İpler kimin elinde?

Ünal Fındık

Son yıllarda hiçbir hükümet 5 yıllık görev süresini tamamlayamadı. İster tek başına olsun, ister büyük koalisyon olsun, isterse de bir büyük, bir de çok küçük partinin oluşturduğu koalisyon olsun farketmez.

Bunun asıl nedeni iplerin hükümetin elinde olmamasıdır. Normal bir ülkede, hele 4-5 yılda bir demokratik seçimlerin yapıldığı bir ülkede ipler seçimi kazanan parti, ya da partilerin oluşturduğu hükümetlerin elinde olur.

Ama bizimki gibi göbekten bağlı ülkelerde durum hiç de böyle değil. Elbette seçimi kazanan parti ya da partiler hükümeti kurarlar ve yönetime talip olurlar. Ama ülkeyi istedikleri gibi yönetmelerinwe izin verilmez.

Kimin tarafından mı?

Herkesin bildiği gibi sponsörümüz TC hükümetleri tarafından.

Ülkenin son 20-30 yılını dikkatle incelersek bu noktaya nasıl geldiğimizi görürüz. Elbette bu incelemeyi bir köşe yazısına sığdırmam mümkün değil. Yalnızca Özal dönemi olarak hatırlanan üretimden koparıldığımız 1985 sonrasını ve ondan sonra cari harcamalar için bile açık veren bütçenin bu açıklarını kapatmak için hangi “Ekonomik Protokoller”in altına imza atıldığını hatırlamamız yeterlidir.

Önceleri bu protokoller şaşaalı törenlerle imza edilir, ardından para muslukları açılır siyasi iktidar da bundan hem kendisi, hem de yandaşları nemalanırdı.

Giderek bu durum “sponsörü” rahatsız etmeye başladı. AKP iktidarları ile birlikte durum değişti. Artık protokole imza atmak para almak için yeterli değildi. İstenilen “reformların” günü geçince musluklar kapanıyor, ilgili kararın alınması için baskı yapılmaya başlanıyordu.

Burada eksik, ya da yanlış olan neydi?

Bence bu ekonomik protokollar yapılırken KKTC ekonomisinin küçücük ölçeği ile Kıbrıs Türk kültürünün, gelenek ve göreneklerinin dikkate alınmaması asıl yanlışı idi. Siz 80 milyon nüfuslu Türkiye’den bakarak topu topu 250-300 bin nüfuslu bir ülke için ekonomik model dayatamazsınız.

Üstelik dayattığınız model bu kumaşa uymuyor. Bu ülkede stratejik kurumların özelleştirilmesi demek özel tekeller yaratmak demektir. İşte Ercan Havaalanı. İşte GSM şirketleri. Üstelik iki tane GSM şirketi olduğu halde neredeyse dünyanın en pahalı tarifesini ödüyoruz. Aynı şirketler Türkiye’de de faaliyet gösteriyorlar. Alın bakın bir bu şirketleri Türkiye’deki tarifelerine, bir de KKTC’deki tarifelerine boşuna uğraşmayın aradaki büyük farkı vergi ile açıklayamazsınız.

Buna benzer örnekleri çoğaltabiliriz. Ama sonuç değişmez. Temmuz 2015’de hiç olmayacak birşey oldu. İki büyük parti CTP ile UBP 39 Milletvekili ile büyük koalisyon kurdu. Bu koalisyonun asıl amacı ülke gerçeklerine uygun dönüşümleri yapmak ve ülkenin önünü açmaktı.

Olmadı. Yürümedi. Yürütmediler. Önce su krizi, ardından da ekonomik protokol krizi 8 ayda hükümetin sonunu hazırladı. Kuşkusuz burda UBP’nin iki yüzlülüğünü de unutmamak gerekir. UBP kurultayını atlatmak için CTP ile hükümete her koşulda evet deyen Hüseyin Özgürgün ve ekibi, kurultayı geçtikten sonra CTP ile ortaklığı bitirmekte sakınca görmedi.

Nisan 2016’da UBP-DP-Bağımsızlar hükümeti kuruldu. Yeni hükümetin ilk işi yine şaşaalı törenlerle 2016-2019 yıllarını kapsayan Ekonomik Protokolu imzalamak oldu. Musluklar açıldı. Mart ayında gününde ödenemeyen maaşlar, Nisan ayında ödendi. Ardından gelen aylarda da, hatta Aralık ayında 13. Maaşlar da ödenmeye devam etti. Ama protokolde yer alan “reformlar” gündeme bile gelmedi.

İşte o zaman musluk yeniden kapandı. Şubat maaşları muhtemelen ödenebilecek ama Mart maaşları yine tehlikede. Bu durumda daha bir sen dolmadan erken seçim konuşmaya başladık. Hem de erken seçimi muhalefet değil, Başbakan gündeme getirdi.

Neden?

Çünkü maaşlar yine tehlikede. Peki erken seçim kararı alınırsa maaşlar ödenebilecek mi?

Evet. Çünkü geçmiş tecrübelerimiz Türkiye’nin seçim öncesi hükümeti zora sokmak istemeyeceğini gösteriyor.

Peki iplerin başkasının elinde olduğu bu yapı sürdürülebilir mi?    

Mümkün değil. Böyle bir yapı sürdürülemez. Sürdürülemediği gibi bu yapı içinde siyaset de yapılamaz, siyasetçi de barınamaz.

Herkes başını avuçlarının arasına larak bir kere daha düşünmelidir. Artık bu yapıyı ortadan kaldıracak ve ülkeyi yeniden yapılandıracak siyasi partilere güçlü siyasi verme zamanı geldi.

Geç kalırsak hem ülkemizi, hem de küçücük toplumumuzu çok arayacağız. Çünkü bu gidiş toplumumuzun erimesini vey ok olmasını, ülkemizin de elimizden kayarak başka ellere gitmesini getirecektir.