İstifa etmeyeceksen etme  ama en az 3 ay tatile çık!

Serhat İncirli

Aylardır, “federasyoncu hainler”, “Rumcular” diye kendi vatandaşlarına hakaret eden annem miydi?
Hayır!
Peki kimdi?

-*-*-

“C’mon Ers”ten tutun, “yasa tanımayın, dilediğiniz inşaatı yapın” gafına kadar, abuk sabuk ve bağıra çağıra konuşmalar yapan kimdi?
“Çakardım, hala çakıyorum” açıklaması kime ait?
Kafa golü atmak anlamında!

-*-*-

Daha geçen gün televizyona çıkıp, “duymayan da kalmışsa duysun” dercesine, “Bana ‘namussuz’, ‘şerefsiz’ , ‘soytarı’, ‘ahlaksız’, ‘geri zekalı’ diyorlar” şeklinde açıkça konuşan kimdi?

-*-*-

Sinirlerinin bozulduğu el kol hareketlerinden, yüzündeki mimiklerden çok kolay anlaşılıyor.
Gergin olduğu apaçık ortada!
Ve ülkede yaşayan herkes ama herkes, kendisini kesinlikle ciddiye almıyor.

-*-*-

Ana muhalefet liderine, garip garip demeçler ve sanki kick boksçuymuş gibi ifadelerle, “haddini bildiririm” şeklinde komik ve salakça açıklamalar yapan da ne acıdır ki kendisi değil mi?

-*-*-

Yanında çalışan ve adını daha önce hiç işitmediğim danışmanlarından bir tanesi bana yazmış ve özetle demiş ki; “… Tatar paranı öderse seni geri alabilir”…
Yani diyor ki, “Serhat para almazsa çalışmaz!”…
Vay satılmış Serhat vay!

-*-*-

Eğer kendisi hep gönüllü çalışıyorsa, vallahi bizim evin lağım kuyusu temizleme istiyor, yardımcı olsun!

-*-*-

Maaşımı almazsam çalışmadığımı, bugüne kadar yanlarında çalıştığım dört veya beş patronum çok iyi bilir… Ve bundan da gocunmam; “iş yapacaksam”, “emek harcıyorsam”, kesinlikle paramı isterim ve bütün kavgam da zaten odur!

-*-*-

Bu arada haddime değil eminim ama tavsiyemdir; daha fazla düşmesin diye, daha fazla rezil olmasın diye, en az 3 ay tatile çıksın… 
Tek bir açıklama yapmasın, tek bir saçma fotoğraf paylaşmasın… 
Allah’a şükür hava koşulları nedeniyle Toroslar bir ayı aşkın süredir görünmüyor; öyle düşünsün, köpeciğini de boğazından sıkarak yanına çekmeye çalışmasın, günahtır hayvancığa da!

-*-*-

Ayrıca Tatar’ın üç ay tatile çıkması demek; vergi mükelleflerinin parasıyla iki hatta bazen üç veya dört araç, 20 kişiyle en az 30 düğün, 30 cenazeye gitmemiş ve ciddi tasarruf sağlamış demektir!

-*-*-

Tabii asıl mesleği olan muhasebecilik açısından bakacak olursak; buradan şu sonuç da çıkabilir; Tatar’ın varlığı siyasi veya ekonomik açıdan bu ülkeye hiçbir fayda sağlamamıştır… Adamın bu ülkeye aşırı masraf ve zarardan başka hiçbir şeyi yok!!!
Gerçekten dinlenmeli…
Yani lütfen sevgili Türkiyeli üç memur arkadaş; siz olsun anlayın ve kendisine “sus artık, yeter, batıyorsun, batırıyorsun” deyiverin… 


Salya ve sümük açıklamalar!

