Maaşların geç ödenmesiyle ilgili bir tartışmadır aldı başını gider...
Siber Hükümeti üzerinden, koalisyon ortağı olan üç siyasi partiyi yıpratma hesapları yıpılıyor.
Ben öderdim, sen ödeyemedin...
Ben iyi, sen kötü... mealinden açıklamalar.
Sorun da bu anlayışlarda yatıyor aslında.
Üretmeyen bir siyasi anlayış kamu kaynaklarını her ne şekilde olursa olsun kişisel ve partisel çıkarlar için kullanma güdüsünün kabarttığı iştahla, ben merkezci anlayışlarla kendi statüsünü korumaya yönelmektedir.
Lefkoşa Türk Belediye’si aynı anlayışla batırılmadı mı?
UBP aynı anlayışın sonucu karpuz gibi bölünmedi mi?
Milletvekilleri aynı anlayışın sonucu olarak pinpon topu gibi o partiden bu partiye gidip gelmediler mi?
Mecliste dolarları havaya uçuran aynı anlayış değil miydi?
Ülkeyi viraneye çeviren aynı anlayış değil miyidi?
Şimdi ise Lefkoşa Belediyesi’ni batıran, kendi partisini yönetemeyip bölen anlayış ülkleyi yönetmeye talep oluyor.
Önce partini yönetmeyi, belediyeleri yönetmeyi becereceksin, eğer bunlarda başarılı olursan, sonra “Ben bu ülkeyi yönetmeye talibim.” demeye hakkın ve yüzün olacak.
Üretmeyen siyasetin kör döğüşünden kurtularak işin özüne bakmak gerekmektedir.
Maaşların geç ödenmesi olayı başka bir nedene bağlı olmaksızın tek başına, kendi kendine yeterli “denk bütçeye” olan ihtiyacı bir kez daha su yüzüne çıkarmaktadır. Ancak asıl olan siyasetin bu anlayışı üretmesidir. Tartışma zemini yaratmasıdır.
Teknik ya da bürokratik işleri bahane ederek kuru bir eleştiri değildir, siyaset. Düşünmektir, üretmektir, öngörüdür, alternatifdir...
Önce şu noktalarda anlaşalım.
Kendi kendine yeterli, denk bütçe gerekli, öyle değil mi? Evet.
Denk bütçeden önce onu hayata geçirecek anlayışın, iradenin oluşması da gerekmez mi? Gerekir.
Biz bu anlayışa siyasi irade diyebilir miyiz? Evet diyebiliriz.
Demek ki önce bir anlayış ve iradenin oluşması gerekir ki denk bütçe yapısı ortaya çıksın.
Eğer, bütçe açık veriyorsa, irade veya anlayış açık veriyor demektir. Ya da hatalıdır.
İşte siyasete düşen bir görev de doğru zamanda, doğru anlayış ve iradeyi oluşturmaktır. Bu ise demokratik ve bilimsel temellere dayalı sağlıklı bir tartışma ortamından geçmektedir.
Ekonomi uzmanı değiliz, ancak gelirlerin giderleri karşılamasının ‘denklik’ olduğunu biliyoruz. Para çalışarak kazanılır biliyoruz ama “harcarken de kazanmasını” bilmeliyiz.
Dolayısıyla bugün kamuoyunda bütçe açıklarının nasıl kapatılacağı, gelirlerin nasıl artırılacağının tartışılıyor olunması gerekirdi. Bu tartışma zemininden çıkacak yapıcı, yaratıcı fikirler gerek ekonomik, gerekse sosyal sorunlara ışık tutacak, toplumun önünü açacaktır.
Sağ siyaseti kısır döngü içine düşüren baş aktörler, olayın toplumsal, siyasi, bürokratik, ekonomik, mali boyutlarını görmezlikten gelerek, “kredi kartı borcumu ödeyemedim” şeklinde ben merkezci anlayışa bürünüp, sözüm ona siyaset yapmakta beis görmemektedirler.
Üretmeyen bu siyasetten kurtulup işin özü görülüp kavranmalı ve tartışma bu zeminde gelişmelidir.