Eğitimin işlevi okulda üretilen eylemlerdir. Okulun var olma gerekçesi ise içinde bulunduğu toplumun tarihsel ve kültürel değerleri doğrultusunda belirlenen hedeflere ulaşmak için ihtiyaç duyulan bireylerin yetiştirilmesi, devlet, toplum ve birey arası ilişkinin düzenlenmesidir.
Bugün eğitim adına yapıldığı söylenen her şey; okulları, dolayısıyla da ülke eğitimini işlevsiz hale gitmenin ta kendisidir. Daha kötüsü bütün bunların bizim “gerçeğimizmiş” gibi lanse edilmesidir. Oysa eğitimde bugün yaşadığımız sorunların temelinde; plansızlık, uyumsuz ve etkisiz çalışan siyasi kadrolaşma ekonomik kaynakları verimli kullanamama, iş bilmezlik ve siyasi kaygılarla karar alma yatmaktadır. İşte size iki örnek:
- Gazimağusa’ya İlahiyat Koleji
Eğer siz plan yapmazsanız, eğitimin geleceğini programlamazsanız, ihtiyaçlarını akılcı ve rasyonel olarak belirlemezseniz, birileri de çıkar sizin adınıza planlama yapar ve okul dayatır. Size de yanıtlanması gereken sorular bırakır: Eğitim sisteminin ihtiyacı yeni bir ilahiyat koleji midir? Üstelik Gazimağusa’da, üstelik 700 kişilik…
- Neden Gazimağusa? 6 Şubat depreminden sonra tüm ülke ama özellikle Gazimağusa kedere boğulmuş, Gazimağusa’daki her okul çadır sınıflarla dolmuşken Gazimağusa’nın ihtiyacı yeni bir ilahiyat koleji midir?
- Neden 700 kişilik okul? 700 kişilik okul pedagojik mi? Eğitim bilimi ilkelerine aykırı olan bu sayıda bir okul sisteme girmesi daha en baştan yeni yeni sorunlar ortaya çıkacağını bile bile kabul etmek değil midir?
- Neden İlahiyat Koleji? Mevcut İlahiyat Koleji çok başarılı bir okul mudur? Bu okuldan mezun olan öğrencilerin nitelikli yükseköğretim alanlarına gidemiyor. İlahiyat meslek lisesi alanında mezun olanlar din alanında göreve alamıyor. Peki o zaman neden yeni bir ilahiyat koleji daha sisteme entegre edelim!
Bütün bu soruların tek bir cevabı var. Plansızlık, beceriksizlik ve basiretsizlik…
Sanayi devrimi sonrası oluşan sosyal ve ekonomik yapının ihtiyacı olan insan kaynağını yetiştirmekte yetersiz kalması, laikliğin tersine teokratik devlet, siyaset ve toplum yapılanmasını öğreti olarak kabul eden okulların varlığı Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasına neden olmuştur.
Ülkemizdeki tek örneği ile öğrenciler tarafından benimsenmeyen, başarısız olduğu ispatlanan bu anlayıştaki bir okulun toplumsal kalkınmaya katkısı ne olacak ki, ikincisinin sisteme entegre edilmesi hedefleniyor.
- Atatürk Öğretmen Akademisi
Atatürk Öğretmen Akademisi, temelleri 1937 atılan bu bakımdan belki de uluslararası anlamda en çok kabul edilebilirliği bulunan eğitim kurumumuzdur. Başka bir ifadeyle Kıbrıs Türk Toplumun tarihsel ve kültürel olarak yaşatması gereken en önemli kurumların başında gelmektedir. Dahası eğitim sistemimizin en önemli kademesi olan anaokulu ve ilkokullarımıza öğretmen yetiştiren tek kurumdur.
Kısacası Atatürk Öğretmen Akademisi, gözümüz gibi bakmamız, yatırım yaparak geliştirmemiz, hukuktan ve eğitim bilimi ilkelerinden taviz vermeden yönetmemiz gereken bir yükseköğretim kurumudur.
Ne var ki akademiye yükseköğretim kurumu demeye bin şahit ister. Neden mi? Çünkü gözümüz gibi bakmamız gereken bu kurum tam bir siyasi oyunların oynandığı arenaya dönüştü. UBD-DP-YDP Hükümeti, kendi atadığı AÖA Yönetim Kurulunun aldığı bir kararını doğru bulmadığı için görevden aldı. Sanki bu Yönetim Kurulunun son 3 yıldır aldığı diğer kararları tamamen hukuka uygun ve hatasızmış gibi…
Kısacası Hükümetin görevden alma kararı;
- Zaten statüsünde ciddi erozyonlar yaşayan akademiyi daha da işlevsiz ve görev yapamaz hatta bundan önce yapılan tüm işlemleri de sorgulanır hale gelmiştir.
- Zaten akademimin en büyük yarası olan kurumsallaşmama, özerklik ve denetim sorunu daha da derinleşmiş oldu.
- Zaten uzunca bir süredir Atatürk Öğretmen Akademisi’ni sorgulanır hale getirmeye aday uygulamalara imza atan bu anlayış, anladığım kadarıyla elbirliğiyle akademiyi kapatma noktasına getirildiğini farkında değil. Dilerim artık fark edilir…
Okumuş muydunuz?
“Biri sizi bir defa aldatırsa suç onundur. İkinci defa aldanırsanız bilin ki suç sizindir.”
Sarah Berhardt