İSİAS davasında, “imar affı” ile ilgili hiçbir kimseyi mahkemenin sorgulayamayacağı iddia ediliyor!
Yani, Adıyaman’da 6 Şubat 2023’te meleklerimize mezar olan kum yığınına kat ve tadilat izni verenler aleyhine yargıya gidemezsiniz!
-*-*-
Buraya kadar diyeceğim hiçbir şey yok!
Ancak sormak istiyorum, mesela, KKTC’de her hangi bir siyasetçi, “imar affına destek veren” her hangi bir Türkiyeli siyasetçi ile ilgili “yorum” yapabilir mi?
-*-*-
Konuyu nereye getireceğim?
Evet konuyu Murat Kurum’a getiriyorum!
Türkiye’de imar affının önemli bir destekçisi; eski bakan ve Mart 2024 yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı!
-*-*-
“Meleklerimizin, on binlerce masumun kumdan binacıkların altında kalarak can vermesinden sen de sorumlusun Murat Kurum!”
Ers veya “cümle Anavatancı – AKP’ci zevat” içerisinde bu cümleyi, her hangi bir konuşmada ya da açıklamada kullanabilen olur mu?
-*-*-
Demokrasi mi?
Adalet mi?
Kader mi?
İşgal mi?
Yalakalık mı?
Sıkar mı?
Sıkmaz mı?
Neyse!
Kıbrıs’ta istirdat
siyaseti çökmüştür!
1974 bitti…
Türkiye’den nüfus getirdik, getirdiler!
İyi tamam, diyeceğim bir şey yok!
Bizim nüfusumuz çok azdı ve özellikle tarım alanlarının değerlendirilmesi gerekiyordu…
-*-*-
Efendim, bu gelen – getirilen insanlara vatandaşlık verilmeli miydi?
-*-*-
Doğru mu yaptık, yanlış mı yaptık?
Tabii ki bu konuda farklı görüşte olanlar çok fazladır ama vatandaşlık vermek, bir “iç ve dış hukuk” düzenlemesi gerektirirdi…
Biz bunların hemen hiç birini yapmadık!
Ortada bir “yasal devlet” yoktu ki vatandaşı olsundu ya neyse!
-*-*-
Hem hukuka uymadık – vatandaşlık verdik; hem de savaş suçu sayılabilecek şekilde “nüfus aktarımı” uygulamasını hiç durdurmadık…
-*-*-
Nüfus aktarımı ve nüfus yapısının değiştirilmesi ile birlikte; ırkçılık – ayrımcılık olsun diye yazmıyorum ama “federe ya da üniter, hiç fark etmez, Kıbrıs Türk devletinin” geleceğini, başka bir ülkenin eline de teslim ettik.
-*-*-
Haaaa, KKTC’nin verdiği vatandaşlıklar, Türkiye’de bile geçerli kabul edilmiyor ama biz bununla yetinmedik; “vatandaş”lara, “tapu” ya da “koçan” da verdik!
Neydi bu koçanlar?
“Elinizdeki mülkleri kime isterseniz satabilirsiniz” hakkıydı ki bu tamamen hatalıydı!
-*-*-
Çünkü, yine hukuka göre, başkasına ait mülkleri, tam doğrusunu söyleyeyim, çalıntı malları satmaya başladık…
-*-*-
Bir yandan nüfus, bilemediğimiz, sayamadığımız kadar arttı; öte yandan, bize ait olmayan hırsızlık mülk satışları patladı; ülkenin bir çok bölgesi, örneğin kanalizasyon gibi ileride ciddi sağlık sorunlarına sebep olabilecek altyapısızlığa ve tabii ki çok çirkin betonlaşmaya teslim oldu!
-*-*-
Şimdi bıçak kemiğe dayandı!
Bir grup ganimetçi, soyguncu; yasadışı mülk satışından hiç rahatsız olmadı ama “İsrailliler geliyor” yaygarası koparmaya başladı…
Çünkü, İsrail veya başka ülkelerden gelen yatırımcıda ya da hırsızlık ortaklarında daha çok para vardı!
Onları bu ganimetten uzak tutmanın yolu, yaygara koparmaktı!
Kopardılar!
Sadece kendileri ganimeti yiyecekti!
-*-*-
Derken, bir avukatımız Roma’da İtalyan Polisi tarafından tutuklandı…
Kıbrıs Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı, “tutuklanmasını biz istedik, endişelensinler birazcık” dedi!
Ve şimdi planlar alt üst oluverdi!
-*-*-
Çok ciddi bir endişe başladı!
Neden?
Çünkü be arkadaşlar, üç aşağı beş yukarı, Kuzey Kıbrıs coğrafyasındaki “uluslararası hukuk veya iç hukuk çerçevesinde kabul gören tapulu mülklerin” en az yüzde 90’ı “hırsızlıktır”…
-*-*-
Bu yazdıklarım yalan mı?
Yalansa, Taşınmaz Mal Komisyonu’nu (TMK) neden kurdunuz?
-*-*-
Şimdi anladık mı Ersin Tatar ve saz arkadaşları ile Türkiye’yi yönetenlerin neden olası her çözüme karşı olduklarını?
Çünkü olası her çözüm, mülkiyet – toprak konularında çözümü gerektiriyor!
-*-*-
Efendim, iki bölgelilik veya taksim, Kıbrıs’ın her iki tarafında kabul görmüştür!
Doğrudur, buna katılıyorum ama KKTC tanınsa da; AB üyesi egemen ve bağımsız bir devlet olsa da; bir sonraki Dünya Kupası’na ev sahipliğini alsa da; mülkiyet sorunu; mülkiyet sorunudur!
Mülkiyet hakkı bireyseldir!
Ve tazminatla, takasla ya da iadeyle çözmediğiniz sürece, hep oradadır!
-*-*-
Şu anda ne mi olacak?
KKTC’nin egemen ve bağımsız bir devlet olarak kabulü mümkün değildir!
Önce bunu belirtelim…
-*-*-
KKTC, mevcut haliyle varlığını sürdürecek…
Rum mülklerini satanlar, alanlar, satışına – alımına ön ayak olanlar, yani avukatlar, yani inşaatçılar, yani emlakçılar; sadece Türkiye’ye tatile gidebilecekler!
Güney’deki alış veriş merkezlerine, McDonald’s gibi yerlere uğrayamayacaklar!
Çocuklar, anneleri, babaları ve kardeşleri de giderlerse tutuklanabilecek!
-*-*-
Ne mi yapmalıyız?
Kıbrıs sorununu çözmek zorundayız!
Verdiğimiz tüm vatandaşlıkların ve tapuların geçersiz olduğunu bilerek, yapılanlardan dolayı özür dilemeliyiz!
Herkese, özellikle Rum mülk sahiplerine çağrılar yayınlayarak, “gelin takas, iade ya da tazminatla çözelim” kampanyası başlatmalıyız!
-*-*-
Veya referanduma gidip; KKTC’yi Türkiye’nin bir ilçesi veya ili ilan etemliyiz!
(Dünya’dan çekinmiyorsak…)
-*-*-
Veya bilemediniz; en iyi yaptığımız işi yapıp; saldırmalı, öteki tarafı da almalıyız!
Tutulmuştur boya ve fırçalarını hazırlayalım lütfen!
Hazır Rusya ve İsrail falan…
Aynen öyle!
-*-*-
Mümkün mü?
Bence değil!
Ancak Allah korusun çılgın çok!
-*-*-
Kısacası, Kıbrıs’ta 1974 sonrası, adına ne derseniz deyin, “Türk, Türkiye, KTFD, KKTC siyasetleri tamamen çökmüştür!”
1957 – 58’de hayata geçirilen “İstirdat Projesi” gerçek bir fiyaskodur, çökmüştür…
Filmin sonuna gelmiş bulunmaktayız!
Eşek!
Eşek bir defa gittiği yolu asla unutmaz, bu yüzden değerli ve makbul kurban sayılan “develere kılavuzluk” yaparlar...
-*-*-
Eşek, bir mühendis gibi yokuşları matematiksel bir eğimle katederek, kısa mesafeleri de virajlar alarak çıkar.
-*-*-
Eşek, bir kere düştüğü çukura ikinci kez düşmediği gibi, bir kere bastığı bataklığa bir daha basmaz...
-*-*-
Eşek, sıpasını doğururken kimseden yardım almaz, bakımını ve eğitimini kendisi verir...
-*-*-
Eşek, kendine iyilik yapanı da, kötülük yapanı da asla unutmaz...
-*-*-
Eşeğin gözleri harikadır, yakından bakınca içinde kaybolursunuz... Bu yüzden bazı insanımsı yaratıklara eşek demek, eşeklere yapılmış hakaret olur...