• Fezile Osum’un Gaile’deki yazısında kullandığı ifadeler, sendika başkanının kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyor
Yenidüzen’in Cumartesi eki Gaile’de,16 Ağustos günü, “Hukuka Hakkaniyetle Bakmak: Kadının Beyanı Esastır” adlı, Fezile Osum imzalı bir yazı yayınlandı. Yazıda, ‘kadının beyanı esastır ilkesinin, kadınların yargı süreçlerinde erkek egemen hukuk yapısı nedeniyle maruz bırakıldığı travmaların önüne geçilmesini hedeflediği’ düşüncesi, ele alınıyor.
Ne yazık ki kadın hakları gibi son derece önemli bir konuda, yine son derece önemli bir öneri, bir birey ve ailesinin kişilik hakları çiğnenerek gündeme getiriliyor. Ne yazık ki kadın mağduriyetini konu eden yazı, aralarında kadınların da bulunduğu bir ailenin aylardır süren mağduriyetinin katmerlenmesine de sebep oluyor.
Fezile Osum ne yazmıştı
“…Kıbrıs’ın kuzeyinde ise yakın zamanda Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası başkanı Tahir Gökçebel aleyhine kadına şiddet uyguladığı iddiaları getirilmişti. Feminist Atölye’nin de içinde bulunduğu bazı sivil toplum örgütleri kadının beyanının sendika tarafından esas alınmasını talep etmiş ancak sendika bu yönde bir adım atmamıştı…”
Sendika başkanının adını da yazarak dayak iddiasından bahsetmek, hem KKTC yasaları, hem Medya Etik Kurulu Gazetecilik Meslek İlkeleri, hem de Yenidüzen’in Yayın İlkeleri’ne göre şeref ve haysiyete açık bir saldırıdır(kapalı ifadeler de saldırıya yolaçabilir).
Neden?
1. Gerçeklik: Medya, kişilik haklarıyla ilgili gerçekliği kuşkulu bir olguyu, siyasal eleştirlerde olduğu gibi ‘iddia’ kategorisinde yayınlayamaz. Siyasal iddia, reddedilir ve konu kapanır, bir dayak iddiası ise gerçek olmasa bile, kişinin boynuna asılır ve ömür boyu saygınlığını zedeler. Atılan çamurun izi kalır.
Gökçebel’in kadına şiddet uyguladığı iddiası, baştan beri gerçekliği kuşkulu, içinde siyasal spekülasyonları barındıran bir iddia idi. Yani medyada hiç yer almaması gerekirdi.
2. Yargı süreci: Bilindiği gibi iddialar medyada yayınlandıktan hemen sonra, sendika başkanı Gökçebel, iddiaların gerçek olmadığının saptanması ve şeref ve haysiyetine saldırıya son verilmesi amacıyla yargıya başvurdu. Gökçebel, avukatı aracılığıyla da medyaya yargı sürecinin başladığını bildirdi, yayın konusu yapılmamasını istedi.
3. Yargı kararı: Yargı süreci dahi iddialarla ilgili yayınları engellemeye yeter. Kaldı ki artık bir mahkeme kararı var ve 3 Temmuz 2014 tarihli bu karar kadına şiddet iddialarını ortadan kaldırıyor. Tahir Gökçebel, 16 Temmuz’da yayınladığı basın açıklaması ile mahkeme kararını kamuoyuna da duyurmuştu.
Gökçebel’in Açıklaması
“Eşim ile Lefkoşa Aile Mahkemesi’nde ikame edilmiş olan Aile davasındaki 3/7/2014 tarihli Mahkeme Emri ile tüm yaralayıcı iddialar geri çekilerek ve uzlaşarak boşanmış bulunuyoruz.
Geçen süre zarfında bazı kişiler ve kesimler tarafından, medya ve sosyal medya üzerinden gerçek dışı iddialara, çirkin saldırılara ve maksatlı bir karalama kampanyasına maruz bırakıldım.
Sessiz kalışım, söyleyecek sözüm olmadığından değil, özellikle Mahkeme süreci devam ederken bu sürece ve bizlere ve de kızımıza zarar vermek istemeyişimden kaynaklanmaktadır…”
Nasıl olur da mahkeme kararına ve Gökçebel’in açıklamasına rağmen, açıklamadan da bir ay sonra, isim vererek konu gündeme getiriliyor? Anlamak mümkün değil. Bu, hem hukuka, hem de medya etiğine aykırı bir davranış olmuştur. Ne kadın hakları gibi saygıdeğer bir konu, ne de başka bir kamusal-siyasal gerekçe, bir bireyin şeref ve haysiyetine saldırıyı haklı çıkarmaz.
Hukuka aykırılığın, hukuku konu edinen bir yazıda ortaya konması ise bir başka talihsizlik olmuştur.
Güçsüze vurmak
Güçsüzün yanında olmak da hukuk prensiplerinden birisidir. Fezile Asum da zaten yazısında, kadının toplumsal yapıdaki güçsüz konumundan dolayı, şiddet konusunda ‘kadının beyanının esas alınması’ önerisini gündeme getirmişti. Şiddetle suçlanan, adı medyada spekülasyon konusu olan bir kişi de artık güçsüz durumdadır(Toplumsal konumu güçlü kişiler bile, kişilik haklarına yönelik saldırılarda son derece güçsüz durumdadır). Saldıranlarla eşit silahlara sahip değildir. Her iddiaya yanıt verse bile toplumsal itibarı zedelenmeye devam edecektir. Tartışmalar kendisi yanında çocuğunun, hatta eski eşinin toplumsal konumunu da sarsacaktır.
Güçsüze vurmak, bir hukuk prensibinden öteye, “vicdan”a da aykırı değil mi?
Bu yazı, Tahir Gökçebel’in medya yoluyla zedelenen kişilik haklarını savunma niteliği taşımasına rağmen, konuyu gündeme getirmekle, bir anlamda saldırının sürmesine yolaçma riskini de taşıyor. Bu nedenle kendisinden izin almadan konuyu tartışmak etik olmazdı. Çok tereddüt etmesine rağmen, Gökçebel’den gerekli izni aldık.
Anlattıklarımız ayni zamanda şu anlama geliyor: Özellikle mahkeme kararı gereğince konu, ne Fezile Asum, ne de başka bir kişi tarafından ne Yenidüzen’de ne de başka bir yayın kuruluşunda artık gündeme getirilmemelidir. Aksi, “art niyet” sayılır ve dava konusu olabilir.
Umarım konuyla ilgili medyadaki son yazı bu olur.