İsimler hayalidir (1)

Kamil Kolcu

Spor servisi olan birkaç tane gazetede var bu ülkede…

Spor servisi derken, haber üreten, yorumlayan, görüntüleyen ekiplerden bahsediyorum.
Bunlara sahip gazetelerin sayısı bir elin parmaklarından daha az.
Profesyonel olarak spor yazarlığı yapanların sayısı ise iki elin parmaklarından az.
Yüzde 90’nı part-time…
Kimi antrenördür, kimi öğretmendir, kimi sporcu-antrenördür, kimi memur, kimi emeklidir…

***

Kimileri otoriter ilan eder kendini, memleket sporunu yönet(tiğini) sanır, kimileri bu otoritelerin üstünde ilan eder kendini, sporun ordinaryüsü olduğunu söyler…
Bazıları da sadece “emek” verir Kıbrıs Türk sporuna ve sporcusuna…
İşin özüne bakıldığı zaman ortak noktaları vardır servislerin…
Sporun gelişimine katkı koyacak haberleri servis etmektir topluma amaçları…
Tek farkları ise egoları…

***

Üç gün evvel, meslektaşlarına geri zekalılık basan, “bunlarda kendilerini kaf dağında görür” diyen ‘eğitimli’ spor yazarları, üç gün sonra kader birliği yapar sövdükleri ile ve olaya ‘tamamen duygusal’ bir boyut kazandırır.
Doymaz bu tipler…

***

Bu tipleri gördükçe utanıyorum bu mesleği yapmaktan.
Sinirli veya asabi değilim, mizacım böyle…
Lanet olsun, Şükrülere, Songuçlara, Ogünlere, Raiflere, Bülentlere, Leventlere, Azizlere geri zekalılık basan ‘eğitimci’ spor yazarlarına…
Lanet olsun, parayı icat edenlere…
Not: İsimler hayalidir.

------------------------------------------------

BİSİKLETE BİNMEYİ ÖĞRENDİM

Babası, ders yılı başında oğluna:
“Dönem sonunda zayıfsız bir karne getirirsen sana bir bisiklet alacağım” dedi.
Birinci dönem bitmiş, karneler verilmişti.
Baba, karneyi görünce çok kızdı:
“Yazıklar olsun sana! Bak kaç tane zayıf var! Peki sen ne öğrendin dört aydan beri?”
“Alacağın bisiklete binmeyi öğrendim.”