Muhammet Göztaş
İlk olarak, birçoğumuzun izlemiş olduğu ‘Cesur Yürek’ filmine değinerek başlamak istiyorum. Cesur Yürek filmini ilk izlediğimde çok etkilenmiştim ve onun etkisinde kalarak, İskoçya ve İskoç millitetçiliği hakkında daha fazla araştırma yapmaya karar verdimi söyleyebilirim. O filmi izledikten sonra, kendinizi bir İskoçun yerine koyduğunuz zaman İngilizlere karşı bir tavır almamak elde değil. Tabikide burada anlatmak istediğim bir İngiliz düşmanlığı değil bu tarz filmlerin insanlar üzerinde ne derece etkili olabileceğidir. 1998 yılında İskoçya’da yapılan Özerklik referandumunda, 1995’te yapımı tamamlanan bu filminde etkisi olduğuna inanmaktayım.
İsmini ‘scoti’den alan iskoçlar, Latin kaynaklarında ‘Scoti’ olarak 5. Yüzyılda İrlanda’dan Kuzey Britanya’ya göç ettiği söylenen kabile olarak belirtilmiştir. Bölge olarakta yine Latin kaynaklarına göre Kuzey Britan’ya olarak tabir edilen ‘Caledonia’ ismi verilmiştir. İskoç milliyetçiliğinin kökenine indiğimiz zaman, referanslarının çok eski tarihlere kadar gittiğini görmekteyiz. İskoçlar etnik, kültürel ve tarihsel olarak kendilerini ingilizlerden çok farklı görmektedirler. İskoçların etnik kökeni Keltler’e dayanırken, İngilizlerinki ise Anglo Sakson ve Normanlara dayanmaktadır. Aslında adanın asıl sahipleri ve yerlileri kendileri olduğunu iddia edin İskoçlar bu noktada da kendilerini İngilizlerden ayırmaktadırlar.
John Hutchinson’un ‘Modern Milliyetçilik’ kitabında bugünkü ulusların ortaya çıkışını; milletlerin etnik geçmişlerini ve atalarını dikkate almadan tam olarak anlayamacağımızı belirtmiştir. Tabikide bunun dünyada var olan bütün milletler için geçerli olduğunu söylemesem bile İskoç’lar için doğru olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca, John Breuilly’nin ‘Nationalism and the State’ adlı Kitabında bir ulus yaratmak ve yaşatmak için bir ‘öteki’nin olması gerektiğinden bahsediyor. İngilizlere karşı tarihte uzun yıllar devlet ve kilise savaşları veren İskoçlar için öteki genelde hep İngilizler olmuştur. Günümüzdeki İskoç milliyetçiliği çok farklı tezler üzerinden yürütülsede, tarih boyunca yaşanmış savaşlar ve yol ayrımları İskoç milliyetçiliğine referans olmuştur. Uzun uğraşlar sonucu Ekim 2012’de, İskoçya yerel hükümeti ile Birleşik Kırallık arasında İskoçya bağımsızlık referandumu konusunda anlaşmaya varılmıştır. Referandumun özellikle 2014 tarihinde yapılmak istenmesi ve 18 Eylül 2014 tarihinde yapılması birçok kişi tarafından İskoçların İngilizlere karşı 1314 yılında kazandığını ‘Bannockburn’ savaşının 700. Yılına denk getirilmek istenmesi olarak ifade ediliyor.
