ilgili varış yeri ülkesinin güvenlik koşulları, çocukların tacize uğrayıp uğramadıkları, eğer ki böyle bir durum varsa yeniden karşılaşıp karşılaşmayacaklarının etraflı bir şekilde araştırılması gerektiğini düşünüyorum.”
Genel anlamda mülteci haklarını da Öncel Polili’nin ‘Kuzey Kıbrıs’ta Mülteci Hakları’ raporunun sonuç bölümünün bir kısmıyla aktaralım;
Mülteci konusu dünyada küresel olarak var olan bir olgudur ve bu bağlamda KKTC’nin bu olgunun dışında kalması, tanınmamış olmasına rağmen, mümkün değildir. Mülteci konusu özellikle 2. Dünya Savaşı sonrasında uluslararası hukuk tarafından etraflıca düzenlenmiş ve diğer insan hakları anlaşmalarıyla da alanı genişletilmiştir.
KKTC mültecileri koruyan insan hakları anlaşmalarını kendi iç hukukunun parçası haline getirirek mültecilerin insan haklarını da korumayı hukuken üstlenmiştir. Özellikle,1951 Mülteciler Sözleşmesi, AİHS, İşkenceye Karşı Sözleşme, Medeni ve Siyasi HaklarSözleşmesi ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi mültecilerin haklarınıda koruyan sözleşmelerdir.
KKTC’nin kendine özgü politik yapısının da etken olmasıyla beraber, mülteciler için kendine özgü bir sığınma prosedürü gelişmiştir. KKTC’ye mülteciler genellikle belgesiz olarak gelmekte veya düzensiz yollardan giriş yapmaktadır. Bununla beraber, KKTC’ye üniversite öğrenimi yapmaya gelen öğrenciler de sığınma başvurusu yapmaktadır. Sığınma başvuruları sivil toplum örgütleri aracılığıyla BMMYK’ya yapılmaktadır. Sığınma başvurularını BMMYK değerlendirmekte ve değerlendirme sonucu mülteci statüsü tanınılan başvurucular üçüncü bir ülkeye yerleştirilmektedirler. KKTC otoriteleri
ise sürece hiç bir şekilde müdahil olmayıp, mültecilere nerdeyse hiç denecek kadar destek sağlamaktadır. KKTC otoriteleri, çoğu zaman, belgesiz mülteciler için de sınırdışı kararı almaktadır.
Mültecilerle ilgili olarak yasaların olmaması ve düzenlemelerin sadece uluslararası sözleşmelere dayandırılmaya çalışılması mültecilerle ilgili olan meselelerde bir çok karmaşıklığa yol açmaktadır. Çünkü, uluslararası insan hakları sözleşmeleri genel düzenlemelerdir ve uluslararası sözleşmelere en iyi şekilde uymak için devletlerin kendi yasalarını bu sözleşmelere uygun hale getirmeleri gerekmektedir. Bubağlamda, halihazırda, KKTC’de ikamet etmekte olan mültecilerin hukuki statüleri net değildir ve diğer haklardan ne şekilde faydalanacakları da aynı ölçüde belli değildir.
Mahkemelere yaptıkları başvurular sonucunda geri gönderilmekten kurtulan kişilerin sağlık, barınma, çalışma hakkı gibi ekonomik ve sosyal haklardan veya evlenme gibi medeni haklardan nasıl faydalanacakları da belirsizdir ve ilgili zamandaki yönetenlerin kararına kalmıştır.
Aynı zamanda, adil yargılama konusunda, yargı yolu hakkı gibi sıkıntı yaşanan noktalarda, mülteciler diğer kesimlere göre daha fazla mağdur olabilmektedir. Özellikle avukata erişim hakkı, anlayabileceği bir dilde yargılanma hakkı ve yargı yolu hakkı konusunda mültecilerin yaşadıkları sıkıntıların giderilmesi için uluslararası sözleşmelerin öngördüğü şekilde yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir….