İspinozlar Üzerine

İspinozlar Üzerine

Hakan Karahasan

İspinozlar, Taner Baybars’ın 1953-1957 yılları arasında dergilerde yayımlanıp kalan yazılarının Gürgenç Korkmazel tarafından günışığında çıkarılmasının bir sonucu. Baybars’ın anısına saygı için olsa gerek, kitabın en sonunda bulunan “içindekiler” kısmına bakıldığında kitabın, sırasıyla “Hikâyeler,” “Deneme-Tanıtım-İnceleme,” “Yolculuk Duyguları” ve “Söyleşiler” kısımlarından oluştuğunu görebilmek mümkün.  Son söz olarak ise, Gürgenç Korkmazel Taner Baybars’ın vefatından önce kendisi ile Fransa’da yaptığı görüşmeyi anlatıyor. Kitabın ortaya çıkması ile ilgili Gürgenç Korkmazel ile sohbet ederken, bana sırada kitaplaştırılmayan şiir ve düzyazıların da bulunduğunu, ileride bunların da yayımlanmayı beklediğini söyleyince, doğrusunu söylemek gerekirse, heyecanlandım. Yakın zamanda ortaya kimbilir ne güzel eserler çıkacak ve Kıbrıs’ta bulunan bizler, onun nasıl bir edebiyatçı olduğunu, hangi yollardan nasıl geçtiğini okudukça daha iyi anlama şansına sahip olacağız. Başka bir deyişle, bu çalışma bir yandan umut aşılıyor bizlere, edebiyat ile ilgilenenlere... Ama öte yandan br hüzün de kaplamıyor değil insanın içini: Özellikle Kıbrıs (Türk) edebiyat dünyasının  bence “çok geç” hatırladığı bir değer Taner Baybars. Bunda, eserlerinin hemen hemen hepsinin İngilizce dilinde yazılmış olmasının payı yadsınamaz kuşkusuz. Ayrıca, kanımca bir diğer neden ise, Taner Baybars’ın beslendiği kaynaklar ve poetikası. Şu şekilde: Salt Kıbrıs (Türk) edebiyatının “alışık” olduğu ve takip ettiği kaynaklarla beslenmedi çoğunlukla Baybars.  Eldeki çalışmada bulunan yazılardan birkaçı bile bunu tanıtlıyor okuyuculara. 1954 yılında yazmış olduğu Juan Ramon Jimenez’in şiirlerinden bahsetmekten öte, onun birkaç şiirini İngilizceden Türkçeye çevirmesi, T.S. Eliot’u Hisar Dergisi’nin Ekim 1954 sayısında tanıtıp, onu “...asrımızın bilinmesi lazım gelen en ileri edebi şahsiyetlerinden biridir” (s. 66) diye nitelemesi; hemen sonra, yine Hisar Dergisi Şubat 1956 sayısında Eliot’un bazı şiirlerinin Türkçeye yetkin çevrilememesi sonucunda kaybedenlerin Türkçe edebiyat dünyası olduğunu savunarak şöyle diyor:

Eliot’u parça parça merhametsizce sunmaktansa, hakkında esaslı bir etüt yapmak, şiirlerine açıklayıcı notlar ekleyip bir eser hazırlamak Türk aydınına bir şey kazandırmış olur. Aksi halde İngilizce bilmeyenler için Eliot, bir isimden, kuru kelimelerle dolu şiir çevirilerini okudukları bir şairden başka bir şey olamaz (s. 91).
Bunun dışında, Mart 1955 sayısındaki Çardak dergisinde yazmış olduğu “Sait Faik Çevrilebilir mi?” sadece Sait Faik’i bir öykücü olarak ele almayıp, yazarın eserlerinin çok iyi bir tahlilini de içeriyor. Sait Faik’in hangi eserlerinin nasıl çevrilebileceğinden bahsederken, bir yandan da Taner Baybars’ın gerek Sait Faik’in eserlerine nasıl baktığını, diğer yandan ise o dönemde çeviri hakkındaki düşüncelerinin nasıl olduğunu görme imkânı buluyoruz. Yazının sonundaki tespiti, geçerliliğini hâlâ korumakta:
Sonuç olarak görürüz ki, Sait Faik’in bütün hikâyelerini çevirmek imkânsızdır. İmkân dahilinde olan hikâyelerin çevirisinde de başlıca güçlülüğü mahalli oluş ile dil özelliği doğuruyor. Bunun için Sait Faik’in çevrilebilen hikâyelerini bile ancak iki dile de tamamıyla hâkim olanlar çevirebilir (s. 73-74).
Yukarıda yazılan cümleler sanki geçmişte zamana ait değil de, bugün yapılan bir tartışma üzerine söylenmiş gibi, taptaze hâlâ...

“Yolculuk Duyguları” kısmında ise, o dönem İngiltere’de yapmış olduğu bazı seyahatleri “yalnız bir birey olarak” aktarıyor okuyucalara. Bu satırlarda, Taner Baybars’ın yapıtlarında bulunan önemli bir nokta çarpar gözümüze: Yalnızlık. İnsan denilen varlığın herşeye rağmen yalnız olması ve bunun salt karamsarlık olarak görülmesinden çok, karamsarlıkla birey olmanın gereklerinden birisi olduğu vurgusu var, en azından bu yazılarda... “Ömrün bir arayıştır. Bu arayış seni ancak yolunu bulmağa götürecektir” (s. 97). Bu yolun ne olduğu, hangi engebelerden nasıl geçilerek tamamlanacağı sorularına yanıt, ne yazık ki, yine tek başına verilebilecek bir cevap; varsa eğer...
“Söyleşiler” kısmı ise iki söyleşiden oluşmakta: İlki 1970 yılında Varlık dergisinde Osman Türkay’ın yapmış olduğu “Sanatçılarla Konuşmalar,” diğeri ise Türkiye’de kitap-lık ve Kıbrıs’ta Cadences dergilerinde yayımlanan “Taner Baybars ile Söyleşi.” Osman Türkay ile yapmış olduğu söyleşi daha çok Türkiye’deki edebiyat dünyasının Taner Baybars’ın kim olduğu ve o döneme değin yapmış olduğu çalışamalar ile “uzay çağı” üzerine düşüncelerini içeriyor.  Kitabın en sonunda Gürgenç Korkmazel’in yapmış olduğu söyleşi ise, aslında yıllardır Taner Baybars hakkında Kıbrıs’ta merak edilen soruların cevaplarını içeriyor. Örneğin, ‘neden emekli olunca Fransa’da yaşamayı seçti?’ ‘Kıbrıs’a neden hiç dönmedi?’ ‘Kendisini Kıbrıslı (Türk) mü, yoksa Britanya’lı olarak mı görüyor? Neden?’ Bu ve buna benzer birçok önemli soruyla, “uzak ülkesinde” yaşayan biz Kıbrıslılar, vefatından az bir zaman önce de olsa, şairi biraz da kendi ağzından tanıma fırsatını ele geçirmiş oluyor.

Sonuç olarak, yapılan bu çalışma Kıbrıs edebiyatı (salt Kıbrıs’taki Türkçe edebiyat için değil) açısından dikkate değer bir çalışma. Umalım ki, yakın zamanda Taner Baybars’ın vasiyetinin diğer kısımları da günışığına çıkar ve biz okurlar onu ilk başta belirttiğim gibi daha çok okuyup, eserleri ve edebiyata yaptığı katkıları daha çok konuşup, tartışırız.

 

Dergiler Haberleri