Ne demişti egemen ve eşit devletimizin görevden almaya yetkisinin olmadığı ithal müftü?
“İstendiğinde vereceksiniz!”…
Aynen böyle demişti!
-*-*-
Emin Çölaşan dün Sözcü’deki köşe yazısında 285 AKP milletvekilinden sadece 104’ünün 14 Mayıs’ta yeniden aday yapıldığını ve kadro dışı bırakılan 181 vekil içerisinde bir tek kişinin ses çıkarmadığını yazdı…
Çölaşan’a göre, AKP normal bir parti değil…
Çünkü normal bir parti olsa, bu vekiller veya en azından yarısı kıyameti koparırdı…
-*-*-
Çölaşan’a göre Tayyip Erdoğan, Türkiye’de, baskı ve otoriter bir rejim uygulamaya kalkışmış durumdadır.
Ve yine Çölaşan’a göre, baskı ve otoriter rejim, Erdoğan’ın kendi partisinde açıkça uygulanıyor…
-*-*-
Önümüzde çok açık bir UBP örneği var…
UBP’nin 8 bin üyesinin yüzde 60’tan fazlası Faiz Sucuoğlu’nu genel başkanlığa getirdi…
Hem de iki kez…
Ve AKP ya da Türkiye’deki iktidar, aynı kişiyi iki kez “görevden aldı”…
Apaçık!
Gözümüzün içine baka baka!
Bir tek UBP’li, hatta bizzat Faiz beyin kendisi “gık” bile demedi!
-*-*-
KKTC Cumhurbaşkanı’na, Meclis’teki koalisyon çoğunluğuna veya hükümetine ya da KKTC Devleti’ne bakın!
Kuklacılık!
Kukla oyunu!
Hep kukla!
Aynı otoriter rejim!
Aynı baskı!
-*-*-
Müftü ne demişti?
“İstendi mi vereceksiniz!”…
İstendi, veriyorlar!
Olay bu kadar basittir…
-*-*-
Ve bu iğrençliğe, bu baskıya, bu faşizme, bu işgal ahlaksızlığına kaşrı çıkmak Rumculuksa, ben Rum’um canlarım benim!
Bu şekilde yaşamak “Kahraman Türk olmaksa, size kalsın!”…
İstiyorlar, verin!
Günaha girmeyin!
-*-*-
Sadece merak ettiğim şudur: Sizin çocuğunuz – torununuz yok mu?
Çocuklarınıza bu konuyu nasıl anlatıyorsunuz?
“Bak babacığım, bak anneciğim, bak dedeciğim, bak anneanneciğim, bak babaanneciğim, bak nineciğim, bizi korkutuyorlar, bir miktar da ödüyorlar, koltuğumuzu garantiliyorlar, biz de sizin geleceğinizle birlikte, her şeyi satıyoruz…”
-*-*-
Ve bu esnada dramatik bir müzik girer devreye…
Ve çocuk sorar: Namus, vatan, ahlak, dürüstlük nerede?
Ve cevap veremez iktidarın iktidarsız – kukla, istendiğinde veren vekilleri…
-*-*-
Bu yazdıklarım çok mu ayıp?
Hade be o yanı!
Memleketi satıyorsunuz, memleketi yiyorlar - yutuyorlar görmemezlikten geliyorsunuz, ben yazınca mı ayıp aklınıza geliyor?
Bu iş böyle olmayacak!
“Bu düzen böyle mi gidecek?” diye soruyordu Timur Selçuk!
Ve aynı şarkıda, “7 nüfuslu haneye üç buçuk tayin mi yetecek?” diye bir başka soru ekliyordu…
-*-*-
Durumumuz bu!
Bu düzen böyle gitmemeli!
Bu iş böyle olmayacak!
-*-*-
Her açıdan kokuşmuşluk, çökmüşlük söz konusu!
-*-*-
Sokağa dökülmek lazım!
Doğru!
Ama kim dökülecek?
Bu soru da doğru!
-*-*-
AKSA ile ilgili yasa değişiklik önerisi haftaya Pazartesi Meclis’te onaylanacak ve en geç bir hafta sonra unutulacak!
Müftü gibi, külliye gibi!
Tüm yalanlar, tüm propagandalar, tüm rüşvetler, tüm ahlaksız ilişkiler gibi!
-*-*-
Sokağa inmek mümkün değil!
Silahlı devrim mi?
Şakası bile imkansız!
-*-*-
Peki ne yapmak lazım?
Dünya’dan örnekleri var; mesela Gandi’nin yaptığı yapılabilir mi?
Bilemedim!
-*-*-
Başka örnekleri de var; mesela herkes büyük abdestini bir naylona yapacak ve götürüp başbakanlık ya da cumhurbaşkanlığı gancellilerine asacak…
-*-*-
Ne bileyim, her akşam cumhurbaşkanının ve başbakanın evinin önünde ya da Büyükelçi’nin kaldığı mekanın hemen dibinde, sabaha kadar müzik çalıp - dans edilecek…
-*-*-
Bayrak eylemi var aklımda…
Her Cuma, çamaşır günü düzenlenecek ve o gün, KKTC Bayrakları çitilenerek yıkanacak!
Belki temizlenir diye!
-*-*-
En az 5 bin kişi toplanacak ve ellerinde tencere – tavalarla maliye bakanlığı binasına girilecek…
Tüm koridorlar işgal edilecek…
En az bir hafta bakanlık çalıştırılmayacak ve sürekli tencere tava gürültüsü çıkarılacak!
-*-*-
Tatar’a potin fırlatılacak!
Bir Orta Doğu protestosu geleneğidir bu ama potine da günah yani!
Tatar’a potin atmışsınız – atmamışsınız ne yazar!
-*-*-
Herkes iş yerine plaj kıyafetleri ile gidecek… Özellikle devlet çalışanları…
-*-*-
Meclis ve Büyükelçilik önüne en az 10 bin kişi taşınacak ve bu 10 bin kişi hiç eksilmeden günlerce orada kalacak…
“Ölümü çiğnemezseniz, buradan geçemezsiniz” denilecek… Gürcistan’da yapılmıştı buna benzer bir eylem… Ve başarılı da olmuştu…
-*-*-
Eylemler barışçıl olacak…
Şiddet yok!
Yakma, yıkma, yağma yok!
Ateş yok…
Müzik var, dans var, çantada “mok” var!
-*-*-
Kısacası, herkes düşünsün…
Böyle ne bileyim bir 49 sene daha düşünelim…
Bakalım daha neler yapabiliriz…
Mesela, Londra’nın Kuzey’inde, Alexandra Palace’ta bir festivalcik de düzenleyebiliriz beş on yıl sonra!
Ya da Limasol’da sessiz bir yürüyüş!
Çünkü, bir şeyler yapmazsak, buralarda kalamayacağımız nettir!
Bu iş böyle olmuyor ve olmayacak bu da gayet açıktır!
KKTC’de sevinç çeşitleri!
Çeşmeden su içme sevinci: Be gardaş, bir alet dagdım çeşmeye, suyu temizler ve içerik…
Elektrik geldi sevinci: 19 saatlik kesinti sonrası elektriğin geldiği anda yaşanan toplumsal sevinç
Rüşvet cinsi sevinci: Allah’a çok şükür, KKTC Kolombiya değil! Bizde rüşvet parayla, makam koltuğuyla; Kolombiya’da siyasilere kokainle de rüşvet ödeniyormuş!
UBP’li sevinci: AKSA ile daha önce CTP de anlaşma imzalamıştı!