Dr. Derviş Özer, Lefkoşa Belediyesi’nin parkına konacak heykellerinin, hala beklemekte olduğunu yazdı…
Dr. Derviş Özer, Lefkoşa Belediyesi’nin yaptıracağı Barış Parkı’na konacak heykellerinin hala beklemekte olduğunu yazdı.
Dr. Derviş Özer, şöyle dedi:
“Bu heykelller savaşta esir düşenlere yardım eden insanların heykelleriydi. Projenin adı İNSANLIK HEYKELLERİ idi ve her sene iki tane kişinin büstünü yapıp Lefkoşa belediyesinin yapacak olduğu Barış Parkı’na koyup sergileyecektik. Yaptığımız ilk iki heykeli yaklaşık 5 sene evvel Lefkoşa Belediyesine vermiştim ve projeye sıcak bakmışlar hatta yapılması gerekenler listesine koyup Lefkoşa Belediyesinin gazetesinde bile haber yapmışlardı. Ama bu proje de yapılmadı. Bunlar Dr. Hacıgago ile Alpay Topuz’un büstleriydi. Dr. Hacıgago 1974’te savaş esnasında insaniyetini göstererek Kıbrıslıtürk hastalara ve yaralılara gerekli bakım ve tedaviyi en insancıl biçimde yapmıştı… Alpay Topuz da 1974’te Voni esir kampında tecavüzleri durdurmuş, burada bulunan Kıbrıslırum esirlere insancıl biçimde yardımlarda bulunmuş ve insaniyetin ölmediğini göstermişti… İkinci sene yaptığım büstleri Lefkoşa Belediyesine vermedim. İkinci sene yaptığım büstler, Kıbrıs Cumhuriyeti milletvekili, tek “kayıp” milletvekili Cengiz Ratip ile Stroncilo muhtarı Stavros Poyrazis’in büstleriydi. Cengiz Ratip 1963-64’te pek çok Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk’ün hayatını kurtarmıştı – Stroncilo muhtarı Poyrazis ise hem 1963’te, hem de 1974’te köylüsü Kıbrıslıtürkler’in hayatlarını bir değil iki kez kurtarmış, onları öldürmeye gelenlerin önüne dikilerek onları köyden kovmuştu köy muhtarı olarak…
Ve insanlığa savaşta yararı dokunan kişilerin büstlerini yapmayı bıraktık. İnsanlık heykellerini koyacak yer bulamadığımız için projeyi erteledik.
Lefkoşa Belediyesinin park yapmasını ya da onları tekrardan bize vermesini bekliyoruz. Belediye yapmazsa Abohor’da kendi tarlamın içine koyarım Geçitkale Belediyesi’ne vermis olduğum heykelleri Geçitkale Belediyesi de bana geri verirse Abohor’da diğer eserlerle birlikte sergilerim. Yapıp da depoda duraması yerine hiç olmazsa iki veya üç kişinin görmesini sağlarım. Teşekkürler Lefkoşa Belediyesi. Sanata verdiğiniz değere teşekkürler.”
Dr. Derviş Özer’in Lefkoşa Belediyesi’ne verdiği bu insanlık heykellerinin bir süre öncesine kadar toplantı odasında durduğunu biliyorduk. Belediyenin park ve bahçeler sorumlusu da bizi arayarak, bu iki heykelle ilgili olarak bilgi istemiş ve kendisine Dr. Hacıgagu ve Alpay Topuz’a ilişkin biyografik yazılarımızı göndermiştik. Aradan yıllar geçmiş olmasına karşın bu konuda herhangi bir adım atılmış değil.
Bu konuyu ilettiğimiz Lefkoşa Belediye Başkanı Mehmet Harmancı, bize gönderdiği notta “Haklıdır. En kısa sürede gereği yapılacak” diye yazdı…
Umarız Sayın Başkan, bu konuda adım atılmasını sağlayabilir…
“Yanlış kaybın gömülmesi, üzüntü yarattı…”
Lefkoşa, 13 Ekim 2020 (T.A.K): Aşşa (Paşaköy) köyünden olan ve bugüne kadar 1974 yılında ölenlerin arasında olduğu düşünülen Savvas Aleksandru’nun, aslında kısa süre önce kimlik tespiti yapılan “kayıplar” arasında olduğu belirtildi.