30 seneyi çoktan aştı, her gün yazıyorum…
Ve kesinlikle bazen yazılarımda çok ciddi imla hataları vardır…
Genç arkadaşlara veya gazetecilik öğrencilerine tavsiyemdir; her yazdıkları haber ya da yorumu, en az 3 kez okusunlar…

-*-*-

Bazen “ikinci kez okumam”; apar topar yazıp gönderirim…
Ertesi gün gazetede kendi hatamı bulup, kendi kendime kızarım, ya da dalga geçerim…

-*-*-

Yazı yazmaya ve hatta kitap okumaya çok küçük yaşta başladım…
İlk okul son sınftayken bir kompozisyon yarışmasında ülke çağında ilk 12 öğrenci içerisine girmiştim…
Ödülümü de Sayın Aydın Denktaş’tan almıştım…

-*-*-

O yarışmada birinci gelen kişi, Özker Özgür’ün kızı Münevver’di… 
Hem Aydın Denktaş’ı, hem Özker hocamızı saygıyla anmak istiyorum… 

-*-*-

Hazır aklıma gelmişken bir anımı da paylaşmak istiyorum…
1974 savaşında babam ve en küçük dayım esir alınmıştı…
Onların serbest bırakılmaları veya Rum esirlerle takas edilmeleri için, her gün Gaziveren’den Lefkoşa’ya gelir ve geri dönerdik…
Şu anda Gaziveren – Lefkoşa arası yol mesafesi en fazla 30 dakika… 
Çift şeritli yol bu mesafeyi 20 dakikaya kadar düşürebiliyor… 
Neyse, hızlı sürmeyin e mi!

-*-*-

Devam edelim…
O günlerde Gaziveren’den Lefkoşa’ya giden tek yol, Güzelyurt, Kalkanlı, Çamlıbel, Geçitköy, Lapta, Alsancak, Girne, Boğaz, Lefkoşa üzerinden…
Çünkü şimdiki Güzelyurt – Lefkoşa yolu yoktu o zaman. 
Eski Güzelyurt – Lefkoşa yolunun yarısı da Rum kontrolündeydi.

-*-*-

Lefkoşa’ya gelir, bugün Tatar’ın sığmadığı ve yenisini istediği koskocaman sarayın bahçesine toplanır, bir kenara oturur, Denktaş beyin çıkıp bize bir şeyler söylemesini, müjdesini beklerdik.
Ve Aydın hanım, herkese, ama herkese, çay ikram ederdi, bisküvi dağıtırdı. 
Evet, kendisi…
Ne güzel bir kadındı…

-*-*-

Haaa kompozisyon yarışmasındaki ödülü Aydın hanımın elinden aldığım yıl, savaşın 4 veya 5 yıl sonrasıydı…
Aynı kadını karşımda görmek, çok heyecan vericiydi…

-*-*-

Sahi, neden anlatıyorum bütün bunları?
Pek alakası var yok bilemedim ama neden anlattığımı söyleyeyim; 8 Haziran günü Meclis Başkanı Zorlu Töre’nin yaptığı bir yazılı açıklamada şu cümleye rastladım:
“… Her zaman hukukun üstünlüğüne inanan bir kişi olmak ile yaşanan bu olayın vicdanlarımızı derinden yaralandığını da belirtmek isterim.”
Bir öğrencinin, bir yazarın değil bu hata; ülkenin en saygın olması gereken kurumunun başkanındır… 
“… bir kişi olmak ile yaşanan bu olayın vicdanlarımızı derinden yaralandığını da belirtmek isterim” mi?
Otur oğlum, sıfır!

-*-*-

Aynı açıklamada, şu ifade de yer alıyor: “… Bir kamu kuruluşu olan BRT’in…”
Sahi, “BRT’in” ne demek?

-*-*-

Ve yine aynı yazılı açıklamada, bir de şu ifade var:
“… Büyük bir üzüntü ve endişe ile takip ettiğimiz bu hadisenin bir an önce son bulması ve Sayın Özkurt’un yeniden özgürlüğüne kavuşması en büyük temennimizdir.”

-*-*-

Yargının verdiği karara, Meclis Başkanı üzülmüş!
Bir an önce son bulmasını istiyor!
Edebiyat açısından bakarsanız, “salya”, “demokratik hukuk devleti” açısından bakarsanız, sümük!