Adının ‘TC-KKTC İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması’ olduğuna bakmayın.
Bunun ne ölçüde bir ‘anlaşma’, ne ölçüde Türkiye’yi yönetenler tarafından yapılan ‘tek yanlı bir bildirim’ olduğu konusunu şimdilik tartışmayalım.
Ortada, öngörülen herhangi bir işbirliği yok!
‘İşbirliği Anlaşmasi’ diye adlandırılan metin aslında bir ‘Toplumsal Dönüştürme Programı’dır.
Dönüştürülmesi öngörülen şey KıbrıslıTürk toplumunun federasyon temelinde bir çözüm aracılığıyla ululararası toplumla kurmayı arzuladığı ilişki, KıbrıslıTürk toplumunun siyasal, kültürel ve ekonomik yapısı ile sendikal yaşamı dahil sivil toplumudur.
Açıkçası, adına ‘anlaşma’ denilen bu ‘Dönüştürme Programı’nın iktisadi-mali içeriğinden ziyade, amacı daha fazla önem taşımaktadır.
Bu ‘Dönüştürme Programı’nın başarılı olması için bir dizi siyasal, ekonomik, kültürel, mali vs adımın atılması öngörülüyor.
KıbrıslıTürk toplumunun yaşamakta olduğu ve giderek daha da ağırlaşacağı anlaşılan sorunlarının çözümü konusunda kendilerini çaresiz gören ya da çaresiz bırakılan Kıbrıs’ın kuzeyindeki yönetim kademesi, bu belgeyi ‘anlaşma’ diye nitelendiriyor.
Bu kesim, ‘Dönüştürme Programı’nın başarılı olması için TC hükümeti ve diğer kurumlarına yardımcı olma anlamında ‘işbirliği’ yapma sözü vermiştir.
Bu ‘Dönüştürme Programı’nın ilerletilmesi için ‘işbirliği yapma’ sözü verenler, her aşamada bu tutumlarını sürdürebilecekler mi?
Bu kesim içinde, KıbrıslıTürk toplumuna vereceği zararları farkedip, yani durumun tehlikelerini kavrayıp, daha ileri bir aşamada, bu ‘Dönüştürme Programı’na verilen desteği geri çekecek olanlar olmayacak mıdır?
Bunu elbette zaman gösterecektir.
Türkiye’yi yönetenler, KıbrıslıTürk toplumunun AB aracılığıyla uluslararası topluma katılma arzu ve çabasını sonsuza dek engellemek için ellerine fırat geçtiğini düşünerek hareket etmektedirler.
Aslında öyle bir fırsat yoktur. Yani var olduğuna inandıkları fırsat sadece bir yanılsamadan ibarettir.
Atacakları adımlarla KıbrıslıTürk toplumuna hem ekonomik ve siyasal anlamda hem de kültürel anlamda ciddi derecede zarar verebilirler.
Ama bu adımları kimse kabul etmeyeceği için sonuca ulaşmaları mümkün değildir.
Karmaşık halde çeşitli yerlere serpiştirilmiş bazı detaylar bir yana bırakılırsa, kamuoyuna ‘Işbirliği Anlaşması’ olarak sunulan bu ‘Dönüştürme Programı’, metnindeki EK’lerin içeriği incelendiğinde üç kısımdan oluştuğu anlaşılıyor:
Birinci ve en önemli Kısım, EK I’de sunulan ‘İşbirliği Çerçeve Belgesi’dir. Bu yeni bir EK’tir ve yeni bir olguyu işaret etmektedir. Yani 2021 Mart ayında imzalanan bir önceki TC-KKTC İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması’nda yer almayan bir kısımdır.
İkinci Kısım, EK II’de ‘Eylem Planı’ adı altında sunulmakta ve KKTC’de hedeflenen ‘reform ve eylemleri’ ve bunları gerçekleştirecek ‘sorumlu kuruluşlar’ı tarif etmektedir.
Üçüncü Kısım ise, EK III’te sunulan ve ‘KıbrıslıTürk Toplumsal Varlığını Dönüştürme Programı’nın başarıya ulaşması amacıyla TC’nin sağlayacağı ‘mali katkı’ya ilişkin detayları içeriyor.
Bu yazı sadece EK I’de yer alan ‘İşbirliği Çerçeve Belgesi’ üzerinedir.
EK I’de sunulan ‘İşbirliği Çerçeve Belgesi’ yol açacağı siyasal sonuçlar bakımından KıbrıslıTürk toplumunun sadece bugününü değil toplumsal geleceğini de derinden yaralayacak bir içeriğe sahiptir.
‘KıbrıslıTürk Toplumsal Varlığını Dönüştürme Programı’nın amacı, bu ‘Çerçeve Belgesi’nde doğrudan ya da dolaylı ifadelerle tanımlanmıştır.
Amaçlanan şey, KıbrıslıTürk toplumunun demokratik, laik, insan haklarına dayalı, çoğulcu toplum özlemine savaş açarak, her alanda Türkiye’ye benzemesini sağlayacak bir bir kimlik dönüşmüdür.
Bu amacın gerekçesi de hazırdır: ‘Türkiye’nin güvenliğinde stratejik rolü olan Kıbrıs adasının … önemi gün geçtikçe artmaktadır.’
