Işık

Bir anda kendini yeniden bedeninin içinde buldu. Trafik kazası geçirmiş ve arabanın içinden çıkarılmayı bekliyordu

 

(Geçen haftadan devam...)

 

Bir anda kendini yeniden bedeninin içinde buldu. Trafik kazası geçirmiş ve arabanın içinden çıkarılmayı bekliyordu. Zaman içerisinde yaptığı bu yolculuktan sonra her an bir sonra neler olacağını bilmesine rağmen, şimdi her şey ona o anda oluyormuş gibi görünmekteydi. “Acaba hala daha rüyada mıyım?” Diye düşündü. Bunun rüya olduğuna inanabilirdi çünkü yaşadığı bunca şeyden sonra, artık neyin gerçek olduğuna dair şüpheleri vardı. Zamansızlığa yaptığı yolculuktan kendisine kalan sadece bir boşluk duygusuydu. Bu boşluk duygusunu daha önce de hissetmiş olmasına rağmen şimdi yaşadığı şeye bir anlam verebiliyordu.

Bir süre sonra arabadan çıkarıldı. Hiçbir şey olmamıştı. Bedeninde ne bir çizik ne de bir yara vardı fakat ruhundaki çok derin yarayı fark etti. Bedeni yaralansa bu kadar acı çekemezdi çünkü içinden bir duygu onu tüm dünyasının dışına itiyor, bildiği her şeyi tamamen yok etmek istiyordu. Akan bir suyun, tüm kirleri temizlemesi gibi bir gücün gelip tüm yaşamını temizlemesini ve her şeye yeniden başlamayı istiyordu. Gerçekten acı çekiyordu. Bu acı yeni değildi ama şimdi bunun farkındaydı.

         İçindeki bu acıyla yaşamına  devam etmek istedi. “Nasıl olsa unuturum” dedi fakat bu kez yaşadıkları unutulacak gibi değildi. İnsan kalabalığının içinde otururken, tüm o gürültülerin arasında onun aklı başka yerdeydi. O hala daha o geleceğin, geçmişin bir olduğu ruh durumunun içindeydi.

         Her şey bitince eve gitti ve yatağına uzandı. Evinin bu güvenli gizli köşesi, biraz olsun rahatlamasını sağlamıştı. Duvarında asılı olan bir postere bakıyordu. Posterde, yaşadığı toplumu terk etmiş ve doğada kendi başına yaşayıp, bilinçsizce zehirli bir bitkiyi yemesi ile yaşamını yitiren bir film karakteri vardı. “In To The Wild” filminden bir sahneydi bu. Kendisi de onun gibi izole olmak ve kendini doğaya bırakmayı hayal ediyordu. Fakat onun toplumdan tek soyutlanabildiği yer işte bu oda ve bu yataktı. Orada, yalnızdı. Orada kafası boş ve güvendeydi. Ona baktığında rahatlama ve huzur buluyordu. Zihninde küçük bir mağara açılıyor ve oraya girip kendini güvende hissediyordu. Yine bu oldu ve uykuya geçer gibi rahatladı. Görüntüler bulandı ve yavaşça kayboldu.

         Bir anda gözünü açtı ve koşuyordu. Çok hızlı ve yüksek adımlarla, bir yerden kaçar gibi değil ama sanki daha da hızlı gitmek ister gibi koşuyordu. Çevresindeki her şey o kadar hızlı hareket ediyordu ki nerede olduğunu bilmiyordu. Hızlandı, hızlandı, hızlandı ve gerilerek sıçradı. Çok yükseğe ve ileriye doğru gitmeye başladı. Bu kadar hızlı giderken bir anda yavaşlamaya başladığını hissetti. Bir yandan da nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Fakat yavaşladıkça hafiflediğini fark etti. Sonunda duracak kadar yavaşladı fakat artık o kadar hafifti ki sanki hiç yokmuş gibiydi. Ama vardı, sadece çevresi ile ayrımı kalmamıştı. Onu aşağıya veya yukarıya çeken bir güç yoktu. Sadece vardı ve tam ortadaydı. Aşağısı, yukarısı ve yanları yoktu. Aslında, hiç hareket etmesine gerek yoktu çünkü hareket edecek yer yoktu. Sanki bir denizin derinliklerinde boğulmuş ve denizin bir parçası haline gelmiş, büyümüş ve dağılmıştı. Tek görebildiği, altın renginde küçük ama patlayan ışık damlacıklarıydı ve her yer onlarla çevriliydi. Üzerine ışık vurmuş bir bal kavanozunda yüzüyor gibiydi.