Alithia gazetesi “Aşşa Köyündeki Yanlış Kaybın Gömülmesi” başlıklı haberinde, Savvas Aleksandru’nun annesinin, oğlunun, diğer RMMO askerleri ile birlikte, “Kontemenos” (Kılıçaslan-Kördemen) bölgesinde 20 Temmuz 1974’te öldüğünü öğrendiğini, Ağustos 1974’te ise kendisine gösterilen mezardan kendi çabalarıyla, oğlu olduğuna inandığı kişinin cesedini çıkardığını yazdı.
Savvas Aleksandru’ya ait olduğuna inanılan cesedin 6 Ağustos 1974’te Aşşa (Paşaköy) köyüne götürülerek, oradaki yeni mezarlığa gömüldüğünü yazan gazete, birkaç yıl önce ölen Aleksandru’nun annesinin, yıllarca içerisinde oğlunun bulunmadığı yanlış mezara gittiğine de dikkati çekti.
Gazete, bulunan kemik kalıntılarına yapılan kimlik tespiti çerçevesinde, kısa bir süre önce kalıntıların Savvas Aleksandru’ya ait olduğunun belirlendiğini yazdı.
Habere göre Savvas Aleksandru’nun kalıntıları 17 Ekim tarihinde, Ay.Panteleimona Kilisesi’ndeki ayin törenin ardından Makedonidissa Askeri Mezarlığı’na gömülecek.
(TAK Ajansı Rumca Haber Bülteni’nden – 13.10.2020)
BASINDAN GÜNCEL…
“Altın Şafak suç örgütüdür…”
Melike Karaosmanoğlu
Sabahın erken saatleri olmasına rağmen mahkemenin önünde kalabalıklar toplanmaya başlamıştı. Yunanistan’da ırkçı saldırılar ve cinayetlerle gündeme gelen, geçmiş dönemlerde mecliste yer alan Neonazi Altın Şafak Partisi’nin davası vardı. Altın Şafak’ı mahkemeye götüren süreç parti üyesinin anti-faşist rap sanatçısı Pavlos Fyssas’ı öldürmesiyle başlamıştı. Neredeyse 6 yıldır devam eden dava, dile kolay 453 oturumun ardından nihayete ulaşacaktı. 7 Ekim’di günlerden, beklenen karar açıklandı ve mahkeme Neonazi Altın Şafak Partisi’ni suç örgütü ilan etti.
Karar açıklandığında Aleksandras Bulvarı’nda binlerce kişi vardı. Sendikalar, federasyonlar, öğrenci birlikleri, kadın örgütleri, ırkçılık ve faşizm karşıtları, sanatçılar, göçmen ve mülteci dernekleri, futbol takımlarının taraftarları, genci, yaşlısı, işçisi, işsizi. Altın Şafak çetesi tarafından şiddete maruz kalanlar ve onların yakınları. “Naziler cezaevine!” diye slogan atan on binler oradaydı. Zafer günüydü anti-faşist geleneği güçlü bir ülke olan Yunanistan için. Adalet kazanmıştı.
Anti-faşist kitlelerin davaya etkisi
Altın Şafak çetelerinin şiddet eylemlerini arttırması 2012 seçimleriyle başladı. Parlamento’daki meşruiyetlerinden aldıkları maddi güç ile sokakta daha görünür olmaya başladılar. Hızla bürolar açtılar. Irkçılıklarının hedefinde mülteciler, göçmenler, sosyalistler, eşcinseller ve Yahudiler vardı. Mısırlı balıkçılara saldırdılar, Pakistanlı göçmen genç Şahzat Lokman’ın ölümüne sebep oldular ve faşizm karşıtı şarkılarıyla bilinen Pavlos Fyssas’ı katlettiler. Bu bardağı taşıran son damla olmuştu.
