“Bu yaptığınız sonuç verse bile burada açacağınız yarayı tamir etmek hiç kolay olmayacaktır.”
Bu sözler, 4’üncü Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya ait.
Akıncı, bu ifadeleri, dönemin TC Elçisi Ali Murat Başçeri’ye sarf etmişti…
Ne zaman?
O kara süreçte…
Hani, demokrasiye en ağır darbenin vurulduğu, hiçbir şeyin bir daha eskisi gibi olmadığı, müdahaleler serisinin yaşandığı; Ekim 2020 Cumhurbaşkanı seçimlerine giden süreçte…
Bu ‘darbeyi’ Kıbrıs Türk toplumunun son seçilmiş lideri Mustafa Akıncı ile birlikte o süreçte müdahaleye maruz kalan isimlerin bir kısmı, “Müdahale ve Usulsüzlükleri Raporluyoruz Çalışma Grubu”na anlatmış, tarihe geçirmişti…
Mine Yücel, Abdullah Korkmazhan, Orhan Erönen, Mine Atlı ve Derya Beyatlı tarafından hazırlanıp, Tacan Reynar tarafından rapor haline getirilen araştırmaya, şuraya tıklayarak ulaşabilirsiniz…
Yayınlandığı dönem çok fazla ses getiren bu raporu, günün sonunda, toplumsal belleğimizin bilinç dışındaki çöplüğüne atmayı bir şekilde başardık. Şimdilerde de etkilerini yaşıyoruz…
Konudan sapmayalım.
Bana göre “tarihi” olan, en başta aktardığım bu sözleri, Elçi Başçeri’nin Ersin Tatar muhalifi 7 UBP Milletvekilini, askerin kullanımındaki Beyaz Ev’e çağırıp, “Türkiye’nin bekası söz konusu” diyerek, Tatar’a destek vermeleri yönünde telkinde bulunmasının hemen ardından sarf etmişti.
Toplantıya, Akıncı'nın aktardığına göre, Elçinin yanı sıra; MİT'in Kıbrıs'taki sorumlusu ve dönemin Kolordu Komutanı da katılmıştı...
Beyaz Ev’deki o toplantının ardından Elçiyi makamına çağıran Akıncı'nın müdahalelere yönelik tepkisi, şu sözlerle karşılanmıştı:
"Siz federasyon istiyorsunuz, Türklükle ilgili olarak da siz ayrı bir kimlik peşindesiniz, Kıbrıslı Türk kimliğinin peşindesiniz,Türkiye bütün kurumlarıyla burada değişim olmasını istiyor."
Müdahaleyle devrilen Akıncı'nın suçu, "federal bir çözüm" istenciydi...
Bunu zaten, Crans Montana sürecinin ardından, önce Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ardından TC Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın açıklamalarından da anlamak mümkündü...
Gazeteci Ali Kişmir, Beyaz Ev'de yaşanan bu skandal görüşmeyi, kendi üslubuyla kaleme aldı ve görüşünü sosyal medya hesabından paylaştı.
Kişmir, yorumunun başlığında, Beyaz Ev'i gece kulübune benzetti...
Ancak içerik, Kıbrıs Türk demokrasisine yönelik tecavüzü resmediyordu.
Asker, bu tecavüz için Beyaz Ev'i kullananlara değil; süreci ifşa edene dava açtı.
Asker, Beyaz Ev'in manevi şahsiyetini tahkir ve tezyif edenlere değil, buna tepki gösterenin hapse girmesini istedi...
Kişmir hakkında, "Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nın manevi şahsiyetini tahkir ve tezyif” suçlaması ve 10 yıl hapis istemiyle dava açıldı.
Malum, güvenliğimiz Türkiye'ye bağlı. Bu davanın, sadece askerin talebiyle açıldığını ve ısrarla sürdürüldüğünü düşünenlerden değilim.
Peki bu dava neden?
Bir grubu ürkütmek mi?
Peki hangi grup?
Federal Kıbrıs'ı savunanlar mı?
Gazeteciler mi?
Aydınlar mı?
Sosyal medyada muhalif şeyler yazanlar mı?
Sanırım, (Z) Hepsi.
Bu dava, Kıbrıs Türk toplumunun demokrasi ve ifade özgürlüğü tarihini barındıran kalınca dosyaya işlenecek.
Bu dosyaya başka neler işlenecek biliyor musunuz?
Bu davayla ilgili deniz ötesinden gelen talep üzerine istifa değil, ısrar edenler...
Tanık olarak o kürsüye çıkıp, bir gazetecinin yargılanmasına destek verecek olan şahıslar...
Bu dayanışmaya, "finansörüm sonra ne der" diyerek destek vermeyen gazeteciler...
Bugün saat 10.00'da, Lefkoşa Kaza Mahkemesi önündeyim. Ali Kişmir yalnız değildir...