Ayni zamanda, Kıbrıslı toplumların AB içinde ve bir federal siyasal ortaklık kurarak birlikte yönetmelerinin de kabul edilmeyeceği program içinde ifade edilmektedir.
Yani, açılan savaş sadece içerisiyle ilgili değildir. Uluslararası toplumla çatışma siyasetine devam edileceği anlaşılıyor.
Bu dönüştürme programının ilk aşaması, KıbrıslıTürk toplumunun, Tükiye’deki bugünkü iktidarın ekonomi, kültür, din, siyaset, hukuk vs alanlarında gerçekleştirmekte olduğu dönüşümlere ayak uydurmasını öngörüyor.
Dünya düzeninde meydana gelen değişiklikler nedeniyle KıbrıslıTürk toplumunun artık çaresiz kaldığını, bu nedenle toplumsal bir teslimiyetin, yani Kıbrıslı Türkler’e diz çöktürmenin mümkün olduğunu varsayıyorlar.
KıbrıslıTürk toplumu 1974 öncesine bile dönmeyi kabullenmezken, bu programı hazırlayıp uygulamaya karar verenler 1571'e dönüşü zorlamak istiyor: ‘Kıbrıs adası 1571 yılından itibaren siyasi ve kültürel olarak Anadolu’nun parçası haline gelmiştir.’
Yani, Dönüştürme Programı’nı hazırlayanlar, KıbrıslıTürk toplumunun kolektif bir kimliğinin var olduğunu ve bu kimliğin önemli bir unsurunun Kıbrıs cofrafyası ve toplumsal yapısından etkilenerek şekillendiğini inkar ediyorlar.
1571 yılına dönüş sevdası sadece yeni Osmanlıcı bir zihniyeti temsil etmiyor. Ayni zamanda, Kıbrıslı Türk toplumunun iradesi de yok sayılıyor: Metindeki her ifade, ‘siz bizden farklı düşünüp, bağımsız hareket edemezsiniz’ anlamına geliyor.
Emin olmak isterseniz, uygulamanın sorumlularına bakmanız yeterli olacaktır!
Türkiye’yi yönetenler, Türkiye’nin bütünlüğü ve kendi toplumsal kimlikleri sözkonusu olduğunda din, köken, dil, kültür, manevi değerler vs’nin önemli olmadığını söylemelerine karşın, Kıbrıs’ta etnik köken, dil, din ve manevi değerleri kullanarak, kendi ifadeleriyle, ‘bölücülük’ yapmakta ve Kıbrıs’ın siyasal geleceğini bu tür bölünmeler üzerinden yeniden ve tek yanlı olarak inşa etmeye çalışmaktadırlar.
Bu ‘Dönüştürme Programı’, büyük oranda ‘kodlanmış’ ifadelerle doludur.
Mesele bu ‘İşbirliği Anlaşması’ diye takdim edilen belgede, ‘Taraflar kültürel değerlerin ihya edilerek korunup geliştirilmesi, ortak kültürel ve toplumsal bağların güçlendirilmesi ve din hizmetlerinin geliştirilmesi için ortak çaba ve işbirliklerini genişletecek ve derinleştireceklerdir’ denmektedir.
Bunların hangi ortak değerler olduğunu en azından merak etmemiz gerekmektedir. Zaten bunun yanıtı metnin başka bir yerinde verilmektedir. Bu ortak değerleri anlayıp uygulamamız için 1571 yılına dönmemiz gerekecektir!
‘Din hizmetlerinin geliştirilmesi’ hedefiyle neyin amaçlandığını anlamamız için ise KıbrıslıTürklerin din anlayışı ile Türkiye’de son 20 yıllık dönemde geliştirilen din anlayışı arasındaki farkları bilmemiz faydalı olacaktır.
Bu ‘anlaşma’da totaliter bir anlayış egemendir ve zaman zaman bu anlayışın kodlanması unutulmuştur: ‘Türkiye ile KKTC’nin vatandaşları ve yönetimleriyle birlikte tek vucut olarak hareket etmesi, ilşkilerini daha da kuvvetlendirmesi …’ gerekli görülüyor.
Yani herkesin ayni şeyi düşünmesi, ayni şekilde hareket etmesi, ve bireylerin yönetime her koşulda itaat etmesi başlıca hedef olarak belirleniyor. Böyle bir hedef sadece totaliter sistemlere özgüdür.
Adına işbirliği anlaşması denilen bu ‘Toplumsal Dönüştürme Programı’nı KKTC adına imzalayan o günün başbakanı, daha bu ‘anlaşma’ yürürlüğe girmeden önce, hedef alınarak ‘usulüne göre’ görevden uzaklaştırılmıştı.
Belki de bu ‘görevden uzaklaştırma’ 2022 yılı ‘KKTC-TC İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması’ çerçevesinde gerçekleştirilen ilk icraattır.
Bu icraatla, hedef kesime ‘itaat etmeyi’ öğrettiklerini varsayıyorlar.
Sadece bu icraat bile, adına işbirliği anlaşması denilen ‘KıbrıslıTürkler’in Toplumsal Varlığını Dönüştürme Programı’nın hem ‘işbirliği’ anlayışını hem de ‘demokratik’ niteliğini izah edecek niteliktedir.