<< Hatta bazı "sol" parti gençlik örgütlerine mensup bazı gençlerin Lefkoşa sokaklarında kendi deyişleriyle "gaco avına” çıktığını bile hatırlıyorum ben... Karşılıklı yaratılan bu durum, egemenlerin dayattığı yönetim şeklinin bir ürünüdür ve aslında bizler için çok zararlı olan bir durumdur.>>
Canan Onurer…
Annesi doğma büyüme İstanbullu, fakat köken olarak Karadenizli…
Babası ise Limasol-Piskobulu…
Annesi ile babası 1983 yılında İngiltere'den gelmiş Kuzey Kıbrıs’a…
Ailenin “Kıbrıslı” kısmı olan baba tarafından birinci derecede hiçbir akrabası Kıbrıs'ta yaşamıyor, hepsi İngiltere'de!
Uzun yıllardır gazetecilik ve televizyonculuktan tanınıyor Canan…
Kıbrıs Genç TV'de televizyon programcılığı, muhabirlik görevlerinde bulunmuş…
Şu anda haftalık yayınlanan Gelecek gazetesinde muhabirlik ve Radyo Mayıs'ta haftanın dört günü program yapıyor…
BASIN SEN'in de Genel Sekreteri…
Canan Onurer’e de Kıbrıs’ın kuzeyinde yaratılan “Kıbrıslı-Türkiyeli” çatışmasını ve “Kıbrıslı Türklerin yok olma kaygısını” sordum.
Canan, zaman zaman İstanbullu, kimi zaman da Limasollu pencereden, ama en çok da “sol” bakışı ile sorularımı yanıtladı:
İşte Canan Onurer ile yaptığım röportaj:
· Gacolar tepkisi sence ne ifade ediyor?
· Bu tepki ülkede bilinçli olarak yaratılan bir tepkidir. Aslında bizleri yönetenlerin bilerek ve isteyerek hayata geçirdiği ülkeye yapılan kontrolsüz nüfus akışı ve ucuz işgücünün Kıbrıslı Türklerin yerini alması istendi. Bunun için de Kıbrıslı-Türkiyeli ayrımı körüklendi. ‘Gacolar, ficalar, fellahlar’ tepkilerine karşı ‘tembeller, işe yaramazlar’ tepkileri karşı karşıya geldi. Çoğu kesim, hatta emekçilerin birliğinin, kardeşliğinin en başta savunucusu olması gereken bazı sol çevreler de bu durumu körükledi. Gerek ‘gençlerimizin ekmeklerini çalıyorlar’ gerekse ‘cahillik yapıyorlar’ söylemleri ile bu kavganın bir tarafı haline geldiler. Hatta bazı "sol" parti gençlik örgütlerine mensup bazı gençlerin Lefkoşa sokaklarında kendi deyişleriyle "gaco avına” çıktığını bile hatırlıyorum ben... Karşılıklı yaratılan bu durum, egemenlerin dayattığı yönetim şeklinin bir ürünüdür ve aslında bizler için çok zararlı olan bir durumdur. Birlikte emek veren, birlikte çalışan, birlikte sömürülen, birlikte ezilen, belki de birlikte greve giden farklı ülke ya da milliyetlerden insanların birbirine kırdırılmasından, ayrıştırılıp düşmanlaştırılmasından sadece ve sadece her milletten insanı sömürerek zenginleşen patron kesimi kazançlı çıkacaktır. İnsanlar sırf geldikleri ülke ya da kökenleri nedeniyle birbirine girerken ellerini keyifle ovuşturarak ‘yiyin birbirinizi, daha çok yiyin ki birlik olup da başıma bela açmayın’ diye pipolarını tüttüreceklerdir... Oysa ki Kıbrıs’ın kuzeyinde ve güneyinde yaşayan her milletten işçi ve emekçi aynı pis havayı solumaktadır...
