Umutlandıran gelişmeler var mı?
Hangi konuda umutlanmak?
Tabii ki Kıbrıs sorununun çözümü konusunda!
-*-*-
Peki nasıl bir çözüm?
Kesinlikle BM parametreleri doğrultusunda, bugüne kadar neredeyse sonuna gelinen iki bölgeli, iki toplumlu, iki toplumun siyasi eşitliğine dayalı federal bir çözüm…
-*-*-
Ama nasıl olur?
Erdoğan daha geçen gün, “KKTC’nin egemen eşitliğini tanısınlar” şartını koşmadı mı?
Formül bulunur!
Annan Planı’ndaki çözümde de bir şekilde “egemen eşitlik” vardı; 2014 Mart’ındaki Eroğlu – Anastasiadis uzlaşısında da var; Crans Montana’da kopan müzakerelerde de…
O iş kolay!
Egemen eşit iki taraf, iki devletçik ve tabii ki tek vatandaşlık, tek uluslararası temsiliyet, tek kimlik...
-*-*-
Peki Ersin Tatar?
Şaka mısınız?
O’nu ciddiye alan mı var?
Kaldı ki, Tatar ve ahbapları, “haydi bakalım, hep birlikte Allah’ın da izniyle AKEL üyesi oluyorsunuz” diye bir Anavatan mesajı gelse, 31 saniyede hepsi AKEL’e üye bile olurlar!
Onur, irade, gurur, duruş mu gördünüz bugüne kadar bunlarda?
-*-*-
Umutlandıran gelişmeler nelerdir peki?
Birincisi, Türkiye Dışişleri yeni Bakanı Hakan Fidan’dan beklenen duruş…
Tıpkı, Mehmet Şimşek'in “faizin yükseltilmesi” tavrı gibi, Hakan Fidan’ın da “komşularla sıfır sorun” siyasetine geri döneceği söyleniyor…
-*-*-
Fidan’ın özellikle Kürt sorununun çözümü konusunda, çok etkili Kürt siyasilerle de yakınlığı olduğu tahmin ediliyor…
Hatta tahmin ötesinde değerlendirmeler var...
-*-*-
Biliyorsunuz, Kıbrıs Cumhuriyeti açık tavrını en üst seviyede dile getirdi…
Cumhurbaşkanı Hristodulidis, hem BM Genel Sekreteri’ne, hem AB’deki üst düzeye, “Crans Montana’da kalınan yerden devam…” mesajlarını gönderdi…
-*-*-
Dışişleri Bakanı Constantinos Kombos geçtiğimiz Cuma günü İngiliz mevkidaşı James Cleverly ile Londra'da görüştü...
Kombos, Lefkoşa'nın Londra'nın Kıbrıs sorunuyla ilgili müzakerelerin yeniden başlamasının önünü açabilecek baskılar uygulamasını beklediğini söyledi...
Aynı baskıyı, Hristodulidis de AB’den istemişti...
-*-*-
Türkiye, “sıfır sorun”a dönüş yolundaysa; AB ile ilişkilerini hem daha geniş kapsamlı bir gümrük birliğine hem de ileriye taşımak hedefindeyse; İngiltere, AB, BM, Amerika da bunu istiyorsa, Ersin Tatar’a bugüne kadar yaptığı gibi, ya masaya oturup talimatları uygulamak ya da Bellapais tepelerine veya Londra’ya geri dönüp ağzını ayaza açmak düşecektir...
Kötü senaryo: Türkiye asla çözüm istemez!
Öteki yazımızda çözüm adına iyi bir senaryodan veya umutlu bir beklentiden bahsettik…
Bu yazıda ise “kötü senaryo”dan bahsetmek lazım…
Nedir kötü olan senaryo?
Türkiye’nin Kıbrıs sorununun çözümünü asla istemeyeceği bakışıdır!
Veya şöyle söyleyelim; Türkiye’nin Dünya ve Kıbrıs Rum tarafınca da kabul edilebilecek bir çözüme, tabiri caizse “anasının nikahı” seviyesinde taleplerle gelip, olan biten masaları bertaraf edebileceğidir!
-*-*-
Türkiye neden Kıbrıs’ta bir çözüme karşıdır?
Ve neden, çözüm istermiş gibi yapıp, imkansızı talep etmektedir?
-*-*-
Olası bir çözümde Türkiye Kıbrıs’ın en azından yarısı üzerindeki mutlak hakimiyetini, askeri avantajını, bir şekilde var olan dayılanma prestijini yitirir…
Bu, şu andaki manevi şartlarda, Kıbrıs Adası’na “Osmanlı – Türk toprağı, bizim mülk” kafasıyla bakan Orta Anadolulu AKP ve Erdoğan müridi seçmeni rahatsız eder!
