İşçilerin yaşadığı zulüm

Cenk Mutluyakalı

İşçiler – ama gerçek işçiler – ne yazık ki sahipsizdir ülkemizde…
Hele de buralı değilse…
“Yabancı” olarak kabul edilen ülkelerden gelmişlerse özellikle..

Biliyorsunuz, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları artık “yabancı” statüsüne girmiyorlar, onları koruyan, kollayan bir elçilik var. “Yabancı” denilen diğerleri ise her yeni yasada, tüzükte, uygulamada biraz daha ötekileştiriliyor.
Köle muamelesi görüyor bu çağda…

Türkiye’den gelen ailelerin çocukları da tezgâhlarda, atölyelerde, mağazalarda saat hesabı olmadan çalıştırıyorlar.
“Büyük” patronlar korunuyor elbette!

***

Sosyal medyada gündem oldu, aç susuz bırakılan Bangladeşli inşaat işçileri…
Üstelik 7 bin euro paralarını almışlar.
Ne çalışma izni, ne sözleşme…
Oyları da yok ya!
Kime gidecek bu insanlar?

***

E-postamda epey oldu bekleyen bir şikayet var.
Doğrusu yoğunluk içerisinde geç fark ettim.

Zeynet Düzgören yaşadıklarını anlatıyor.
İşçilerin haklarını görmezden gelen şirket kayırmacılığını, ilgisizliği, hak gaspını…

Kaçak işçiler genelde “suçlu” gibi görünüyor ama bu insanları kaçak çalıştıranların ismi pek anılmıyor.
Polis onları tutuklamıyor.
Yargılanmıyor onlar…

“Mahkemeye gitsek kaybolan hakkımızdan çok avukat masrafı olacağı gibi sosyal sigortalar müfettişlerinin görevlerini biz vatandaşlar dava açarak mı yapacağız” diye soruyor Zeynet Düzgören.
Hem para istiyor bunun için hem de zaman…

Girne’deki bir işletmede “gıda dağıtım şoförü” olarak çalışmış.
Patronu ölmüş…
Parasını alamamış.
5 aylık sosyal sigorta ve ihtiyat sandığı ödemeleri yapılmamış.
“Şirket kapandı, unut” demişler.
Üstelik “kaçak” çalıştırıldığını öğrenmiş…

Bir başka büyük şirkette işe başlamış…
Yine sigorta yapmamışlar.
“Yaklaşık 7 ay çalıştım, mesailerim de var ve tazminat almadan işten çıkarıldım, hem de gerekçe gösterilmeden… Ne sosyal sigorta ne de ihtiyat sandığım yatırıldı, mesailerim ödenmedi…”

İşletmeler genelde “şikayetin varsa mahkemeye git” diyor.
Çünkü yargı sürecinin altından kalkılmaz olduğunu biliyorlar.

***

Bu “düzen” hatırlı, paralı, yandaş insanların yanındadır.
Alın terinin karşılığı yoktur bu ülkede…
Bir de…
Alın teriyle karşılığı olmayan olağanüstü kazançlar vardır tabii...

***
İşçi hem yalnızdır hem de dışlanmış…
Hem açtır hem de suçlu…


“Kooperatifçilikte Ortadoğu’nun en iyi örneğiydi Kıbrıs”

Bir Leymosun efsanesi değil sadece kooperatifçiliğin de önemli sembollerinden biriydi, Mustafa Kemal Berberoğlu...

Limasol Kooperatif Bankası'nı savaşın o en zor sürecinde Girne'ye taşıdı, ayakta tuttu, yaşattı.
Evrakları, senetleri, parasıyla bir tamam taşıdı bankayı. Hatta bankaya emanet mücevherleri ceplerine doldurarak getirdi.

Bir asırlık ömründe pek çok başarıya imza attı ve bu dünyadan, saygın bir isim, onca anı, emek, örnek bırakarak ayrıldı.

Üstelik ilkokul mezunuydu, kendini geliştirdi, disiplin ve aşkla işini yaptı, diplomalara değil hayata sarıldı.

Gazeteci dostumuz Nezire Gürkan'la yaptığı nehir söyleşide, pek çok önemli mesaj vermişti.

En önemlisi de "Bir bankayı yaşatan, para değil, güvendir" demişti.

Bankaları mı sadece...

Bir ülkeyi yaşatan güvendir aslında...

Kıbrıs'ın kuzeyinde "yoklukla" anılıyorsak bugün, en temel sorunumuz "güvensizlik" değil mi?
İnsanlara, kurumlara, devlet taklidi yapıya, herkese ve her şeye...

***

Önemli bir değerimizi daha uğurladık.
Umarım birileri deneyimlerini, tavsiyelerini, sözlerini dikkate alır.
Anısı daim olur…

Mustafa Kemal Berberoğlu’nun ifadesiyle noktayı koyalım.
Belki işiten olur diyerek…
“Kooperatifçilikte Ortadoğu’nun en iyi örneğiydi Kıbrıs. Siyasi atamalarla bozuldu. Ben de 1959’dan itibaren 19 yıl Kooperatif Merkez Bankası yönetim kurulu üyeliği yaptım. Ama biz üye kooperatifler olarak seçilirdik. Delege olarak. Şimdi siyasi atama. Bunların düzeltilmesi, kooperatiflerin özüne dönmesi lâzım.”


“Özür” değil “çekip gitme” borcunuz var!

Teknecik "zehir" püskürtüyor ve izliyoruz.

Yakıt ihalesiz alınıyor, izliyoruz.

AKSA, parasını aldığı enerjiyi üretmiyor, ürettiğini iki kat pahalıya satıyor, izliyoruz.

Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu Çalışanları Sendikası (El-Sen) Başkanı Ahmet Tuğcu'ya göre,

Teknecik de AKSA da kapasitesinin yarısı kadar üretim yapıyor, izliyoruz.

Kıb-Tek'e iki haftada 2 milyon Türk Liralık zarar verildi, hem bağırıyor, hem ödüyoruz.

"Özür borcumu var" diyor, son 5 yılda, 5'inci atanan Yönetim Kurulu Başkanı...

Özür mü?

Bırakıp gitme borcunuz var, hep beraber!

Bu görevlerde işinin ehli insanların bulunması gerekiyor

***

Hava limanından sonra deniz limanlarını da Türkiye’nin yandaş şirketlerine peşkeşe hazırlanıyorlar ve bu “yönetim” tüm bu hamleler için korunuyor.
İzliyoruz a dostlar!

***

Kıbrıs’ın güneyinde yeni bir gelişmeyi okudum.
Elektrik Kurumu (AİK), 62 milyon Euro’ya mal olacak yeni bir yatırım başlattı.

“Batarya Enerji Depolama Sistemleri” (BESS) kurulacak.
Enerji sürekliliği ve güvenliği için yatırım yapıyorlar.
Güneş enerjisi kapasitesini artırıyorlar sürekli…
İzliyoruz!

***

“İki toplumlu güneş enerjisi parkı” projesi vardı ya…
Kuzeyden bu projeye de güçlük çıkarıyorlar, yine “egemenlik” masallarıyla…
Santralleri, limanları, sahilleri talimatla devrediyorlar oysa…

Hapsolduk, kuşatıldık, bağlandık ve izliyoruz halen!