Eğer ‘yok olmaktan’, ‘asimile olmaktan’, ‘çalışıp çalışıp bir hayat dahi kuramamaktan’ dolayı birilerine kızacak veya tepki koyacaksak, bunu; dini, dili, milliyeti ne olursa olsun burada çalışan emekçi, işçi, ezilen insanlara değil onları bu koşullara zorlayan ve bizleri de gün geçtikçe zorluğa iten sisteme yöneltmemiz gerekli. Israrla bir kez daha vurguluyorum, bu ülkede etnik ya da dinsel çatışmalarda ön saflarda birbiriyle çarpışacak olanlar, belki de aynı fabrikada, aynı işyerinde çalışan, aynı mahallede oturan işçi ve emekçiler olacaktır. Kimse bu oyunun parçası olmamak zorunda. Yakın tarihimizdeki sözde ‘Rum-Türk’ kavgasından kimlerin kazançlı çıkıp servetine servet kattığı, ülkemizi bu çatışmaları kullanarak ne hale getirdiği ortadayken ve en fenası bazı sol çevreler geçmişte yaşanan Rum-Türk olaylarına tepki gösterip halkların kardeşliği sloganını atarken, şimdi başat sorumlulardan olan TC Devletine tepki göstermek yerine Türkiyeli emekçileri düşman bellerse, buna akıl tutulması denmez de ne denir?
· Kıbrıslı Türklerin yok olma kaygısının altında yatan sebep nedir?
· Bazıları belki bu cevaba kızacak ama Kıbrıslı Türkler ne zaman var oldu? 2000'li yıllarda mı, yoksa 2004 referandumunda mı, veya 1974'te mi, veyahut 1960'ta mı? Var olmak ne demek? Biz Kıbrıslı Türklerin 1974 sonrası bizlere yaratılan ganimet düzeni mantalitesinden çıkıp, bireyselciliği bir kenara bırakıp uzun uzun düşünmemiz lazım. Bir topluluğun var olması veya yok olması ne demek? Var olunca ne yapar? Var oldu da ne yaptı? Eğer kastedilen ‘Türkiye'nin ada üzerindeki asimilasyon politikalarına karşı burada yaşayanlar kaygı duyuyor’ yaklaşımı ise bu bence farklı bir kaygı. Bu kaygının altında da kendi evinin efendisi olamamak ve eğer kısa zamanda toparlanamazsa bunu tamamen kaybetme kaygısı yatıyor. Bence yok olmanın göstergesi buradaki nüfusun Kıbrıslı değil de göçmenlerin çoğunluğunda olması değildir. Sizin adınıza 3-5 tane bürokratın kendi fikirleri çerçevesinde görüşme masasında olması ve sizi temsil etmemesidir yok olmak! On binlerce işsiz gencinizin gelecek kaygısı yaşamasıdır yok olmak! Ya da tek kaygısı kızını-oğlunu devlette işe sokma kaygısıdır yok olmak! Mantar gibi türeyen ilahiyat bölümleri ve fakülteleri ve mantalitesine karşı çıkmamaktır yok olmak! Okullarda öğretmen eksiklikleri, hademe eksiklikleri yaşanırken ve ilgili bakan hiçbir şey yapmazken gazetelerin öğretmenleri terörist gibi göstermeleridir yok olmak! Sizin adınıza başka ülkelerin karar vermesidir yok olmak! Kendi evinizde dilediğinizi yaşayamayıp, başkalarının biçtiği rollere göre hayat kurmak zorunda kalmaktır yok olmak... Sigortasız, sendikasız, üç kuruşa köle gibi çalışmak, evinize ölü gibi gidip, yılda 15 günlük izin için bütün sene çalışıp karşılığında da hiçbir şey elde edememektir yok olmak... Kıbrıs’ta namlu gölgeleri altında çocuklarınızın top oynaması, belki de yakın bir gelecekte top oynayacak bir alanın bile olmamasıdır yok olmak. Bağımsız, özgür, demokratik, sömürüsüz bir ülkede yaşayamamak ve üstüne üstlük bunun bilincine varıp bu temelde mücadele edememektir yok olmak.