Birlikteliğin geçmişine baktığımız zaman enteresan bir rastlantı üzerine kurulduğunu görüyoruz. İngiltere kraliçesi 1. Elizabeth’in varis bırakmadan ölmesi üzerine, Kraliçenin en yakın akrabası olan İskoç kralı VI. James tahta geçmiştir ve krallıkları birlikte yönetmeye başlamıştır. İskoçların parlamentoları birleştirme taleplerine karşı olarak İngilizler temkinli yaklaşmış ve kabul etmemişlerdir. Yaklaşık 100 yıl kadar bu şekilde yönetilen krallıklar, 1702’de Kraliçe Anne’nin tahta geçmesi ile 1707 yılında Birleşik Krallığı kurmuşlardır. Tek parlamento ve tek bayrak altında yönetilmeye başlanan birlik bugüne kadar; İngiltere, Galler, Kuzey İrlanda ve İskoçya ile butünlüğünü korumuştur ancak ‘İrlanda’ 1922’de birlikten ayrılmıştır. 1900’lü yıllara kadar güçlü bir İskoç ayaklanması yada milliyetçilik akımı görülmemiştir. Kimilerine göre; Liberal başbakan Herbert Asquith’in 1912’de bölgesel yönetimlere kısmi olarak verdiği yetki devri, milliyetçi duyguların tetiklenmesine sebep olmuştur. Fakat, günümüzdeki İskoç milliyetçiliğini şekillendiren 1950’den sonra yaşanan gelişmeler olmuştur. Silahlı bir direniş olmayan İskoç ayrılıkçı hareketini yaşatan ve sürdüren en güçtü itici güç, ‘İskoç Ulusal Partisidir’. İskoç Ulusal Partisi (Scottish National Party- SNP) 1934 yılında kurulmuştur ve ilk kurulduğu dönemlerde sadece etnik milliyetçilik üzerine politikalar yapsada bugün çok daha geniş dinamiklere sahiptir ve kimilerine göre daha çok sivil milliyetçilik yapan bir parti halini almıştır.
Günümüz İskoç milliyetçiliğini şekillendiren ve bağımsızlık referandumuna kadar götüren sürecin 1950’lerden sonra başladığını söyleyebiliriz. Kuzey denizinde keşfedilen petrol ve doğal gazın 1960’dan sonra daha çok tartışılmaya başlanması, 2. Dünya savaşı sonrası Birleşik krallığın koloni ülkelerden dönen komiselereri (1/3 İskoç) sonucu oluşan işsizlik ve Margaret Thatcher’ın başarısız politikaları sonucu İskoç milliyetçiliği tavan yapmıştır. Thatcher döneminde uygulanan başarısız sanayi politikaları sonucu büyük zarar gören İskoç sanayisi ve artan işsizlik o güne kadar pek varlık gösteremeyen SNP’nin adından söz ettiren bir muhalefet olmasına sebebiyet vermiştir. Buna ek olarak Thatcher döneminde; birlik içinde yürürlülüğe koyulacak yeni bir yasanın ilk olarak İskoçya’da denenmiş olması ve İskoçların bir denek olarak kullanılması Birleşik Krallığa karşı iskoç milliyetçiliğini iyice güçlendirmiştir. 1980’lere kadar birçok İskoç işsiz kalmış ve göç etmek zorunda kalmıştır. Bu olanlar sonucunda iyice güçlenen İskoç Ulusal Partisi, 1979 yılında birliği İskoçya için özerklik refarandumu yapılması konusunda ikna etmiştir. %51 ile evet diyen İskoçlar tüm oyların %40’ına ulaşamadığı için 1979’da özerkliğini kazanamamıştır. Petrol ve doğal gazın dahada konuşulur hale gelmesi ve İskoçya içinde yaşanan ekonomik sıkıntılar sonucu İskoç milliyetçilik akımı dahada güç kazanmıştır. 1990’larda referandum sözünü parti programına koyan ve ezici bir çoğunlukla başa gelen İşçi Partisi 1998 yılında yeni bir referandum yapılmasını onaylamıştır. Güvenlik ve dış politika hariç birçok alanda İskoçlara yetki devri veren bu referandumdan %74 evet oyu çıkması ile İskoçya parlementosu 292 yıl aradan sonra yeniden açılmıştır. Devletin Üniter yapısı bozulmadan verilen bu özerkliğin, İskoç milliyetçiliğini azaltacağı düşünülmüştür fakat kurumlaşan İskoç milliyetçiliği sayesinde dahada güç kazanan SNP 1999 ve 2003 seçimlerinde pek varlık gösteremesede 2007 yılında yapılan seçimlerde birinci parti olmuş ve Yeşiller ile azınlık hükümeti kurmuştur. SNP bağımsızlık referandumu sözü vermesine rağmen, azınlık hükümeti olmasından dolayı bu sözünü tutamamıştır. 2011 yılında yapılan yerel seçimlerden 69/129 milletvekili ile tek başına iktidar olan Alex Salmond önderliğindeki SNP, BK yönetimini bağımsızlık referandumu konusunda ikna etmiştir.
