Bu yazıya başlamadan İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde yürüyordum. Bir Cumartesi sabahının ferahlığını hissettim önce, hemen ardından ise caddenin Galatasaray lisesinden itibaren polis kaynadığını fark ettim. Malum Cumartesi Anneleri günü bugün… Ara sokaklarda birikmiş kalabalık Galatasaray’a ilerlemesin diye epey önlem alınmış. Cadde’de artık eskisi gibi yabancı turist bulmak epey zor. Arap turistler var tabii, hatta yalnızca onlar var sanki. Caddenin kozmopolit yanı yara almış. Rastlantı sonucu karşıma çıkan bir yabancı genç neler olup bittiğini sordu. Elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. Bugün öğleden sonra TÜYAP’ta Kıbrıs Sanatçı ve Yazarlar Birliği’nin Türkiye Yazarlar Sendikası ile ortak düzenlediği “Çeviri yoluyla komşuyu tanımak” başlıklı panelin konuşmacılarından biriyim. Bayağı yorucu bir yolculuk TÜYAP’a gidiş… Sonrasında da kitaba, yazara dair bir tatlılıktan çok kötü edebiyatın iyi edebiyatı nasıl yendiğini görmenin iç burkan manzarasıyla karşılaşıyor insan… Yine de içini kanatlandıran bazı dostlarla buluşmak, güzel kitaplara dokunmak, bir panel izlemek iyi geliyor insana…
Dolaşmakta olduğun yerlerin belleğine, geçmişteki atmosferine bu kadar çok takılmak doğru mu diye düşündüm az önce… Huzursuz eden değişimden çok kötüye yenik düşmüş olan ve kendini ait hissettiğin mekanların işgali… Bunun bir intikam duygusuyla yapıldığını görmek…
Her şeye rağmen hala çok seviyorum İstanbul’u… Ne yapılsa teslim olmayan bir şehir. Yan masada Cumartesi anneleri için gelmiş iki genç, polislerin yaklaştırmadığından yakınıyor. Çevrede akrabalık duygusu hissedebileceğim pek çok insan var.
Büyük şehirleri sevmemin nedeni insana seçme şansı tanımaları. Bazen üstüne üstüne gelir şehir ama bir köşede sana benzeyen, seninle aynı kaygıları taşıyan, kalbini ısıtacak biri vardır mutlaka. Evet büyük şehirler kalabalıktır ama kalabalık yorucu olduğu kadar enerji vericidir de… Kaos hep sürprizler taşır içinde. En beklenmedik keşifler büyük şehirlerde olur.
Sen şehri bir kötülük mekânı olarak algılamak istersen öyle algılarsın. Algıda seçicilik bu doğrultuda gelişir; güzelliğe yoğunlaşmak istersen başka bir şehir açılır önünde… Hayat bazen bir seçme şansı bırakmaz, insanı bir kafese kapatır; bu da doğru… Ama en zor koşullarda bile yapacak bir şey vardır.
Aslında dünyayı güzelleştiren şey çeşitlilik… Rengarenk çiçeklerle bezeli bir bahçenin verdiği duygu… Böylesi güzel bir dünyada kötü bir hayat layık görülmüş kimilerine. Hem de bunu hiç hak etmeyenlere… Bu hayata itiraz etmek, bir protesto halinde olmak bile insana iyi gelen bir şey.
Her şey kötüye gidiyor olsa bile dünyada iyi kitaplar ve onları okumakta olan güzel insanlar var. Sahip çıkılacak bir doğa parçası, adaletsizliğe uğrayanlar için verilecek bir mücadele var.
Dünyanın dört bir bucağına yayılmış büyük bir aileye ait olduğumu kendime hatırlatırım zor zamanlarda…
Bir gün bu güzel aile bir başka dünyayı kurmayı başaracaktır elbet. Bu ailenin Cumartesi anneleri ise cesaretleri ve azimleriyle hatırlanacaktır hep.