Murat OBENLER
Bağımsız Görsel Sanatçı ve Foça Film Günleri Sanat Direktörü Deborah Semel Demirtaş ve sinemacı Mine Balman ile kadınların film yapımcılığı, festivaller ve kadınların sinemada daha fazla üretim yaparak görünür olması adına yapılabilecek iş ve güç birliklerini konuştuk.
Öncelikle AEİ Film Festivali’nde jüri üyeliği için yurtdışından gelen konuğumuzdan başlamak istiyorum. Bizlere biraz kendinizi tanıtmanızı rica edeceğim…
Deborah Semel Demirtaş: New York’ta doğdum ve büyüdüm. Güzel Sanatlar Fakültesi’nde okudum, sonra yüksek lisans yaptım. Geleneksel malzemeler kullanarak o dönemde enselasyonlar da yaptım. Kök ailemde sanatçı yok ama babaannem emekli olduktan sonra resim kursuna katılarak resim yapmaya başladı. Ben de küçükken onun beni götürdüğü sanat ortamları (Metropolitan Müzesi, Lincoln Center vs.) vasıtasıyla sanat eserleriyle ilk tanışmam öyle oldu. Üniversite yıllarımda Contemporary Art ve modern sanatın halkın nezlinde önemini kaybettiğini fark ettim.
Bizans ve Osmanlı sanatını merak ettiği için Yunanistan ve Türkiye’ye geldi. Kapadokya fotoğraflarından etkilendiği için oranın resmini yapmak için yola çıktı ve Türkiye’de kaldı.
Hangi yıllardan bahsediyoruz? Güzel sanatlarda ne zaman okuduğunuz, hangi eğitimcilerden ders aldığınız, bulunduğunuz çevre hep değişkenler…
Demirtaş: Ben Amerikada klasik bir sanat eğitiminden geçtim. ABD Washington University in St. Louis Missouri 'de lisans yaptım, Maryland Institute College of Art 'da Yüksek Lisans yaptım. 1980’lerdeki üniversite yıllarında okulumuzun tutucu olduğunu hatırlıyorum. Sadece resim yapmayı öğrenmek için uğraş veriliyordu. Bir arkadaşım sadece yapılması kolay diye Rembrandt tarzında klasik resimler yapmayı öğrenmek istiyordu. Ben de ona “Niye Van Gogh veya Picasso’nun resimlerini de yapmak istemiyorsun?” diye soruyordum. Oradayken Bizans ve Osmanlı sanatını daha yakından öğrenmek için Yunanistan ve Türkiye’ye geldim. Kapadokya’nın fotoğrafları beni çok etkiledi ve sadece 6 ay orada resim yapmayı düşünmüştüm. Sonrasında Bilkent Üniversitesi’nde ders vermeye başlayınca da Türkiye’de kalmaya karar verdim. Hatta Bilkent Üniversitesi öğretim görevlisi olduktan sonra Hacettepe'de Sanatta Yeterlilik yaptım.
O zaman biraz sanatın anlamından ve amacından da konuşmak lazım…
Demirtaş: İlk çağlarda insanlar kayaların üzerine, mağaraların içine resimler yapmışlardı. Bunlar özel yetenekli insanlar mıydı yoksa değil miydi? Önemli olan ne kadar güzel boyadığın değil, yeteneğini o duvara yansıtıp yansıtmadığın. Ben o yüzden enselasyonlar yapmaya başladım. Şimdi bir galeriye, müzeye veya kültür merkezine bir sanat eseri görmek için gidiyorsunuz ve bu da otomatik olarak algınızı şekillendirir. Asıl soru “Sanatı ne için yapıyorsun?” dur. Bir felsefe için mi yapıyorsunuz, birisinin hayatını etkilenmek için mi yapıyorsun, bir etkinlik olarak mı yapıyorsun? Sinemanın toplumsal yapıştırıcı özelliğini çok seviyorum.
“6 ay Türkiye’de kalıp resim yapma niyetiyle başlayan macera bugünlere kadar uzandı”
Türkiye’deki sanat yolculuğunuza dönecek olursak…
Demirtaş: 6 ay Türkiye’de kalıp resim yapma niyetiyle başlayan macera bugünlere kadar uzandı. Bodrumda eşimle tanıştım ve bir süre orada yaşadıktan sonra Foça’ya taşındık. Ben aslında resim okudum, özgün baskı okudum, seramik okudum. Ben malzemeciyim. Bir amaca yönelik uygun malzemeyi kullanarak o amaca ulaşanlardanım. Tamamen disilinlerarası çalışan birisiyim. Visual Art işler de yaptım. Kolajları birleştirerek yeni bir anlamda, yeni bir formda enselasyon yapıyorum. Film festivalinde de bir tema(anlam) etrafında farklı filmleri buluşturarak bir proje gibi, eser gibi insanlara sunuyorsunuz.
