Neriman CAHİT
Bu, ikiye bölünmüş, yırtılmış, yıpranmış coğrafyada, her şey kum tanecikleri gibi akıp giderken… Bir kum saatine değil, boşluğa aktıklarını fark ettim. Ve, “Bir şeyler yapmalıyım… Elimden ne gelirse…” diyerek… Yapabildiğimi – yani, ta başından, Şeher’e geldiğim günden (1945), yaşadığım tüm tanıklıkları yazmaya karar verdim… Çünkü,
Son dönemlerde daha da büyüyen bir korku ile sürekli kendi kendimi ‘sıkboğaz’ eder duruma geldim: “Ya bir gün, elimizdeki her şey de giderse… Ya, her şey de unutulursa…”
O yüzden, onu - Şeher’i – her şeyiyle, “Sekiz yaşından bu yana, yaşadığım, duyumsadığım ve sevdiğim gibi anlatacağım… Daha doğrusu: ‘Anlatmaya çalışacağım… Daha çok bir ‘İlişkiler Yumağı’ olarak…
Ve, Şeher’in – Lefkoşa’nın, sadece bir tek olmadığını, ‘benimkinin, sadece, bunlardan biri olduğunu’ unutmadan…
***
Benim için, ‘Şeher’den – Lefkoşa’dan’ söz açmak… ‘Yaşamdan’ söz açmak anlamına da geliyor…
Özellikle de, nerede duracağı artık tahmin de edilemeyen bir ‘yabancılaşmanın’ hüküm sürdüğü… Artarak süreceği tam anlamıyla belli olmuş bir dönemde…
***
İşte böyle Şeherim… Lefkoşam…
Bana yüreğini açarsan… Yardım edersen…
Seninle birlikte dolaşıp, seninle birlikte yazacağız… O her şeyden ürken “Küçük Kızın” yaşamı ve gözlemleriyle ‘Ortak Kültürümüzü…’
***
Aslında sen, benim ilk ve en büyük öğretmenimsin…
Uzun süredir yazmayı düşünüyordum: “Senin ve o ‘küçük kızın’ öyküsünü… Çünkü, bana – ‘ben’ olmayı… Bana, kendim olmayı öğrettin sen…
***
Yazma kararımı kesinleştirince, dün uzun bir süredir görmediğim: “Arabahmet Mahallesine” gittim ve uzun uzun dolaştım…
Tanrım, “Öğretmen Koleji’nin” bir yılını burada okuduğum bir mahallede ne kadar da çok anılarım varmış…
Özellikle de, son dönemlerde “Uzun bir röportaj yaptığım, ‘Dr. Fikret Bey’ sanki yanı başımda yürüdü durdu ve durmadan konuştu…
Veda ederken de içimi burkan bir cümle söyledi: “Kız, burası Arabahmet Mahallesi…
Hâlâ Ermenice rüyalar görür geceleri…”
***
Yüreğim ve beynim kan içinde kalmış… Ne kadar da zormuş ‘Bir yürek ve kentin’ öyküsünü yazmak…
Ama, ben ne dersem diyeyim… Beynim + yüreğim bu çalışmayı sürdürmek istiyor… Yayınlamasam da, kurtuluş yok… Sanırım yazacağım…
Liseyi bitirene dek hep duvarda çakılı dört numara gaz lambasında… Sınav zamanlarında tüm mahalle çocuklarıyla, ‘Sokağın elektrik lambası altında…’ öğretmenlik döneminde köylerde… Yine gaz lambası ışığında neler okumuş, neler yazmıştım ki…
Hem de…
Annemin sıkı disiplin ve yasaklarına karşın… Hiçbirini tanımadan…
Ve…
-------------------------------------------------------
NE ÇOK YALNIZLIK YAŞANIYOR BU KENTTE…
Sesin
Bir mavi kuş sürüsü
Ne çok mavi…
Ne çok aşk…
Başım kalaba, bu kuş sürüsü de
Nerden çıktı…
Gözlerimde mor korkular
Büyüyor…
Bütün şarkılar sustu
Gecenin tanıklığı başladığında…
-Bu şehir çoktandır
Aynı filmin oynadığı
Bir sinema şeridi…
Bir yasak aşk
Kendini temize çekti.
Sabaha karşı bir intiharda.
Ve… Her şey unutuldu…
Karışmasa şiirlerime bir kadının çığlığı
Bir yasak aşk kendini
Temize çek(me)se
Bir intiharda
Sevgi, öfkeye dönüşmese…
Ki… Sevgi öfkeye dönüşünce
Ne kalır elde…
Ve…
Ne çok birlikte
yalnızlıklar yaşanıyor
bu kentte…
N.C
Sevgili Dostlar… Hepinize yürekten mutlu bayramlar…
Ve, bayram tadında günler dileği…
Ve sevgiyle…