Siyasi çözülmüşlük ve ekonomik kriz atmosferi Altın Şafak’ı meclise taşımıştı, bu doğru. Halkın ekonomik krize öfkesini krizle ilgisi olmayan “ötekilere” yönlendirmeye çalışan Neonazi çeteler bir noktada hüsrana uğradı; çünkü aynı dönemde işten çıkarmaları ve kesintileri protesto için düzenlenen büyük grevlere katılanlar Fyssas cinayetine tepkisiz kalmadılar. Grevlerde “Pavlos Fyssas için adalet” talebinin sesi yavaş yavaş yükselmeye başladı. Pavlos’un annesi Magda Fyssa’nın davalara ve eylemlere katılması dayanışmayı daha da güçlendirdi. Irkçılık karşıtı ve çok katmanlı bir hareket böylelikle oluşmaya başladı.
Bu davanın peşini kimsenin bırakmaya niyetinin olmadığı çok açıktı. Anti-faşistler 3 hedef koymuşlardı: Altın Şafak’ın parti değil suç örgütü olduğunun ilan edilmesi, Pavlos Fyssas’ın katillerinin müebbet hapis cezasına çarptırılması ve bu yaşananların tekrarının kabul edilemez olduğunu vurgulayan “Bir daha asla” söyleminin yaygınlaşması. Hedeflerine ulaşabilmek için usanmadan yürüyüşler düzenlediler. İşyerlerinde, okullarda, üniversitelerde, mahallelerde mücadeleye devam ettiler. 7 ekimde alınan o karar aniden oluşmadı. Uzun ve emek verilmiş bir yolculuğun sonucuydu.
Holokost İnkarı, Hitler Hayranlığı ve Antisemitizm
Kendisine Führer diye hitap edilmesinden hoşlandığını söyleyen Altın Şafak lideri Nikos Mihaloliakos parti tüzüğünü hazırlarken Hitler’in Kavgam isimli kitabından esinlendiğini belirtmiştir. 1945’te kaybedenlerin yolunda olduğunu, nasyonal sosyalizmin kazanacağını ve yurdun Yahudilerden temizlenmesi için gerekenin yapılacağını açıklamıştır
Hitler’in büyük bir deha olduğunu her fırsatta vurgulayan Mihaloliakos “Bize Nazi diyenler hırsızlardan bahsetmiyorlar, bu eller Nazi selamı veriyor olabilir ama temizler, kirli ve hırsız değil.” “Bize engel olmak isteyenleri Yahudilerle birlikte sabun yapacağız.” gibi ifadeleriyle gündeme gelmişti. Gazeteci Stavros Theodorakis ile yaptığı röportajda ise şunları söylemişti:” Yahudi soykırımı diye bir şey yoktur. İkinci Dünya Savaşı boyunca ölen Yahudi sayısı çok az olduğu için bu soykırım değildir. Ve gaz odaları yalandır. Nihai çözüm Yahudilerin Doğu Avrupa’ya göç ettirilmesiydi. İkinci Dünya Savaşı’nın baş sorumlusu Hitler Almanya’sı değildir. Komünistler soykırım yapmıştır. Komünizm Yahudi icadıdır.”
Bu gibi antisemit ve inkarcı söylemleri sadece Mihaloliakos’tan değil, diğer Altın Şafak üyelerinden de duyabiliyordunuz. Neonazi çetenin sempatizanlarının sinagog duvarlarına svastika çizdiği, Yahudi mezarlıklarına saldırıp, Holokost anıtlarını tahrip ettiği ve imza olarak da Hrisi Avgi (Yunanca Altın Şafak) yazdıkları pek çok olay yaşanmıştır.
Nazizm Bir İdeoloji Ya Da Görüş Değil, Suçtur
Sonuç olarak 7 Ekim kararıyla Nazizm ağır bir darbe aldı. Nazilerin yerinin cezaevi olduğu hukuki olarak tescillendi. Bundan sonrası rehavete kapılmadan ırkçı ve faşist fikirlere yakın olan kesimlerin yeniden güç kazanmaması için mücadeleyi sürdürmek. Sadece Yunanistan’da değil tüm dünyada.
(AVLAREMOZ – Melike KARAOSMANOĞLU – 13.10.2020)