İÇERİK YERİNE BİÇİM!
"İslâm bir form mudur?
O formun kamusal alanda görünür kılınması mıdır,
yoksa peygamber ahlâkı mıdır?
Müslümanlık, biçimle tanımlanmaya başladı...
İçerik boşaldığı için biçim öne çıktı. Nedir o biçim?
Cuma namazına giden, meyhaneye gitmeyen, eşi başörtülü olan...
Müslümanlık, kamusal alanda bu üç görünürlüğe ve biçime indirgenmiştir.
Muhteva yok,
İçerik yok!
Bir Müslümanın, peygamber ahlâkına sahip olan birinin, asla yapmayacağı, yapmayı aklından bile geçiremeyeceği şeyler olurken,
Müslümanlık bu üç görsel kriterle değerlendiriliyorsa,
Dindar nesiller yetiştirilmesinden çok emin olmamak gerekiyor!
Müslümanlığın temeli peygamber ahlâkıdır. Bu ahlakın yerine biçim konuldu.
Nasıl ki Kemalizm, kravat, şapka dedi ise, İslâmcılık da başörtüsüne indirgendi...
Bir şeyin içi ne kadar boşaltılırsa,
biçim o kadar öne çıkar" (Hilmi Yavuz).
ANAHTAR
Bizim kültürümüzü de "ilhak" ya da en hafifiyle domine etmesi istenen İslâm formu bu mu?
Sahneye konulan iktisadi, biyolojik ve psişik olan bu biçimciliğin, Kıbrıs Türk Halkının dünyaya kapalı duran kapısını açacak anahtar olduğundan emin midirler?
Yaşam şekillerinin ya da tek boyutlu inanç savunucularının,
yanlış kurulmuş, biçimci ve asimilasyoncu bir "normalleştirme süreci" midir bu kapının anahtarı?
Öte yandan,
BBC'nin verdiği habere göre,
İngiltere Başbakanı David Cameron, bugünkü ilerleme hızıyla Türkiye'nin AB'ye üyeliğinin 3 000 yılı bulabileceğini söylemiş...!
Belli ki artık Türkiye,
AB ile bir "uzlaşma" içerisinde değil,
kendi içine kapanmış bir pozisyondadır...
İMZA KARŞILIĞI PROMOSYONLAR!
Biyo-politik kanaat ve çözümlerin,
diyalektiği kullanabilen insan zihni ile uyumu gerçekten de çok zor!
Bu toplum, maruz kaldığı bu türden yaklaşımlardan uzaklaşmak adına,
yeni bir eşikten geçmesi gerekiyorsa, emin olun ki geçer...
Son dönemlerde karşı karşıya kalınan birçok zorlayıcı ve düşündürücü durum ve "yararlılıktaki tutarlılık" başkaları üzerinde kontrol sağlayabilmekten geçmez...
Bu olsa olsa, Köle/Efendi diyalektiğinin köprüleri atma girişimdir...
Siz eğer oluşan kamuoyu kaygılarına rağmen,
"reformcu" saplantılarınızı sürdürmeye devam ederseniz,
Bu ancak siyasallaşmış hezeyanların manifestosu hükmünde olur ...
Görüldüğü, hissedildiği ve anlaşıldığı üzere:
Bu toplum kendi iradesinin bedeli olarak,
vaatlere ve küçük promasyonlara razı değildir...
Zaten iradesi elinden alınanın, gelecekten umutlu olmak için geçerli bir nedeni de kalmaz!
Bizim için "ana eksen", demokrasidir; eşitlik, adalet, sosyal hukuk devleti, insan hakları, barış, anti-ayrımcılık ve çalışma yaşamı ilkeleri diye de bilinen sosyalist ilkelerdir...
İktidarın, düzenin ve mantığının denetlenmesidir...
"İşlere" imza atmak değildir!
Yoksa siz, tüm tarafların sahip oldukları her şeyi sattıkları bir KKTC mi arzuluyorsunuz?!