Meclis’in damına çıktılar!
Sorun olmadı!
Avrupa gazetesi çalışanlarını öldürmeye gittiler!
Sıkıntı yaşanmadı!
Polisimiz, o korkunç linç girişiminde yer alan kimseye dava okumadı, peşlerine düşmedi!
-*-*-
Kutlu Adalı cinayeti mi?
Sedat Peker bir şeyler anlattı, ortalık hareketlendi!
Hiçbir gelişme yaşanmadı!
Kimse sorgulanmadı!
Kimse de “neden sorgulama yok?” diye sormadı!
-*-*-
Üzgünüm ama kendimden de bahsedeceğim…
Ölümle tehdit edilme dahil, her türlü hedef gösterilme, her türlü iftira ve karalamaya rağmen, polis benle ilgili hiçbir ifade almamıştır; isimlerini verdiğim insanlara ulaşma gereği duymamıştır.
Meseleyi kapatmıştır.
-*-*-
UBP’nin genel başkanlık yarışına (en son yapılan seçime) kimin nasıl müdahalede bulunduğunu herkes biliyor ama konuşmuyor…
-*-*-
1958’den beri tüm seçimlere Türkiye müdahale etmiştir.
-*-*-
Ülkede; yargı hariç, her kurum Türkiye tarafından yönetilmektedir.
Asker, din işleri her şey…
-*-*-
Şu anda çiftlerin cinsel pozisyonları hariç, özel ilişkiler de tehlike altındadır…
Yeni müftü, sakal bırakmamız gerektiğini, nasıl pantolon giyeceğimizi göstermeye başlamıştır!
Yani din bilimci mi modacı mı doğrusu bu da ayrı bir hikaye!
-*-*-
Son olay; bizim mimarımız da yoktur!
Müftümüz hiç bulunmayacak biridir!
İthal şarttır!
Komutanlarımız general olamamaktadır.
Sivil Savunma başkanımız, Merkez Bankası başkanımız olamayacağı için, Allah’a şükür Türkiye’miz göndermektedir.
Türkiye göndermektedir de, o bahsettiğimiz Türkiye, kendi merkez bankasına başkan bulmakta ciddi sıkıntılıdır – ki o da ayrı bir fiyasko!
-*-*-
Adapas rezaletinin arkasında, Ersin Tatar’ın en son seçim kampanyasını yürütenlerden ve UBP’ye ayar çekmekle görevlendirilenlerden birinin olduğu, bu kişinin Sağlık Bakanı ve Başbakan’a, “bu işi bizim çocuklar yapacak” dediği dedikodusu yayılmış durumdadır.
-*-*-
Adapas skandalının kapatılması için KKTC İçişleri Bakanı’nın, Polis Genel Müdürü’nün ve bazı başka kişilerin Türkiye’den, aynı kişi tarafından arandığı çok güvenilir bir kaynağın iddiasıdır.
-*-*-
Adapas skandalı, sadece belge sahteciliği değildir.
İnsan ölümlerine sebep olabilecek bir toplumsal sağlık krizi meselesidir!
Bir terör saldırısı hükmündedir!
-*-*-
Hükümet, Kıb – Tek Teknecik Santrali’nde kullanılan yakıtın temiz olduğunu iddia etmektedir ama kimse buna inanmamaktadır.
Halkın neredeyse tamamı bu konuda hükümetin yalan söylediğine inanmaktadır.
Türkiye’den bazı “tüccar” zihniyetli devlet yöneticileri, “bu yakıtı alın” diye baskı yapmaktadır.
-*-*-
İçte yüzde yüz başarısız; dışta tam yüzümüze gözümüze bulaştırdığımız bir siyaset!
Öteki yazımızda anlattık; “Türkiye’nin garantörlüğünün ne anlama geldiğini bilmeyen bir cumhurbaşkanı”!
-*-*-
Ülkeyi biz yönetmiyoruz ama UBP’ye genel başkan seçmek için heyecanlanıyoruz; erken seçim yapmak için perende alıyoruz!
-*-*-
Oysa, mevcut fiziki koşullarda, Türkiye, Büyükelçisi veya KEİ ofisi yerine, bir desteban gönderse, bu mesele daha basit çözülmez mi?
İtiraz edenler mi olacak?
