KAÇ YAŞINDASIN?

Neşe Yaşın

Yaş konusu dünyanın hiç bu kadar gündeminde olmamıştı herhalde. Belki de bu denli ayrımcı bir biçimde demeli. Yaş bir insanı en çok tanımlayan özelliklerden olmuş hep çünkü. Bebeklik, çocukluk, ergenlik, gençlik, orta yaşlılık, yaşlılık ve ölüm. Bu lineer çizgi içindeki konumumuz hayatın her alanındaki kaderimizi belirliyor sonuçta. İnsan ömrünün uzamış olması ise kronolojik algıyı bir miktar sarsmış durumda. Kürk Mantolu Madonna’da Sabahattin Ali, Raif Bey’in ev sahibesinden bahsederken “35 yaşındaki yaşlı kadın” der. 1940’lar bir yana bazen TV haberlerinde de kulağıma çalındığı olmuştur “50 yaşındaki yaşlı kadına araba çarptı” gibi cümleler. Bazen bir TV programında denk geliyorum. Bir kadın ya da adam yaşını söylüyor ve hayretle bakıyorum yaşından ne kadar büyük ya da küçük gösterdiğine. Duygu Asena’nın “abla” diye hitap ettiği yardımcısının yaşının kendinden çok küçük olduğunu öğrenince şok olduğunu okumuştun bir yerlerde. İlhan Berk yaşı sorulduğunda tedirgin olur ve “100 yaşındayım” diye cevap verirdi.

Yaşın diğer bütün kimliklerimiz gibi bir mikro iktidar unsuru olabildiğini gözlemlemişimdir çok kez. Yetersizliğini ve bilgi karşısındaki ezilmişliğini telafi etmek için karşısındakinin yaşını küçültücü bir özellik gibi alay konusu eden gençler gibi yaşı ve deneyimini bir baskı unsuru olarak kullanan ileri yaşlardaki kişiler de mevcut.

Kapitalizm insanların yaş konusundaki hassasiyetlerine cevap vermek için güzellik endüstrisini son yıllarda tavan yaptırmış durumda. Estetik ameliyatlar, cilt gençleştirmeler, botokslar ve bunun gibi bin bir türlü önlem ve hile mevcut. Ne olursa olsun gözlerden bakan ruh bir biçimde yaşa işaret çakabiliyor ama. Bir araştırma okumuştum. İnsanlara bazı fotoğraflar gösterip hangisinin güzel olduğunu soruyorlar ve ortaya çıkan güzellik algısının tamamen yaşla ilgili olması. Bir bebeğin özelliklerine yakın olan yetişkin fotoğrafları en çok puanı alıyor. Parlak cilt ve gözler, bebeklerde olduğu gibi gözlerin birbirine daha yakın oluşu filan puanı artırıyor. Akıllı telefonlardaki photoshop uygulamaları da bu tip araştırmalardan yararlanıyor.

Gençlik ve yaşlılık algısı son derece göreli. 90’lılar 80’lileri genç, 80’liler 70’lileri genç, 70’liler 60’lıları genç görür ve bu böylece devam eder. Morali bozulan kendine bir sonraki yaş diliminden bakabilir. Yaş bazen sadece bir sayı ama bazen de değil. Yaş çok şey anlatabiliyor çünkü. Hangi kuşaktan olduğun, dünyada neleri deneyimlediğin, hangi tarihsel dönemeçlere tanıklık ettiğin son derece önemli. Bir de yaş hayatın hangi evresinde bulunduğumuza işaret ediyor. Turist grupları genelde orta yaşlı ve yaşlı insanlardan oluşuyor dikkat ederseniz. Bir araştırmada 50 yaş üstü bir insanın en keyifli zamanları olarak saptanmış. Çocuklar büyümüş, kariyer açısından bir noktaya gelinmiş, belki biraz para kazanılmış. Sorumlulukların bir miktar azaldığı ve kendine ayrılacak vaktin çoğaldığı dönemler bunlar.

Bir yanda da yaşam enerjisine de denk düşen libido var tabii. Bir insanın cinsel anlamda çekici olması gençlikle ilgili görünse de pek öyle değil aslında. Bugünlerde Sapioseksüellikten çok söz ediliyor. Sapioseksüeller bir insanın dış görünüşünden çok zekasından etkilenenler. Dış görünüşü pek de parlak olmayan pek çok kadın ve erkeğin dünyanın en seksileri listesine girebilmesinin bir nedeni de bu olmalı.

Her şeye rağmen sağlıklı, enerjik ve dinamik olmak gibi özelliklerin en çok da gençlikte bulunması önemli kuşkusuz ki. Bu hem bir avantaj hem de dezavantaj. Bu enerji tepe tepe kullanılmak isteniyor çünkü. Bu çalışan ve aktif nüfus daha feci bir biçimde sömürülüyor. Gençler askere alınıyor ve bir başkasının katili ya da ölü olmaya gönderiliyor. “Gençlik bir sınıf değil bir kategori” diye bir ezberimiz vardı devrimci öğrenci derneğindeyken. Oysa bu kategorinin içinde de kategoriler var. İşçi gençler, burjuva gençler vs. gibi. Her dönemde farklı kimliklerimiz önemli. Karantina döneminde de…

Siz sayıya bakarak yaşlı diyorsunuz ama yaşlı sözünü kendine hiç yakıştırmayan pek çok ileri yaşta genç var. Hayat sayıya sığmıyor. Bütün mesele bu!