Sinema birleştirici,toplumsal yapıştırıcı özelliğini kullanarak insanları biraraya getirmeyi ve Foça’nın kültürel-tarihsel mirasını filmlerle yabancı insanlara tanıtmayı hedefliyor
Neden sinema (daha doğru tabirle film festivali) ile devam etmeyi seçtiniz bu yolculuğa? Foça Film Günleri’ni yapma fikri nasıl doğdu?
Sinema birleştirici bir sanattır. Günümüz dünyasında yaşadığımız topraklarda kamusal alan yok oluyor ve insanların biraraya gelebileceği alanlar gittikçe daralıyor. AVM’ler sadece parası olanın gidebileceği merkezler oldu. Kültürel aktiviteler çok pahalı olduğu için oralarda da bir toplumsal buluşma olamıyor. Biz herkesin gelebilmesi için ücretsiz film gösterimleri yapıyoruz.
Foça arkeolojik mirası çok zengin bir yer ama bu miras 3 farklı şekilde algılanıyor. Birisi bu mirası koruyalım diyor, ikincisi ekonomik değeri olduğu için turizm odaklı bir korumadan bahsediyor ve üçüncüsü de tarihi eserlerin bölgenin gelişimini, kalkınmasını engellediğini düşünüyor. Bir de topraktan rant elde etmek isteyenlerin önünde de bir engel oluyor.
Foça Film Günleri-Uluslararası Arkeoloji ve Kültürel Miras Belgesel Film Festivali oranın doğasına, kültürel, tarihi mirasına, medeniyetlerin yarattığı tarihe saygılı bir şekilde bu konularla ilgili belgeseller gösterme hedefiyle yola çıktı. Biz festivali açık havada yapıyoruz ve insanları sinema perdesi etrafında filmlerin bütünleştirici yapısı etrafında buluşturuyoruz. İnsanları biraraya getirmek çok önemli, farklı kültürlerden film örneklerini (yaratıcılarıyla yani yönetmenleriyle birlikte) insanlarla buluşturmak önemli. Buradan doğacak her türlü enerji, ortak bilinç, farkındalık çok önemli. Sadece belgeselle ilgilenen değil ilgilenmeyen insanlara da hitap edecek bir film programı hazırlamak önemli. Foça’da yaşayanlara güzel filmler göstermek, bir İyonya kenti olarak kurulmuş ve UNESCO Kültürel Miras alanı olmaya aday(Akdeniz’in Baharat Yolu diyebiliriz) Foça’nın kültürel ve tarihsel mirasını yabancı insanlara tanıtmak ana hedeflerimizi oluşturuyor.
“Festival insanları eğlendirmeli de düşündürmeli de sosyal buluşmayı da sağlamalı. Bunların hepsini harmanlamak çok da kolay değil.”
Eski bir film festivali yöneticisi olarak festival yapmanın zorluklarını az çok biliyorum. Festivalde hangi konular sizi en çok zorluyor?
Demirtaş: Ben resim yaparken en az-makul malzemeyle o işi nasıl yaparım konusunda uzman oldum. Bu festivali de daha çok kamusal alan dışı fonlar, dayanışmacı ruhların buluşması ile imece usulü yapıyoruz. Bizler filmleri göstermenin yanısıra yönetmenleri de Foçaya getiriyoruz. Rehber arkadaşlar ve arkeologlar ile bölgenin tarihi mirasının daha da anlatılması adına turlar düzenliyoruz. Atölyeler düzenliyoruz. Yönetmen Michael Moore bir söyleşisinde “İnsanlara filmle ders vermeye çalışmamalısın yoksa insanlar ders almaya gelmez.” diyordu. Festival insanları eğlendirmeli de düşündürmeli de sosyal buluşmayı da sağlamalı vs. Bunların hepsini harmanlamak çok da kolay değil.
“Siyasetçilerin işi insanları karşı karşıya getirmek ve birbirinden uzaklaştırmak, festivalcilerin işi de insanları biraraya getirmek, yakınlaştırmak.”
Başka festivaller ile işbirliği de yapıyorsunuz. Bunu nasıl sağlıyorsunuz?
Demirtaş: Siyasetçilerin işi insanları karşı karşıya getirmek ve birbirinden uzaklaştırmak, festivalcilerin işi de insanları biraraya getirmek, yakınlaştırmak. Biz de çok yakın ve ortak kültürlerin olduğu Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan’dan 3 festival işbirliğinde ortak atölye çalışması yaptık. Bunlardan birisi Stavros Papageorgiou’nun direktörü olduğu Kıbrıs Arkeolojik, Etnografik ve Tarihsel Film Festivali’dir. Diğeri ise Yunanistan’dan Konstantinos Spiropoulos’un kurucusu olduğu StoryDoc’dur.