Kaç kişidir ki o itiraz edecek olanlar?
Kaç kişi kaldık ki?
-*-*-
Ahhhh Katsellis ahhhh!
Haklı çıktın anipşimu, haklı çıktın!
Huzur içinde uyu, toprağın bol olsun!
Hatırlatın, bir gün bunu yazacağım!
Türkiye’nin garantörlüğünden vazgeçmemek demek, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne sarılmaktan başka bir şey değildir!
Anadolu’da ve Mesarya’da yanlış bir “algı” söz konusudur!
“Türkiye’nin garantörlüğü”…
Ersin Tatar’a da bu konuda doğru bilgi verilmedi herhalde; Amerika’da yine Türk’ten Türk’e buluşmaların birinde, “… Türkiye’nin garantörlüğünden vazgeçilemez” dedi!
-*-*-
Ersin Tatar ve her hangi bir Anadolu orta yaş erkeği, Türkiye’nin Kıbrıs’taki “garantörlüğü”nü; Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan insanları, Rumların olası toplu katliamına karşı korumak olarak algılar!
-*-*-
Oysa Türkiye’nin uluslararası anlaşmalarla uhdesinde tuttuğu “Garantörlüğün”, Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs’ta yaşayan Türklerle yakından uzaktan alakası yoktur!
-*-*-
Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti’nin, toprak bütünlüğünün ve egemenliğinin garantörüdür.
Yani, aslında Ersin Tatar’ın konuşturulması, “… egemen eşit devlet talebinden vazgeçmeyiz, egemenliğimizden asla ödün vermeyiz, Türkiye’nin garantisi bizim için kırmızı çizgidir” gibi ifadeler, Anadolu erkek egemen kitlesine yani TC oy potansiyeline verilen hayali siyasi gazdan başka bir şey değildir!
-*-*-
Değerli arkadaşlar, Tatar, New York’a KKTC’nın tanınması veya eşit egemenlik talebi için gitmemiştir.
Öyle bir talep de yoktur.
-*-*-
Tatar’ın New York’a gidiş sebebi, “dostlar alış verişte görsün” olayını da içeren, Nikos Anastasiadis’in BM çatısı altında ve aynı masada “eşiti” olduğunu bir kez daha göstermektir.
Bu eşitlik zemini, “iki devletli bir eşitlik zemini” değildir.
“İki toplumlu”dur.
-*-*-
Tatar eğer “eşit devletin cumhurbaşkanıyım” derse, ki demez, demeyecektir, dedirtmezler; BM binasından içeri sokulmaz…
Tatar’a “uluslararası temas şansı veren zemin”, daha önce de defalarca yazdığım, “iki toplumlu zemin”dir.
Ve bu zemin üzerinde Tatar’ın “ayrılma” hakkı yoktur.
-*-*-
Anadolu insanını bilemem ama artık bizim ülkemizdeki insanları kandırmak hem gereksiz, hem amaçsızdır.
Yalanlarla nereye kadar?
Kendi halkını aldatarak nereye kadar?
Bu kadar rezil olmak nereye kadar?
-*-*-
Türkiye’nin garantörlüğünden vazgeçmemek demek, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne sarılmaktan başka bir şey değildir!
Adam bunu bile bilmiyor, sallıyor!
Ha bir de bol bol selfie çekiyor!
Fotoğraftaki Ayia Napa’da turizm sezonu Kasım’ın ortasına kadar sürdürülecek… Belediye Başkanı Christos Zannetou, Cyprus News Agency’ye yaptığı açıklamada, pandemiye rağmen bu sezonun çok iyi geçtiğini belirtti ve otellerdeki doluluk oranının yüzde 55 ile 60 arasında olduğunu kaydetti… Bizde mi? Turist mi? Biz, aşı kartlarımızı Dünya’ya kabul ettirmenin denemesini bile yapmadık. Kimsenin tanımadığı sahte kartların sahtelemesiyle uğraşıyoruz… Ersin Tatar, 24 saat Türkiye’ye ve Erdoğan’a şükran çekmekten başka bir şey yapmıyor. Sonra da diyorlar ki, “ambargolar, izolasyonlar var bu yüzden bize turist gelmiyor”… “Başarısız olduk” diyen çıkar mı acaba bir gün?