Isias katliamı davası başladı…
“Katliam” ifadesini özellikle kullanıyorum; sözlük anlamı “tek seferde ya da çok kısa sürede birden fazla kişinin öldürülmesi” demek!
Adıyaman’da hayatını kaybeden 72 kişi, deprem nedeniyle ölmedi. Bile isteye, hırs için, daha çok kazanmak için, kendi cebinden başka değeri olmayan bir anlayış tarafından katledildi.
Bu sadece bir gazeteci ya da sıradan bir vatandaş olarak benim duygu veya yorumum değil, bütün bilir kişi raporlarının ortaya koyduğu bilgilerin en yalın özeti.
Adıyaman’ın deprem sonrası canlı görüntüsü!
Deprem yaşayan bir kentte 50-100 metre mesafede başka binalar sapasağlam ayaktayken, tek can kaybı yaşanmazken, herhangi bir bina un ufak oluyor, kumdan kale gibi saniyeler içinde yıkılıyorsa bunun adı katliamdan başka bir şey olamaz!
Bu yılın ilk günlerinde Japonya’da büyük bir deprem yaşandı.
Şiddeti 7,4!
Ölü sayısı son bilgilere göre 62!
Adıyaman’da yaşanan depremin şiddeti, 5,3!
Ölü sayısı 3 bin 105!
Sadece bilir kişi raporları değil, doğanın kendisi de çıplak gerçekleri hatırlatıyor bize.
Türkiye’nin %95’i deprem kuşağında. %44’ü birinci derece deprem kuşağında.
Ve Türkiye tarihinde deprem neticesinde çok ağır acılar yaşayan bir ülke. Çoğu da cezalandırılmayan bir açgözlülüğün neticesi.
Eğer geçmiş acılar üzerinden hukuk sistemi çalıştırılabilse ve suça eşdeğer bir ceza verilebilseydi, bugün belki bu kadar büyük bir acıyla baş etmeye çalışıyor olmazdık.
Ama geç değil!
Isias davası Türkiye’nin gelecek acılarını da engelleyebilecek emsal değerinde bir karar yaratabilir.
Ya da depremin değil, adaletsizliğin kader olduğu bir coğrafya yaratılmasına bir çentik daha atılır.
Sanıklar fiziki olarak mahkemeye getirilmediler. Çocuklarını kaybeden ailelerin gözlerinin içine bakmadılar.
Soruları cevaplarken, sesleri titremedi, gözleri dolmadı.
En küçük bir pişmanlık göstermediler.
Zaten baş sanık pozisyonunda olan İsias Otel’in sahibi Ahmet Bozkurt açıklıkla pişman olmadığını söyledi, tamamen hatasız ve kusursuz olduğunu defalarca vurguladı.
Oysa ben pişmanlık duyuyorum.
Ben kendimi sorumlu hissediyorum.
Bu ülkeyi daha yaşanır bir hale getiremediğim, bu çocukların dünyanın başka ülkelerinde de spor yapabilecekleri bir düzen yaratamadığım için sorumluluk duyuyorum.
Belki bunun için yeterince çabalayamadığım için…
Ama Ahmet Bey, pişman değilmiş.
Sanık olarak ifade veren hiç kimse kendini sorumlu hissetmiyormuş.
Eşi ve iki kızını kaybeden ve mahkemede tanık olarak dinlenen ailelerden Ozan Dağlı’nın ifadesi, aslında her şeyi çok iyi özetliyor;
“Ömür boyu hapiste kalsalar bile, bizden daha iyi yaşayacaklar!”