Adalet ve Kalkınma Partisi, cinselliği kontrol altında tutmayı temel ideoloji olarak benimseyen dünyadaki diğer tüm İslami sağ partiler gibi, bu amaca yönelik girişimlerini sürdürüyor.
Kız ve erkek üniversite öğrencilerinin aynı evde kalmalarını, ‘Bu bizim muhafazakâr demokrat yapımıza ters’ gerekçesiyle tasvip etmeyen Türkiye Başbakanı Erdoğan, bu olayın ‘tespit edildiği’ Denizli ilinde, denetim başlatacaklarını açıkladı.
Erdoğan’ın ‘muhafazakâr demokratlık’ diye tanımladığı ‘mevhum’ aslında köktendinci anlayışla kadın arasındaki ilişkinin çok temiz bir özeti.
Yani kadını ve kadın bedenini kontrol altına almayı, din aracılığıyla meşrulaştırmak/meşrulaştırmaya çalışmak!
Ve emin olun, bu AKP’nin keşfettiği bir yöntem değil.
Ve yine emin olun bu, sadece İslam geleneğinin başvurduğu bir yöntem de değil.
Türkiye’nin önde gelen insan hakları aktivistlerinden Pınar İlkkaracan, ‘Müslüman Toplumlarda Kadın ve Cinsellik’ adlı kitapta şu saptamayı yapıyor:
‘Kadın kimliğinin ya da cinselliğinin köktendinci ideolojilerce bir araç olarak kullanılması yalnızca İslam’a özgü değil. Hristiyan, Musevi, Budist ya da Hindu kadınlar da köktendinci akımların, kadınların insan haklarını hiçe sayan uygulamalarıyla karşı karşıya kalmaktalar. Hangi dinden olursa olsun, tüm köktendincilerin kullandıkları ortak yöntem, dine ait mutlakiyetçi ve sorgulanması engellenen bir söylem yaratmaya çalışmaları(...) 21. yüzyılda kadınların bedenleri ve cinselliği, hâlâ erkeklerin ve erkek egemenliğinin kontrolü altında. Kadın cinselliğinin ve doğurganlığının kontrolünü amaçlayan mekanizmalar, çoğu toplumda hâlâ erkek egemen sistemin varlığını sürdürmesinin en güçlü aracı. Bu kontrol dolaysız baskı ve şiddet yoluyla olduğu kadar, siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel manipülasyonlardan oluşan karmaşık bir mekanizmayla sağlanmakta (...) Özellikle Müslüman ve Katolik tutucu ve köktendinci akımlar, kadın cinselliğinin kontrolünü amaçlayan politikaları, ideolojilerinin merkezine oturtmuş durumdalar’.
İslami bir sağ parti olarak AKP’den beklenen de tıpkı dünyadaki diğer benzerleri gibi bir davranış modeli sergilemesi aslında.
Bundan önce aldığı pek çok pozisyonda olduğu gibi, bunun da pek anlaşılmayacak ya da şaşırılacak bir tarafı yok.
Kız ve erkek üniversite öğrencilerinin aynı çatı altında kalmaları, AKP’nin temsil ettiği İslami geleneğe göre cinsellik ‘tehlikesini’ de beraberinde getiriyor.
Ve bu tehlikeyi yaratan unsur aslen kadın!
Faslı sosyolog Fatima Mernissi, ‘İslam’da Aktif Kadın Cinselliği Anlayışı’ adlı makalesinde, ünlü İslam düşünürü Gazali’nin kadını avcı, erkeği ise kurban olarak gördüğüne dikkat çekiyor:
‘Buna göre kadının, kuvvet kullanarak değil, kurnazlık ve entrikayla erkekleri kandırma ve yenilgiye uğratma gücü vardır. Ve Gazali bu gücü, kadının şeytanilikle bir tutulduğu Müslüman toplum düzenindeki en yıkıcı öğe olarak görür (...) Gazali’ye göre kadınlar, sadece İslam ümmetine çocuk doğurma ve cinsel içgüdünün tatmin edilmesi amaçları için kullanılması gereken, tehlikeli, zihin çelici varlıklardır’.
Fatima Mernissi aynı makalede, pek çok kesim tarafından Arap dünyasının ilk feministi olarak kabul edilen Mısırlı hukukçu Kasım Amin’in, 1928 yılında yayınlanan ‘The Liberation of Women’ adlı kitabında ele aldığı, kadınların tecrit edildiği ve örtünmek zorunda bırakıldığı toplumlara ilişkin araştırmasına da atıf yapıyor:
‘Amin araştırmasına, bu tip toplumlarda kimin neden korktuğunu sorarak başlar; kadınların tecrit edilmekten pek hoşlanmadıklarını, bu kurala mecbur oldukları için uyduklarını gözlemleyerek, korkulan şeyin ‘FİTNE’ olduğu sonucuna varır. (Fitne Arapça’da, ayrıca güzel kadın anlamına geliyor; erkeklerin nefsine hakim olamamasına neden olan FEMME FATAL anlamında güzel kadın. Kasım Amin’in kullandığı anlamda fitne, kadınların yarattığı cinsel düzensizliğin sonucu olan kaos şeklinde tercüme edilebilir). Erkeklerin, kadınların karşılarına örtünmeden çıkmasını engellemeleri, nefisleri üzerindeki kontrollerini kaybetme ve örtüsüz bir kadınla her karşılaştıklarında ‘fitnenin’ doğması korkusunu göstermektedir’.
AKP’nin kadın özelindeki söylem ve icraatlarına bakarak, Kasım Amin’in bundan neredeyse yüz yıl önce saptadığı ‘fitne’ korkusunun bugünün Türkiye’si için de bir realite olduğunu iddia etmek sanırım abartılı bir savunu olmaz.
Ve siz istediğiniz kadar karşı tez üretin kadın meselesinde, istediğiniz kadar kadın haklarından bahsedin, bu AKP için pek bir şey ifade etmeyecek maalesef.
Çünkü yüz yıllardır kadından ve özel olarak da kadın cinselliğinden korkan bir anlayış var karşınızda.