-*-*-
İkincisi, elbette Türkiye’nin de beğenseniz veya beğenmeseniz, stratejik, jeo stratejik, maddi, manevi, gazla, petrolle alakalı çıkarları söz konusudur…
Sahte devlet bile olsa, KKTC üzerinden, kıta sahanlığı hatta münhasır ekonomik bölge avantajı elde etmektedir…
Bunu da sık sık tehdit ve şantaj unsuru olarak kullanabilmektedir…
Kıbrıs Cumhuriyeti’ne ait bazı parsellerdeki doğal gaz çıkarma çabalarını tehdit etmesi, bu hak iddialarıyla bağlantılıdır ve olası bir çözüm, bu hoyrat hakkı elinden alabilir…
-*-*-
Olası bir çözüm, bir çok konuda ciddi büyüklükte tazminatı gündeme getirebilir…
Kıbrıs’ın nüfus yapısını kasıtlı olarak değiştirmekten tutun, Kıbrıs’ın 10 bin yıllık tarihi ve kültürel mirasının ganimetlenmesi nedeniyle ödenmesi gerekecek tazminat miktarı, milyar milyar milyar dolarları bulabilir…
-*-*-
En başta da belirttiğimiz gibi, “milliyetçi kafa yapısı”, olası bir federal çözümü, “taviz” olarak değerlendirebilir…
Tayyip Erdoğan’ın bir kez daha aday olma gibi bir hakkı yok ama bu konuda kesin konuşmamak lazım…
Erdoğan milliyetçi ve “yanlış ve hamasi bilgiyle dolu” kitleyi üzme riskini almak istemeyebilir...
-*-*-
Haaaa şunu da sakın göz ardı etmeyin; Türkiye Kıbrıs’ta sadece federal çözüm modelini değil; Ersin Tatar’ın tek bildiği “KKTC’nin egemen eşit bağımsız bir devlet olarak tanınması” modelini de asla desteklemez...
Bu tezi, sadece çözümsüzlüğün devamı maksadıyla savunduğu, su götürmez bir gerçektir…
Çünkü Türkiye’yi yönetenler, Türk Dışişleri kadrosu çok iyi bilmektedir ki; “Türkiye Cumhuriyeti kadar, Kıbrıs Cumhuriyeti de bölünmez bir bütündür…
Bölünebilmesi, karşılıklı kabule bağlıdır!
Yani, Kıbrıs’ta Rum toplumunun, “tamamdır, bölünebiliriz” demesi gerekmektedir…
Ancaaaaak, Rumlar bunu söylese bile, Türkiye yine karşı çıkacaktır!
Çünkü, kendi bölünmesi olasılığına emsal teşkil edebilecek bir bölünmeyi asla destekleyemez…
-*-*-
Kaldı ki; Türkiye’de mafya ve devlet mafyası, Kuzey Kıbrıs’a çökmüş durumdadır…
Her türlü yolsuzluk, usulsüzlük, yatırımlardan nemalanmalar, doğrudan akaryakıt alımları gibi rüşvet ve kara para kokan işler yapılmaktadır…
Cinayet şlenebilmektedir...
Mevcut yönetimle ilişkilerin bu kadar seviyesiz bir hal almasının sebebi de bu maddi kazanımların bir şekilde kırışılıyor olmasıdır…
-*-*-
Bu kirli ilişkiler nedeniyle bilgisiz, ilgisiz siyasileri ya göbekten ya da cepten bağladılar…
Kimisine makam, kimisine başka şeyler kazandırıyorlar, göz yumuyorlar…
-*-*-
Aslında Türkiye’nin aydınlık geleceği, Avrupalı geleceği, çağdaş geleceği için Kıbrıs sorununun çözümü elzemdir, kaçınılmazdır falan yani ama görüntü de anlattığım gibidir...
-*-*-
Peki sonuç?
Biri “iyi”, biri “kötü” iki senaryo söz konusu...
İyi senaryoya göre, Kıbrıs’ta federal çözümün Türkiye’ye de kazandıracağı savunulyor...
Kötü senaryoya göre ise mevcut çökmüş, kokuşmuş, tuzun dahi koktuğu sistemden nemalananlar, iyi senaryoyu, medya kontrolüyle birlikte sürekli karalayabiliyor.
Birlikte izliyoruz...
Ve fotoğraf altı olarak, kısaca, Rum tarafındaki “Kıbrıs müzakereleri” pozisyonuna bir bakalım… Konuştuğumuz veya okuduğumuz tüm yorumlarda, “enerji” paylaşımının yani doğal gazla alakalı bir gelişmenin, Kıbrıs sorununu çözebileceği belirtiliyor… Yani, Türkiye, mesela doğal gazın nakli konusunda sorumluluk alabilir ve parasını kazanır, Kıbrıs sorununun çözümüne de engel olmaz… Ama bu konuda da Başkan Hristodulidis’in ortağı olan EDEK ve DİKO hatta onların da ötesinde ELAM gibi “çözüm karşıtları” ya da Güney’deki Ersin’ler, Tahsin’ler söz konusu… Kısacası, enerjinin müzakereleri başlatıp çözebileceği ve Türk tarafını müzakere masasına getirebileceği kabul ediliyor... Ancak bu, Hristodulidis’in, Kilise, ELAM, DİKO ve EDEK gibi “açık ya da gizli müttefiklerini” üzme korkusu içeriyor... Hristodulidis de konuya hesaplı bir şekilde bakıp, şimdilik bunu konuşmuyor... İşte bu noktada Dünya devleri müdahale ettip “anlaştırır, paylaştırır” mı? Bunu da izliyoruz... (Fotoğrafta, Hristodulidis, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve BM Genel Sekreteri António Guterres ile görülüyor... Ersin Tatar’ın böyle bir fotoğrafı hiç yok... Ama Hristodulidis’in de Bolu’da gazilerle çekilmiş fotoğrafı yok!)