“Bizim festivalimiz zaten her açıdan eşitlikçidir. Ön jürilerimiz kadın olduğu ve değerlendirmeyi kadınlar yaptığı için zaten kadınlar festivalde hep vardır”
Kadın-erkek yönetmen filmi dengesi var mı sizin festivalde?
Demirtaş: Biz filmlerimizi konusuna göre seçiyoruz. Ama 2020 yılında pandemi olunca biz de festivali online yaptık ve oradaki zoom-tartışmaların birisi de “Kadın yönetmenler ve belgesel” idi. Biri “kadın yönetmenlerin film yapımcılığı” idi. Dünyadaki en büyük feminist film dağıtımcısı olan “Women Make Movies” yöneticisi Deborah Zimmerman’ın filmlerini de gösterdik. Ayrıca kendisinin yerine yapımcı Cynthia Kane ve yapımcı-akademisyen Anjanette Levert, zoomdan yapılan buluşmada eğitimler verdi. Bizim festivalimiz zaten her açıdan eşitlikçidir. Ön jürilerimiz kadın olduğu için ve değerlendirmeyi kadınlar yaptığı için zaten kadınlar festivalde hep vardır. Değerlendirme pozisyonunda kadınların olduğu etkinliklerde bu tür ayrımcılıklar göremezsiniz. Örneğin bu yıl yapacağımız 3 masterclass’ı da kadın sinemacılar vermesini istedim. Festival öncesinde yapacağımız etkinliklerden bir tanesi de “Sinemada pitching yolları, yöntemleri” atölyesi olacak. Ben yönetmenlerin sadece kendi ülkelerindeki sinema izleyicisi için değil de yurtdışındaki izleyiciye de birşeyler vermesi, aktarması düşüncesiyle filmler çekilmesini istiyorum.
“Filmi kadın bakış açışıyla çekip o bakış açısıyla insanlara sunmak sinemada da bir farklılık yaratıyor. Ana akım erkek egemen bakış açısıyla çekilen filmler kadınların çektiklerinden farklı oluyor.”
Sevgili Mine Balman da bu eğitimlere dahil olan yönetmenlerden birisi. Foça Film Günleri’yle ilgili senin deneyimini sormak istiyorum.
Mine Balman: Foça Film Günleri’nin organize ettiği kadın yönetmenlere yönelik bir eğitim vasıtasıyla festivale dahil oldum. Kadınların yapımcılık yönlerini güçlendirme amacıyla 2021’de gerçekleşen bu eğitimin bana çok faydaları olduğunu söyleyebilirim. Olivia’nın yapım süreçlerine motivasyon ve uygun yöntemleri bulma konusunda bu eğitim çok yardımcı oldu. Birşeyleri kadın bakış açışıyla çekip o bakış açısıyla insanlara sunmak sinemada da bir farklılık yaratıyor. Ana akım erkek egemen bakış açısıyla çekilen filmler kadınların çektiklerinden farklı oluyor.
Ben piyasada erkek yapımcıların kadın yönetmenlerin işlerine çok fazla güvenmediğini görüyorum. Bu arada bizim Olivia filmimizde tam tersine bir Kıbrıslı Rum Stavros filmin yapımcılığını,bir Kıbrıslı Türk Mine Balman da yönetmenliğini yaptı.
“Kadınların yapımcılık yönlerini güçlendirme amacıyla 2021’de gerçekleşen bu eğitimin bana çok faydaları oldu ve olacaktır”
Bu gibi eğitimlerin kadın yönetmenlerin hayatına neler kattığını da senden dinlemek isterim.
Balman: Eğitimin bana kattığı çok farklı bir vizyon olduğunu söyleyebilirim. Ben bunu Kıbrıs özelinde kullanamayacağımı düşünürüm. Dünyanın neresinde olursan ol, sana nasıl film yapabileceğin konusunda tüm araçları verdiler. Kıbrısta kullanamayacağımı düşünüyorum çünkü ben filmlerim için kimseden parasal destek almıyorum. Bağımsız sinemayı destekleyen kurumlar var ama onların adını senin filminin altında görünce gelmeyecek çok fazla insan vardır. Kıbrısta parayı verenin filme müdahale edeceğini de düşünen büyük bir kitle var. Biz o yüzden sıfır destek ile filmlerimizi çekiyoruz. Böylece herkese ulaşmanın altyapısını oluşturuyorum. Derdim sadece barış isteyenler değil istemeyenler de aslında. Ama Kıbrıs sorunu konusu dışında bir uluslararası film projesine dahil olursam bu eğitimlerin çok faydasını göreceğime inanıyorum.
Ben bu iki kadının sinema sayesinde kesişen yollarının bundan sonra da bir şekilde kesişeceğini ve yeni projelerle birlikte yol alacağını düşünüyorum.
Deborah-Balman: Kesinlikle çeşitlenerek ve genişleyerek devam edecek. Bugün dünden daha bilgiliyiz,üretkeniz, güçlüyüz, daha fazlayız ve dayanışmayla devam ediyoruz.