Tahran’da öğrenim görürken bir şiir yazar Ali...
Ülkeyi yönetenleri eleştirir.
Seçimlerde hile yapıldığını falan yazar.
Yolsuzluklardan duyduğu rahatsızlığı alır dizelerine...
Ve hayatı kararır!
İran rejimi peşine düşer.
Kaçmak zorunda kalır.
Gittiği yer İstanbul’dur.
Orada tanıştığı ‘birileri’ ona Kıbrıs’tan söz eder.
Aklına yatar.
Cebindeki bütün parayı o ‘biri’ne verir.
Uçağa beraber binerler.
İndikleri yerde Rumca konuşulacağını zannettiğinden, İngilizcesi’yle idare edeceğini düşünür.
Zaten ‘arkadaş’ı da öyle söylemiştir.
Uçaktan inerken İran pasaportunu alır o ‘arkadaş’, başka bir pasaport tutuşturur Ali’nin eline...
Ve ortadan kaybolur!
İranlı Ali muhaceret polisiyle başbaşadır.
Pek İngilizce bilmeyen polise durumu zar zor anlatır, pasaportuna ve parasına el koyan ‘arkadaş’ kamera kayıtlarından bulunur, ancak Ali hapse girmekten kurtulamaz.
Üstelik o ‘arkadaş’ı ile aynı koğuşta çeker cezasını 5 ay boyunca...
Hapisten çıktıkna sonra ise ‘sınır dışı’ talebiyle mahkeme huzuruna çıkarılır. Tam bu noktada devreye Mülteci Hakları Derneği girer ve mahkeme ‘can güvenliği’ nedeniyle Ali’nin Kıbrıs’ta öğrenci olarak kalmasına izin verir.
Sınır dışı edilmekten kurtulan İranlı Ali için ‘yeni hayat’ başlar. Bir yandan turizm eğitimine başlar, aynı zamanda iş bulup çalışır, kendi hayatını bu şekilde idame etmeye başlar. Çünkü burada kimi-kimsesi yoktur.
**
Mülteci Hakları Derneği’nin dün basına dönük çalıştayında sunuldu iranlı Ali’nin hikayesi... Kendi sesinden, ama görüntüsü gizlenerek...
Muhtemelen ismi de değiştirilerek...
Gazeteci Beran Cemal’in foto-röportaj yöntemiyle kayıt altına aldığı İranlı Ali’nin hikayesi, bu ülkede ‘mülteci hakları’ konusunda var olan eksiklikler ve yanlışlıklar zincirini gösteren örneklerden sadece biri...
Birçoğunu bilmiyoruz, haberimiz bile olmuyor.
Oysa ülkesini terk etmek zorunda kalan çok sayıda insan gelip geçiyor bu topraklardan...
Kimisi için ‘kaçak göçmen’ diyoruz.
Kimisini ‘sığınmacı’ diye tarif ediyoruz.
Bazısını ‘konsomatris’ olarak biliyoruz.
Çoğunlukla iç geçirip sonra unutuyoruz.
Onların nereden, niçin, hangi koşullarda geldiklerini, bugüne kadar nasıl bir yaşamsürdüklerini ve bundan sonra neler yaşayacaklarını düşünmüyoruz.
Oysa onlar var.
**
KKTC’nin ‘kendine özgü durumu’ nedeniyle ‘mülteci hakları’ konusunda sıkıntılar var.
Ülkemize ‘belgesiz giriş’ yapan ve medyada ‘kaçak göçmen’ kodlamasıyla sıfatlandırılan insanların KKTC makamlarına ‘meram’ anlatabilmesi kolay değil. Yakalandıktan sonra ‘hak’ arayabilmelerini kolaylaştıracak mekanizmamız yok.
Nereden ve hangi koşullarda geldiklerine bakılmaksızın tutuklanıp ‘yasa dışı giriş’ten yargılanıyorlar. Sonra da genellikle sınır dışı ediliyorlar.
Şimdilerde çoğunlukla Suriye’den geliyorlar, ama dünyanın fakir her bölgesi, diktatörlüklerin hortladığı her coğrafya potansiyel göçmen veriyor.
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği KKTC’deki makamları muhatap kabul etmediğinden bu konuda Mülteci Hakları Derneği son derece önemli bir rol oynuyor. Ancak binbir zorlukla... Çoğu zaman polisten bilgi almak bile başlı başına bir dert oluyor.
Basın bu konuda derneğin en yakın iş ortağı gibi duruyor. Dernek yetkilileri basında çıkan haberleri ihbar kabul edip bilgi almak için harekete geçiyorlar.
‘İranlı Aliler’ bazen bu şekilde tespit edilebiliyor.
Ama çoğunun ne adı biliniyor, ne geldiği ülke, ne de okuduğu şiir!..