İYİLİĞİN  YANITI

Neşe Yaşın

Dudak uçuklatan haksızlıklar, pişkin yalanlar, narsis zulümler çağında güne uyanan bir Neşe ne yazabilir? Öfkesini haykırsa kelimelerle birlikte kendi de acıyacak, kuştan, böcekten, hala sürmekte olan yaşama sevinçlerinden söz etse kendini sırça sarayına çekilmiş hissedip suçluluk duygularıyla kıvranacak. Pes dedirten bu zırvalamalar ortamında susmak bir cevap olabilir mi peki? Kesinlikle olamaz. Belki şiire teslim edilebilir bu isyan, sanatın derinden gelen, katman katman kendini çoğaltan imgelerine teslim edilebilir. Bu isyanla sokağa çıkıp kalabalıklarla birleştirirsin sesini. Sözün bittiği yerde şiir başlar.

Seyircileri haline getirildiğimiz bu biat ve yalan tiyatrosunda kalabalık olan bizleriz. Reji, sahne tasarımı, ihanet metinleri bizim alkışımızı değil korkup sinmemizi bekliyor. Salonun dört bir yanında itaat etmezsek bizi yutacak canavarlar beliriyor. Parmak sallayarak ayar vermeye çalışan adam bizim babamız olduğunu iddia ediyor. Susup yerimize oturmadığımız durumda türlü türlü zulümle tehdit ediyor.

Bu adamın kendi ülkesinde neler yaptığını görebiliyoruz. Başını kaldıranın kellesini alacağını, sesini çıkaranı zindanlarda süründüreceğini söylüyor, kalabalıklar ise çıplak kralın üstünde ihtişamlı giysiler görmeye devam ediyorlar.

Her gün yeni bir sinsi planın, yeni bir zulmün bilgisi geliyor kulağımıza… Bu korku imparatorluğunun biçare tebaaları olarak dehşet içinde titreyerek köşemize sinmemiz bekleniyor.

Biz kendi gücümüzü biliyoruz oysa. Oyuncular ve kartlar değişse bile geçmişte elde ettiğimiz zaferlerin hatırları capcanlı duruyor.

Dünya böylesi zor zamanlardan geçerken kötülük daha fazla alan buluyor kendine. Bütün derdi kendi olanların yapabileceğinin sınırı yoktur. Bir narsisin en önemli özelliklerinden biri kendinde yarattığı çekicilikle yürüttüğü manipülasyondur. Güç bende, ipler benim elimde mesajı ile sindirdiğinin ipini biraz uzun tutarak, arada yemleyerek, arada da sıkışan buharı dışarıya aktararak devam eder saltanatına.

Biz bu olup biten için “pes artık” derken kimilerinin normali olabilir mi bu? Bazılarının hassasiyetine basan anahtar kelimeler en büyük silahıdır narsislerin. Uzun bir plan ve programla, sosyal mühendislikle biçimlendirdikleri kitlelerin bekleyen tepkiyi vereceğinden adete emindirler. Bunun da bir sınırı vardır diye avutmak istiyorum kendimi.

Ekselanslarının yeni hamlesi pek çok zaaf içeriyor. Terziler kralı fena halde oyuna getirmiş. O hala üzerinde ihtişamlı giysiler var sanıyor. Bu masalda tek bir çocuk yok ama… O çocuklar gerçeği haykıracaktır elbet bir gün. “ Kral çıplak” diyeceklerdir.

Tek bir ümidim var yaralı adamız için. O da adanın her iki yanındaki barışsever insan potansiyeli ve iyilik yüzdesi. Kimileri bunun pek de fazla olmadığın iddia edecektir ama bana kalırsa bazen bir iyilik üç kötülüğü silecek güçtedir. Kötülük pervasız ve beyinsiz olduğu için yıkıcı bir güç taşır ve yıkılanı yapmak çok uzun sürer; biliyorum bunu. İyilik bulaşıcıdır ama… İyilikle karşılaşan hayattaki çıkarının iyilikte olduğunu, gözünü karartan kötülüğün aslında kendi yıkımı da olduğunu görebilir bir gün.

Baskı altında tutulanlar kötülükle savaşırken onun tavır ve dilini devralmadığı, kötünün fırlattığı topla oynamayıp kendi topunu oyuna sürdüğü sürece başarı yakındır.

Kötüyle savaşırken kullandığımız dil ve simgeler bizim farkımızı ortaya koyar.

Boyun eğmeyeceğiz ve zekamızla, yaratıcılıkla direneceğiz. Haysiyeti kırılmaya çalışılan bir halkın önünde kimse duramaz. Hele de onca acılardan sonra barışa susamış bir halksa bu…