KADIN DEVRİMİ

Neşe Yaşın

Özellikle kadınlar açısından dünyanın hala ne kadar korkutucu bir yer olduğunu düşünmekle geçti bu hafta. Türkiye’de arka arkaya gelen vahşi kadın cinayetleri bir kadın olarak kendi kişisel gündemlerimizde başka bir alana yer bırakmadı doğal olarak. Bu kan dondurucu hikâyelerin her birimizin başına gelebilme olasılığı da ayrıca dehşet verici. Özgecan ve Hüsne’nin masum yüzleri sayısı gün geçtikçe çoğalan diğer faillerin yüzleri gibi çakıldı zihnimize.
Kadınlar olarak her birimizin belleğinde sayısız taciz hikâyeleri var. Kimileri fazlaca ağır…
Kadınlara dair algı konservatif politikalar ve sosyal projelerle daha da sorunlu hale geliyor. İktidardaki erkekler güruhunun bakışı büyük oranda onları iktidara getirenlerin bakışı aslında. Asıl korkunç olan bu…
Bu konuda duygusallığı bir kenara itip böylesi analitik cümleler yazabilmemin bir nedeni de hayatın pek çok alanındaki hırpalanmalarım sonucunda kendimi bir “Uzaylı” bakışına taşımam. Olan biteni hayretle izleyip anlam vermeye çalışma girişimi bu… Bir çeşit duyarsızlık tınısı bile verebilir ama gerçekte aşırı duyarlılığı maskeleme çabası.
İçimin ta derinlerinde, çok duygusal, kalpleri kanatacak cümleler gizli… Ama bunları sıralayarak ağıt korosuna katılmamın da pek bir anlamı yok bu saatten sonra. Nasılsa kulakları sağır yürekler bağır bağır bağırsak da duymayacaklar.
Önemli olan durumu en azından biraz iyileştirebilmek için bir seferberliğe başlamak. Bu konuda farkındalık içinde olan kadınlar ve erkekler olarak bir kadın devrimini gerçekleştirmek için birlikte kolları sıvamak. Bu devrim önce kendi içimizde başlamalı. Çünkü “kadın özgürlüğü” fikrinin ateşli savunucuları gibi görünsek de kendi içimizde defolar var. Bazı nüanslar pek çoğumuzun aslında bu görüşü tam da içselleştirmediğimizin ipuçlarını veriyor.
İnsan olmak belalı bir şey sonuçta… Her birimizin sayısız iç meselesi, yaralanmalarla gelmiş sosyal bir genetiği söz konusu… Dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek istiyorsak hayatın ve insan olmanın her boyutuna içtenlikle bakabilmeliyiz.
Erkeklere açılmış bir savaştan çok bir yeni erkekler ve yeni kadınlar projesi olabilmeli belki de bu… Kadınlar olarak öfke dolu olduğumuz kesin ve buna sonuna kadar da hakkımız var ama açılan bir savaşta hep birlikte yaralar alıp mahvolacağımız da güçlü bir ihtimal.
Doğrusunu söylemek gerekirse çoğu zaman çileden çıkıyorum ben de. Çoktan tartışılıp doğruluğu teslim edilmiş pek çok meseleyi yok sayanlar karşısında her şeyin abc’sini yeni baştan anlatmak sinirimi bozuyor. Kendine entelektüel diyebilenler kastım. Kadınların erkekler cephesinde nasıl ayrık ve sorunlu bir noktada tutulduğu, o inceden küçümsemenin sırıtış anları dehşet verici… Gerçekten zihinsel özgürleşme yaşayabilmiş olanların sayısı aslında oldukça az.
Hiç ummadığımız insanlarda yakaladığımız cinsiyetçi, homofobik, ayrımcı bakışları fark edip sarsıldığımız anlar vardır. Zihinsel devrim o kadar kolay değil çünkü. Ta çocukluktan gelen sosyalleşme bir biçimde insanın derinlerine kök salmış durumda.
Önce “kendimizden başlamalıyız” dan kastım bu. Hiçbirimiz masum değiliz. Başkalarına karşı bakışımızda az ya da çok bir sorun var her birimizin.
Benim bu kanıdaki yaklaşımım suçlamadan çok analiz edip ayna tutmak şimdilerde. Tabii birisine ayna tutmakta da bir ukalalık ve mikro-iktidar riski var. En iyisi aynaya birlikte bakmak belki de… Bunlarla uğraşmaktansa hayatı daha az ciddiye alıp keyif ve haz peşine düşme alternatifi de var tabii… Vicdanın ağırlığını taşımaktan yorulup onu çöpe atanların sayısı hiç de az değil.
Başkaları acı çekerken, dünya bu haldeyken bireysel bir mutluluk mümkün olabilir mi? Tabii ki inadına hep birlikte gülüp keyif alacağız, doğanın, aşkın, dostluğun tadını çıkaracağız. En büyük düşman ölüme kafa tutacağız ama bu dünyayı daha iyi bir yer yapmak için çabalamamışsak diğer her şey uçup geçici zaten.
Çok zor bir haftaydı geçen hafta… Kanlı ve kederli, isyan dolu bir zamandı… Hayat devam ediyor ama… Ve daha güzel bir dünya hep mümkün…