Kıbrıs müzakereleri Pazartesi günü İsviçre’nin Mont Pelerin kasabasına taşındı. Liderler, müzakereciler, iki tarafın müzakere heyetleri, iki tarafın müzakere mutfağı, iki tarafın ve ilgili ülkelerin medya mensupları İsviçre’de kampa girdi.
Müzakereler 4 gündür devam ediyor. İki taraf arasında sıkı pazarlık yapılıyor. Çünkü artık al-ver aşamasındayız. Benim bu yazıyı kaleme aldığım dün akşam saatlerinde henüz net bir açıklama yoktu. Sadece önceki gece sözcülerin yaptığı açıklama vardı. İki sözcü ayrı ayrı yaptıkları açıklamada özetle “işlerin iyi gittiğini, henüz sonuca ulaşılamadığını, toprak kriterlerinin görüşüldüğünü, bu konuda iki müzakerecinin ayrı çalışarak ortak bir metin oluşturduğunu, bunun önceki metinler gibi ‘siyah, kırmızı ve mavi’ kalemle yazıldığını, ancak henüz ‘siyah’ kalemle yazılan herhangi bir şey olmadığını” anlattılar.
Dün en kritik gündü. Liderler söz konusu ortak metindeki kırmızı ve mavi kalemle yazılanların çoğunu siyah kalemle yazmaya çalıştılar. Dediğim gibi müzakerelerin akşam seansı henüz tamamlanmadı. Bu nedenle ne aşamaya gelindiğini bilmiyorum.
Buna rağmen müzakerelerin bugün de aynı konuda devam edeceğini düşünüyorum. Sanırım bugün son nokta konulana kadar müzakereler non stop devam edecek.
* * *
Bu arada KKTC Başbakanı Hüseyin Özgürgün’ün İstanbul’dan yaptığı açıklamalar da bizim başbakanımızın neyin peşinde olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
Fuar alanında ayaküstü, ya da arabada oturarak 5 dk. görüştüğü Erdoğan’ın kendisine söylediklerini sanki Erdoğan’ın sözcüsü imiş gibi basına açıkladı. Özgürgün, Erdoğan’ın kendisine “Ben Kıbrıs’a geldiğim zaman Güzelyurt verilmez demiştim, demek ki verilmez” dediğini anlattı. Ayrıca “Toprağın %30 olması gerektiğini, güvenlik ve garantileri de görüşmeyeceğini, ama toprakta anlaşılırsa görüşebileceğini” söylediğini aktardı.
Söyleyen TC Cumhurbaşkanı.
Basına aktaran KKTC Başbakanı.
Erdoğan eğer bu konuda açıklama yapmak isterse kendi yapamaz mıydı? Elbette yapardı. Demek ki KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı’yı ve müzakere heyetini zora sokmamak için bu konuda herhangi bir açıklama yapmadı. Bu konudaki düşüncelerini özel görüşmede Özgürgün’e söyledi.
Ama “mühim bir şey yakaladığını zanneden bizim sayın başbakanımız” bunları hemen basına aktardı. Çünkü amacı müzakere heyetini zora sokmaktır. Hatırlarsanız İsviçre öncesi Akıncı’nın talep ettiği bürokratlara İsviçre’ye gitme izni vermeyerek kısa süreli bir kriz de yaratmıştı.
Kişinin fikri ne ise zikri de oymuş. Hüseyin beyin de fikri çözümsüzlük olduğundan müzakereleri sabote etmekten çekinmiyor.
Ama kırdığı pot basit bir acemilik değil. Tam tersine bugün hedeflenen olmaz da süreç çökerse bu açıklamalara dayanarak “suçlu sandalyesine yine Türkiye ve Erdoğan oturtulacak”. Hüseyin bey bu konuda Rum tarafının eline önemli bir koz vermiş oldu. Umarım herşey istediğimiz gibi gider ve bugün gün sonunda 5’li, ya da çoklu konferans tarihi belirlenmiş olur.
Artık geri dönüş yok.
Son bir not. Geçen hafta Kıbrıs sorunu yazmaya ara vermiştim ve ABD seçimlerini yazmıştım. Trump’ın kazanacağını öngörerek “Tanrı Amerika’yı da dünyayı da korusun” demiştim.
Korumadı. Amerikan halkı kumar oynadı ve Trump’ı seçti. ABD’yi seçilmiş başkanlar değil, “Derin Devlet” yönetir iddiasında olanlara şimdiden acele karar vermemelerini söylemek istiyorum. Biraz sabırlı olsunlar Trump’ın görevi devralacağı 20 Ocak 2017 sonrasını beklesinler. Ama unutmasınlar Irak’a ilk müdahale baba Bush zamanında yapıldı. İkincisini ve daha büyüğü ondan 8 yıl sonra iktidara gelen oğul Bush yaptı. Irak’tan asker çekme kararını da Obama aldı.
Dünya yeni bir dönem giriyor. İngilizlerin Brexit kararından sonra, Amerikalıların dünyaya armağanı Trump oldu. Bu iki kararın sonuçları ise çok daha vahim olacak diye düşünüyorum. İzleyeceğiz.