‘Dünyanın böylesine!’ diyerek arabesk bir giriş yapmak gerekti yazıya…
Sosyal medyada her gün birilerinin yeni yaşını kutlarken aramızdan ayrılanlara da rahmet ve ailelerine sabır dilemeye devam ediyoruz…
İlginçtir ve üzücüdür ki son zamanlarda ilişkiler artık bu hali aldı.
Cebimizdeki cihazdan, masamızdaki aletten doğum günü kutluyor, ölümlere üzüntülerimizi bildiriyor hale geldik.
Geçtiğimiz gün de o günlerden biriydi.
Bir yandan doğum günü tebrik ederken, diğer yandan Kut Adalı’nın ölüm haberi düştü birden önümüze…
Her yıl 6 Temmuz’larda mezarı başında buluştuğumuz Kutlu Adalı’nın kızı Kut da aramızdan ayrıldı.
Amansız hastalık onu da aldı.
Üzgünüz… Bu üzüntülerimizi bildirmekten başka bir şey gelmiyor elimizden… Ölüm karşısında çaresiziz. Biz üzgün, ateşin düştüğü yer ise yanıyor!..
***
İnsan ilişkilerinde otomasyon, duyguların, temasın yerini almaya başlarken iki yıldır hayatımızdaki pandemi de bu sürece oldukça yardımcı oldu.
Önceden tanış olduklarımız yanında sosyal medyada ‘arkadaş’ olduklarımızla da sevinçlerini, üzüntülerini paylaşır olurken arkadaş çevremizin genişlediği yanılgısına da düşüyoruz ne yazık ki!
İleri yaşlardakilerimiz arkadaşlığın, dostluğun nasıl bir şey olduğunu daha iyi bilir, şimdilerde yoksa bile anılarında mutlaka o dostluklara yer ayırmaya devam ediyordur.
Gençlerimiz (genelleme yapmak yanlış olursa da) bu arkadaşlıkları daha fazla sosyal medyada arıyorlar, oradakileri gerçek dostlukların yerine koymaya çalışıyorlar…
Öyle görmüşler, onu biliyorlar çünkü…
İnsan bilmediği bir şeyin özlemini duyamaz. Bildiği, öğrendiği, gördüğü şeyi ‘budur’ diye alır, kullanır ama aslında eksiktir.
Belki de bu eksiklik duygusu benim gibi yaşı artık ilerlemiş, 1974 öncesini de görmüş, 1974’ün hemen sonrasının hâlâ unutulmamış duygularını, ilişkilerini de yaşamış biri olarak çok sahte geliyor bana sosyal medya ilişkileri…
Çocukluğumuzda sokakta oynadığımız saklambaç, yanar top, toprak alanlarda lingiri ve pirilli oyunlarından, benim için 1974’ten sonraki yıllarda daha unutulmayan paylaşımlar, gerçek dostluklar varken şimdi sosyal medyada sanki daha yakın ama çok da uzak arkadaşlıkların bu sıcak ilişkiler yerine konmaya çalışılması bana samimi gelmiyor çünkü ben/bizim yaşlar o günleri yaşadık.
Üzülüyorum gençlere ve çocuklara… O sahip olduğumuz gerçek dostluklara, paylaşımlara sahip olamadıkları için ama belki de onlar için gerçeklik şimdiki günler!..
Belki de onlar bizim yaşlara üzülüyorlardır; Neydi o eskilerde yaptıkları diye…
Bilemiyorum; O günler mi bu günler mi daha güzel…
Ama bakın yine bu soruyla bile eskiler avantajlı! Neden?
Çünkü iki zamanı da yaşamışlar.
Hangisinin güzel olduğunu düşünebiliyorlar, tartıp karar verebiliyorlar…
Yaşı küçük olanların böyle bir olanağı yok.
***
Sosyal ilişkiler yanında gençler ve çocukların memleketin durumu hakkında, Kıbrıs için iki toplumlu ilişkiler ve yan yana veya iç içe yaşam hakkında da bir yaşanmışlıkları (kısmen var olsa da) yok.
Eskilerden, anne-babalardan, nene-dedelerden anlatılanlar kadar bilgileri var ama deneyimleri yok.
O yüzden de gelecekle ilgili karar vermek özellikle 74 sonrası ve daha da ileride 90’lar, 2000’lerde doğanlar için çok zor olsa gerek.
Ama belki de daha kolay!
Beyinler temiz ve kabul edilemezlik çok daha az.
Hangisi?
Zor mu kolay mı?
***
Ha bu arada hükümet kurma çalışmaları… Unutmuş değilim… Öyle de bir şey var. Bakanlık, daire pazarlıkları… Hangi parti girecek, kim bakan olacak, kim kızacak, dengeleri nasıl koruyacam falan filan…
Zorluk, kolaylık burada da var ama inanın eski dostluklar, gençliğin şimdiki ve gelecekle ilgili düşünceleri, görüşleri beni daha çok ilgilendiriyor.
Gerçekten umut verici, gerçekten icraat yapacak (ona buna şunu bunu dağıtmak için değil) bir hükümet modeli olmadıktan sonra beni çok da enterese (alâkadar) etmiyor.