         Bir daha hiçbir şey olmayabilirdi. Orada o şekilde kalıp, hiçbir şeye ihtiyacı olmadan sonsuza kadar bu derin huzuru deneyimleyebilirdi. Aslında istediği izolasyon buydu fakat şu anda izole değil bir bütündü. Her şeyle bütündü. Her şey mükemmelin de bir adım ötesindeydi.

         Bir anda ışık patlamalarından bir tanesi büyüdü ve büyük bir gürültüyle onu fırlattı. Etrafındaki ışık ağı dağıldı. Sanki kırılmış bir yumurta  veya yere düşüp dağılmış bir koza gibi parçalara ayrıldı. Tekrar ağır, kırılgan, zayıf ve dengesiz bedeninin içindeydi. Acıkmıştı, susamıştı ve birilerine bağırmak istiyordu. Aynı anın içerisinde bu kadar zıt iki hali nasıl deneyimleyebiliyordu? Araba kazasından beri kafası çok karışıktı ve içi iyice daraldı. Yaşadıklarını anlayamıyor ve bu devam ederken, bir yandan da insanların acayip konuşmaları ve davranışları artık iyice gözüne batmaya başlamıştı.

         Zaten pek sosyal biri değildi fakat şimdi tamamen asosyal olmaya başlamıştı. “Hasta mı oluyorum?” diye düşündü. “Yoksa kazada öldüm de farklı bir evrene mi düştüm?”. Bilemiyordu. Fakat bu yaşadığı farklı deneyimler değil de normal dünyadaki var oluşu hastalığa daha yakındı. Böyle olmasaydı hemen soluğu psikologda alabilirdi. Aslında birinden yardım alması gerektiğinin farkındaydı ama hayatında kimseden yardım istememişti ve nasıl isteyeceğini bilmiyordu. Düşündü, taşındı ve bir arkadaşına danışmaya karar verdi.

         Telefonu açtı ve arkadaşını aradı. “Bu akşam buluşalım. Sana bir şey anlatmam gerekiyor” dedi. Akşamına buluştular ve bir kafede bir şeyler içmeye gittiler. Kafede otururken konuşmaya başladı. Başından geçenleri anlattı ve hayatla ilgili, gerçeklikle ilgili, evrenle ilgili sorular sordu. Çok kısa süre olmadan anladı ki cevapları, olmadıkları yerde arıyordu. Arkadaşının verdiği cevaplar hiçbir şey anlamadığını veya duyduklarını algılamadığını gösterir nitelikteydi. Ona “tatile ihtiyacı olduğunu, çok stres yaptığını, boş vermesi gerektiğini, kendine bir hayat kurması gerektiğini” söyledi. Ama onun sorduğu şeylerin bunlarla hiçbir ilgisi yoktu.

         Yaşayacağı “Büyük Buluşmadan” habersiz evin yolunu tuttu. Geceydi ve sokaklar loştu. İçi, bu kez eve farklı bir yoldan gitme isteği ile doldu ve daha önce girmekten korktuğu yola doğru saptı. Fırtınadan önceki sessizlik başlamıştı.

 

Haftaya; “Büyük buluşma”...

Mucizelerle kalın....

 


 

HAFTANIN ÖNERİLERİ

Gregg  Braden – İlahi Matriks

Horton Hears a Who!

Into The Wild

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri