Trafikte her hafta bir kişi ölüyorsa…
Deniz kenarları betonlaşıp garabet binalar doğayı katlediyorsa…
Dağlar dinamit lokumlarıyla parçalanıp, taş ocaklarınca un ufak ediliyorsa…
Sebzede meyvede kanser dahil binbir çeşit hastalık saçtığı bilinen kimyasallar kullanılabiliyorsa…
Kentlerin, köylerin, ana yolların her tarafı mezbeleliğe dönüşüyorsa…
Gençlerimiz uyuşturucu batağına saplanmış, aileler çaresizliği yaşıyorsa…
Okul masrafları, hastane masrafları, telefon masrafları, ulaşım masrafları arttıkça artıyorsa…
Alım gücümüz dünden bugüne, akşamdan sabaha gerisin geri gitmeye devam ediyorsa…
Kıbrıs’ta yarım asırdır çözümsüzlük koşulları devam ediyorsa…
Memleketin her köşesinde sürekli ‘5 yıldızlı otel’ adı altında kumarhane açılıyorsa…
Doğurganlık oranı düşmesine rağmen ülkede nüfus suni olarak artmaya ve nüfus rakamları gerçeği yansıtmamaya devam ediyorsa…
Modern bir toplum olduğumuz halde yarım-ülkemizdeki cami sayısı okul sayısının üzerine çıkabiliyorsa…
Kamusal havayolu şirketimiz kapatılmış, tek faal havaalanımız elden çıkarılmışsa…
Suyun fiyatı dahil hiçbir aşamasında söz ve karar verme yetkisini kaybetmişsek…
Her yaz sezonunda sinekten böceğe her türlü haşeratla haşır neşir yaşamak zorunda kalıyorsak…
Kentlerimizde gündüz saatleri trafiğe girmek gece yarısı ve tok karna izlenen korku filmlerini andırıyorsa…
Ankara’dan buraya gönderilen memurlar bizim seçtiklerimize talimat verebilecek, fırça çekecek cüreti kendinde bulabiliyorsa…
Cep telefonu şirketleri ‘diopol’ mantığıyla dünyanın en pahalı iletişim faturalarını yazıp e-mail atıyorsa…
Tarladan 1 TL’ye çıkan ürün üreticiden tüketiciye gelene kadar 5 TL’ye çıkabiliyorsa…
İzinsiz oteller, apartmanlar gökyüzüne doğru yükselmeye devam ederken, devletin gücü sadece barakaları yıkmaya yetiyorsa…
Memlekette haraç toplayan silahlı çeteler, mafya adı altında karanlık tipler ve ekipler türemişse…
Türkiye’nin her sektörden nemalanan holding-altı TV kanalları ‘beleş’ reklam yapmaya devam ederken Kıbrıs Türk medyası son demlerini oynuyorsa…
Dünyanın hiçbir yerinde işe yaramadığı halde her ne hikmetse KKTC vatandaşlığı ‘golifa’ gibi dağıtılan siyasi ve ideolojik bir enstrüman olmaya devam edebiliyorsa…
Hastane binamızda klimalar çalışmıyor, hastaalr ve personel 50 derece sıcakta iyileşmek ve şifa dağıtmak yerine topluca hastalanma riski taşıyorsa…
Kanser hastaları için yapılan bina, özel eğitimli tek bir hemşire olmadığı halde, şov olsun diye vaktinden önce açılmak isteniyorsa…
Devlet dairelerinde iş yapmak ‘çile bülbülüm çile’ şarkısını akla getirmeye devam ediyorsa…
Türkiye Cumhuriyeti ile Kıbrıs Cumhuriyeti her uluslararası müsabaka ve organizasyonda karşılıklı bayrakları göndere çekerken, iki ülke ‘birbirini tanımazmış’ ve TC KKTC’yi ‘tanırmış’ gibi yapıyorsa…
Ve toplumsal yok oluşa gittiğimiz hissi artık çaresizlik boyutunu aşmışsa…
Tüm bunların kabahati bizde bence…
Ses çıkarmadığımız, gidişatı durdurmadığımız, geleceğimizi kendi ellerimizle kurmak için gerekeni yapmadığımız için…