Eylül 2014’te yapılan referandum öncesi 670 sayfalık bağımsızlık manifestosu hazırlayan SNP’nın birçok tezinin çöktüğü ve insanların akıllarındaki birçok soruyu yanıtlayamadığı için bağımsızlığına ilk defa bu kadar yaklaşmasına rağmen %55 ile sandıktan hayır oyu çıkmıştır. Tabi bunların yanında, dış etkenlerde hayır oyu çıkması konusunda oldukça etkili olmuştur. Referandumdan hayır oyu çıkmasının temel sebeplerini şöyle sıralayabiliriz: 1) İngiliz yönetiminin hayır denmesi halinde İskoçlara daha fazla yetki devri sözü vermesi. 2) Bağımsızlık sonrasında kullanılacak para biriminin ne olacağı sorunu. 3) AB üyeliği: dönemin komisyon başkanı ayrılık durumunda, İskoçyanın yeniden adaylık başvurusu yapması gerekeceğini söyledi ancak SNP buna gerek olmadığını savunuyordu. Eğer yeniden AB üyeliğine başvurulursa ingiltere, ispanya ve belçika gibi devletlerin zorluk çıkaracağı bilinen bir gerçek. Bunun yanında AB’ye yeniden üye olunacaksa artık opt-out (dışarıda kalma tercihi) hakkı olmayacağı için yeni para birimi Euro olmak zorundadır. 4) Triden Nükleer başlıklarının geleceği: NATO yetkililerine göre vazgeçilmez olduğu belirtildi, fakat SNP bağımsızlık sonrası bu deniz üssünü İskoçya sınırlarından çıkarma vaadinde bulunmuştu. 5) Avrupa’da ve başka yerlerde benzer durumda olan diğer ayrılıkcı hareketleri tetikleme riskinden dolayı birçok ülke bu ayrılığa olumsuz yaklaştı. (Flamanlar, Katalonya, Bask, Korsika, Güney Tirol, Sardinya, vb...) 6) İngiltere ile sınır oluşturulmasına gerek duyulmayacağını belirten Alex Salmond aynı zamanda yaşlanan ülke nüfusundan dolayı ülkeye dışarıdan göç kabul etmek istediğini belirtmiştir ancak İngilterenin böyle birşeyi kabul etmeyeceğinden dolayı arada bir sınır kontrol bölgesi oluşturmak kaçınılmaz olacaktır. Eğer İskoçya bağımsızlığını kazansaydı İskoçlara ne olurdu bilemem ama Birleşik Krallık başta AB ve BM olmak üzere dünya siyasetinde önemli bir itibar ve güç kaybı yaşardı diye düşünüyorum. Diğer birçok AB ülkelerinde de yeni etnik ve bölgesel krizlerin önünü açabilecek olmasından dolayı, referandumdan çıkan hayır sonucı onlarada rahat bir nefes aldırmıştır.
1979’da ilk özerklik referandumundan olumlu sonuç alamayıp 1998’daki 2. referandumdan özerkliğini kazanan İskoçya’da ilerleyen dönemlerde yeni bir bağımsızlık referandumu görebiliriz. Özelliklede, Birleşik Krallığın, AB’de kalıp kalmama adına 2017’de yapacağı referandumdan olası bir ayrılma kararı çıkması sonucu yeni bir İskoç bağımsızlık referandumunun kaçılnılmaz olduğunu düşünüyorum. Buna ek olarak İskoçlara vaad edilen daha çok yetki devride sözde kalırsa SNP için yeni bir politika malzemesi olacak ve yeni bir referandum konusunda önemli bir propoganda malzemesi olacaktır. Söylenebilecek diğer bir ilgi çekici konu ise, referandum sonrası kısa bir süre içerisinde 30 bin’den fazla kişi SNP’ye üye olmuştur. Buradanda anladığımız SNP ve İskoç milliyetçiliği günden güne daha da güçlü bir duruma gelmektedir.
Ülkemiz siyasetinde de değerlendirilebilecek son notlar: (1) SNP’nin milliyetçi bir kökene sahip olmasına rağmen, İşci partisinden daha çok işçi haklarını savunan bir parti olarak dikkatleri çekmektedir. (2) ‘Demir Leydi’ olarak adlandırılan Margaret Thatcher’ın özellikle İskoçya örneğinde görüldüğü gibi nasıl bir olumsuz etki yarattığını dikkate alırsak, sadece bayan olması bir görevi hakkıyla yerine getireceği anlamına gelmediğini anlamaktayız. Pozitif bir ayrımcılık yapılsa bile, öncelikle işin ehli olanların görevde olmaları gerektiği gerçeğinide gözardı etmemmeliyiz.