Oldum olası ülkemizde önemli duyarlılıkların belli günlerde gündeme gelmesinden rahatsız olurum. Engelli Hakları Günü, Dünya Kadınlar Günü, 1 Mayıs İşçi Bayramı ve bunun gibi günlerde ilgili mücadeleler için duyarlılığın yüksek olması, ardından da unutulması beni hep isyan ettirmiştir.
Bu önemli mücadelelerden biri olan toplumsal cinsiyet eşitliği son on yılda ciddi bir ilerleme kaydetmiş ve toplumda bilinç sağlamış olsa da hala bu sorundan nasibini alır bana göre.
Geçtiğimiz yıllarda özellikle Doğuş Derya’nın arasında da bulunduğu bir ekip parlamentoda bu konuda ciddi yasal ilerlemeler kaydetmeyi başarmıştır. Benim de LTB Belediye Meclisi’nde görev aldığım sürede gözlemlediğim üzere, Mine Atlı’nın sürüklemesi sayesinde 2014-2018 yılları arasında belediye kadın sığınma evi ile başlayan bir seri adımlar atmayı başarmıştır.
Bunlar pozitif gelişmeler olsa da, toplumumuzda duyarlılık henüz sadece bu adımlarla ve siyasi temsiliyet ile sınırlı kalmıştır. Bu seviyenin ötesinde, özellikle kentlerimizde ve mekanlarımızda toplumun cinsiyet eşitliğine izin verecek uygulamalarını görmek ise henüz mümkün değildir.
Tam da bu konuda Viyana’da yapılan araştırma dikkatimizi çekiyor. Nüfusunun yarısı kadın, yarısı erkek olan bu kentte 1999 yılında bir araştırma yapılıyor. Ve araştırmada kent halkına yaşadığı sıkıntılar soruluyor. Bu anketi erkek bireyler 5 dakikada doldururken, kadınlar yazmayı bir türlü bitiremiyorlar.
Öncelikle erkeklerin ortalama günde iki kez ulaşım yaptıkları gözlemlenirken, kadınların çok farklı ve değişken dolaşım güzergâhları olduğu ortaya çıkıyor. Çocukları okula, doktora ve değişik yerlere götüren kadınların iş ulaşımı ve aile ulaşımı arasında gidip geldikleri fark ediliyor. Dahası erkekler genelde ulaşımlarını araçlar ile yaparken, kadınların daha çok yürüdüğü ve toplu taşımayı kullandığı ortaya çıkıyor.
Bu ve buna benzer birçok veri ışığında Viyana kentsel tasarımını kadın odaklı olarak gözden geçirmeye başlıyor. Bu süreçte:
- Öncelikle çocuk arabası ve çanta taşımak durumda olan kadınlar için tüm şehir devasa rampalı üst geçitler ile donatılıyor. Caddelerde durma ve dinlenme mekanları yaratılıyor, kaldırımlar genişletiliyor.
- Kadınların yalnız yürürken izlediği güzergâhlar haritalara işlenip, kullanmaktan çekindiği bölgeler belirleniyor.
- Bu bölgelerde aydınlatma eksikliğinin yoğun olduğu fark edilince, kentin loş ve karanlık sokaklarının aydınlatılması için ciddi bir süreç başlatılıyor.
- Çitlerle örtülü, dar ve görüşün engellendiği mekânlar güvensizlik hissi verdiği için tekrar elden geçiriliyor. Geniş kamusal geçiş alanları yaratılıyor.
- İnsan yoğunluğu olmayan sokakların tercih edilmediği fark ediliyor. Özellikle seyyar kitapçıların, sokak satıcılarının ve manavların olduğu caddelerde kadınların daha güvende hissederek ulaşım yaptığı fark ediliyor
- Meydan, park ve bunun gibi kentsel soluk alanlarında halka açık tuvalet olmamasının kadınların kullanımını negatif etkilediği fark ediliyor
- Topuklu ayakkabının takılmayacağı yer kaplamaları gibi küçük detaylar da çalışılarak kente işleniyor
- Son olarak kentin parklarında oyun oynayan kız çocuklarının 9 yaşında aniden parka gitmekten vazgeçtiği gözlemleniyor. Yapılan araştırma sonucunda kız çocuk gruplarının erkek çocuk grupları ile çekişmeleri ardından parkı kullanmaktan vazgeçtiği gözlemleniyor. Tüm parkların dönüşmesi için ciddi bir süreç başlatılıyor. Büyük yeşil alanlar, spor odaklı alt mekânlara dönüştürülüyor ve kısa sürede kız ve erkek çocuklarının eşit oranda kullanımı sağlanıyor
Yirmi yıllık süreçte atmışa yakın kentsel tasarım prensibi, kadın dostu planlama için uygulamaya konuluyor. Ve bu prensiplerin uygulanması sayesinde Viyana dünyaya ‘Kadın Dostu Kentsel Tasarım’ konusunda örnek oluyor.
Dünyanın kentsel tasarıma bakışını değiştiren bu güzel örneği inceledikçe, ister istemez aklımız Lefkoşa’mıza gidiyor. Özellikle surlar içinin yukarıda saydığımız maddelerden birkaçı konusunda dönüşüme ihtiyacı olduğu açık.
2013 yılında Asmaaltı ve Arasta Yayalaştırma Projesi bu ihtiyacı sağlamak konusunda attığımız ciddi bir adımdı. Herhangi bir insanın gece yalnız başına yürümekten çekineceği, tedirgin olacağı ve arabası ile bile girmekten kaçınacağı bu sokak, bugün pek çok insan tarafından geceleri çekinmeden kullanılabiliyor. Aydınlatma konusunda yapılan iyileştirmeler, açılan yeni mekanlar ve bölgeyi gece de kullanan insan sayısı arttıkça bölgede güvenlik hissi arttı.
İnanıyorum ki bu uygulama üçüncü ve dördüncü etapları ile devam edecek ve Lefkoşa Surlariçi’ni güney yarımızda olduğu gibi kadınların da rahatlıkla kullanabileceği bir merkeze çevirecektir.
Lefkoşa ölçeğinden çıkacak olursak, bugün artık ülkemizde cinsiyet eşitliği konusundaki duyarlılığımızı daha da öteye taşımamızın ve mekanlarımızı dönüştürmemizin zamanı gelmiştir.
Viyana’nın yirmi yıl önce başlattığı süreç, teşhisi koymak, sorunları ortaya çıkartmak ve uzun soluklu vizyon projeleriyle birlikte mekan/kadını ilişkisini kurmaktı. Bizlerin de başlaması gereken bu süreç için bugünden daha ideal bir tarih düşünemiyorum. Bu ilk adımları attığımız takdirde, gelecek 8 Martlara daha çağdaş kentler bırakabileceğimize eminim.