Mart-Haziran döneminde oldukça uzun bir süre kapalı kalmayı başarabilirken, toplum olarak bu sefer kapalı kalmaya oldukça ciddi bir rezistans gösterdik.
Sanki geçen sene haftalar, aylar boyunca sokağa çıkmayan, markete dahi haftada bir defa giden insanlar farklı bir gezegenden gelmişler gibi…
Bu sefer ne olduysa bir türlü ‘kapanma’ konusunda belli bir kesim insan ikna olmadı. ‘Kısmi kapanma’ kararına da, sonrasında alınan ‘tam kapanma’ya da riayet etmeyenler az değildi.
Adını ‘bakkala gitmek’, ‘benzin almak’, ‘ilacım bitti’ diye koyanlar soluğu dışarıda aldı.
Ta ki pazara, yani düne karar…
Nasıl olduysa dün sokaklar, caddeler boştu.
Yollarda tek tük araba vardı. Az sayıda ‘tam kapanmadan habersiz’ yabancı insan sokağa çıkmıştı yine ama genelde sokağa çıkma yasağına ciddi bir uyum vardı.
Market ve bakkalların da kapalı olmasının bundan büyük etkisi oldu. Çünkü insanların –neredeyse- tek ekonomik aktivitesi bu… Gıda ve temizlik ürünleri ile akaryakıt dışında en son kim ne alışverişi yapabildi ki?
Para yok çünkü birçok insanda…
Olanlar da ne olacağı belirsiz Covid sürecinde daha tutumlu davranıyor sanırım.
* * *
Dünkü sessizlik, sükunet ve yasaklara uyum umut verdi. Zira bir gün öncesine kadar, yani ‘tam kapanma’nın uygulandığı cumartesi dahil insanlar sokaktaydı ve bu şekilde Corona virüsünün yayılımını engellemek kolay olmayacaktı.
Hala kolay değil, zira Aralık sonu ve Ocak’ta alınan ‘yanlış kararlar’ ve alınmayan ‘doğru kararlar’ nedeniyle virüs her yere yayılmış durumda. Vaka sayıları bazlı bilimsel simülasyonlar gerçekten kaygı verici. Grafikler vaka sayısı ve ölümler bakımından hala ‘peak noktası’na henüz ulaşmadığımızı, ama bu hızla şubat sonu ya da mart veya nisan aylarında o istenmeyen tabloyla karşılaşabileceğimizi söylüyor.
Kritik olan tek bir şey var, o da vaka sayısındaki hızın önünü kesmek. Bunun için de insan hareketlerini ve temasını olabildiğince azaltmak şart. Yoksa sağlık sistemi süratle çökebilir ve sonrası zaten felaket olur.
Ama vaka sayısını düşürmek de yetmez. Süratli biçimde aşılanma operasyonunu tamamlamak da lazım ki bu konuda önümüz açık değil. Zira aşı tedariki konusunda belirsizlikler var.
Bu noktada iş çevrelerinin ve iş insanın örgütlerinin bir ‘misyon’ üstlenme çabasında olduğunu ve bunu da hükümetten feyz alarak yaptıklarını anlıyoruz.
Devlet kontrolünde ve güvenilir aşı getirtilmesi koşuluyla elbette bu çaba her türlü desteği hak eder.
Yok eğer kontrolsüz ve güven vermeyen bir süreç yaşanırsa –ki sahte aşılar dünyada boy göstermeye başladı- kendi paramız ve elimizle toplumun başına yeni dertler açmış oluruz.
Diğer yandan bu yöntemle, yani bağış paralarla getirtilecek aşıların devlet tarafından saptanan sırayla yapılması lazımdır. Aksi halde bu iş ‘parası olanın sektörü aşılanır, gerisi de hava alır’ noktasına dönebilir.
Sağlık Bakanlığı ve hükümetin bu konuda net olması ve kamuoyuna da doğru bilgi vermesi elzemdir.
Bireysel ya da sektörel olsun ‘bir şey yapma’ hevesi ve motivasyonu önemlidir ama bunun bir ‘ortak bilimsel akıl’ çerçevesinde ve kamu yararı ile sosyal adalet prensiplerine uygun olması lazımdır.
Azınlık oldukları kadar kendi aralarında da uyumsuz oldukları bilinen üç parçalı koalisyon hükümetinden böylesine organize işler beklemek biraz fazla saflık olur. Düne kadar insanları ‘evde kalmaları’ konusunda ikna edemedikleri malum… Muhalefetin ve katkı koymak isteyenlerin de çağrılarını ellerinin tersiyle itiyorlar.
Neyse ki dünkü gibi insanlarımızın ezici çoğunluğu gösterdi ki, hükümete rağmen bazı şeyler olabiliyor.
Yeter ki toplum istesin…