Filiz Uzun
Memenin anlamı birçok kadına göre farklıdır. Kimi dişilik, kimi seksilik, kimi kadın olmanın önemli bir unsuru olarak görse de birçok kadın memeyi; bebeğini emzirebileceği organ olarak adlandırır. Bilindiği üzere adölesan döneminde gelişmeye başlayan meme dokusu adet görmekle gelişir. Östrojen hormonunun da salgılanmasıyla gelişimi artar.
Meme Kanseri için değiştirilemeyen risk faktörlerine baktığımızda kadın olmak ilk sırada gelir. Görülme sıklığı kadınlarda %99 iken erkeklerde % 1 oranındadır. Bu da demek oluyor ki kadın olmak bu hastalığa yakalanma riskini de artırmaktadır. İstatistiklerde kanser görülme sıklığında meme kanseri dünyada olduğu gibi bizde de 1. sırada yer almaktadır. Ülkemizde çok eskiye dayanan istatistikler olmasa da günümüzde meme kanserine yakalanma sıklığının artığını görmekteyiz.
Dünya sağlık örgütünün verilerine baktığımızda 2013 yılında meme kanseri tanısı almış kadın sayısının 14 milyon, meme kanserinden ölenlerin sayısının ise 8,2 milyona ulaştığını bilmekteyiz.
Bu sonuçlar bize bu konuda daha fazla bilgiye ulaşmamız gerektiğini hatırlatmaktadır. Önceki yıllarda meme kanseri hakkında farkındalığın daha düşük olması nedeniyle fark edildiğinde meme kanseri evrelerinin 3. veya 4. evresinde karşılaştığımızı görmekteyiz. Bu da hem tedavi sürecinin daha zor olmasına hem de bu tanı nedeniyle ölüm oranının artmasına sebep olmaktaydı. Şu an farkındalığı artırmak adına eğitimlerin artması, basın yayının da bu konuda üzerine düşeni yapması, kadın örgütlerinin ve kanser derneklerinin bu alandaki çalışmaları nedeniyle kadınların bu konuda bilgi düzeylerinin arttığını düşünmekteyim. Ki bu da sevindirici bir gelişmeyi (erken evrelerde meme kanserini yakalamayı) sağlamaktadır.
Bu bağlamda sağlıkçılara da çok görev düştüğünü düşünmekteyim. Ben de Sağlık Bakanlığı’ndaki görevim Eğitimci Hemşire nedeniyle bu alanda Temel Sağlık Hizmetleri Müdürü Dr. Emine Güllüelli ile yaptığımız bir çalışma ile KKTC’deki Belediyelerle ortak çalışma yapıp tüm bölgelerimizdeki kadınlara ulaşıp meme kanseri farkındalık seminerleri vermekteyim. Bu seminerin amacı kadınların bu hastalığa yakalanmadan önce tarama yaptırmaları gerektiğinin önemini anlatmak. Ve Klinik Meme muayenesi, Mamografi ve Kendi Kendine Meme Muayenesinin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktır. Bu anlamda seminerlerimiz devam edecektir.
Ben inanıyorum ki ne kadar farkında olur, taramalarımızı düzenli yaparsak bu hastalığa yakalanma oranı da azalacaktır. Eğer erken tanı konulursa ve doğru tedavi yöntemi uygulanırsa kanseri de o kadar erken yok edebiliriz. Kanserden değil geç kalmaktan korkmalıyız!
Bu hafta, 15 yıl öncesinde Meme Kanseri tanısı konmuş, bu hastalığı atlatan ve şu an Kanser Hastalarına Yardım Derneğinin yönetiminde faaliyet gösteren Ayşe Kanlıada ile tanıştırmak istedim. Biz onunla birlikte güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Ben, sizler adına da ona teşekkür etmek isterim. Cesur olduğu, mücadele etmeyi hiç bırakmadığı ve bu hastalığın ölümcül bir hastalık olmadığını bizlere gösterdiği için…
KANSER BENİ BULDU!
F.U: Kendinizi tanıtır mısınız?
A.K: Ben Ayşe Kanlıada. Kıbrıs Mehmetçik doğumluyum. Lise hayatımdan sonra üniversiteyi Ankara’da İnşaat Mühendisliği’nde okudum. Üniversite bittikten sonra Kıbrıs’a döndüm ve özel işte çalıştım. Kıbrıs’ta özel iş yapmanın zorluğu ve stresi herkesçe bilinmektedir.
F.U: Sağlığına önem veren biri misiniz?
A.K: Sağlığıma çok önem veren, her zaman kontrollerini yapan biriyim. Hatta her zaman çevremdeki herkesi de bu konuda uyarırdım. Kız kardeşlerimi, arkadaşlarımı kontrollerini yapmak konusunda hep uyarmışımdır. Ancak çok sık kontrollerimi yaptıran biri olduğum halde meme kanseri beni buldu.
F.U: Memenizde kitleyi bulmanız nasıl oldu?
A.K: 2-3 ay önce kontrol yaptırmıştım ve hiçbir bulguya rastlanmamıştı. Tüm kontrollerimi yaptırdığım halde mamografi yaptıramamıştım. O zamanlar devlet hastanesinde mamografi yoktu özele gidiliyordu. Ben kontrol için gittiğim zaman bozuktu ve yaptıramamıştım. Bana 15-20 gün sonra gitmem söylenmişti. Sonrasında da ben ihmal ettim.
TESADÜF
F.U: Kitleyi kontrollerde bulmadınız yani?
A.K: Hayır. Kitle tamamen tesadüf eseri elime geldi. Oğlum henüz orta bire gidiyordu. Onu yüzme havuzuna bırakıp sıcak bir yaz günü evime geldim. Üzerime ince şeyler giyip dinlenmek üzere kanepeye uzandığım an giydiğim bluzun düğmeleri mememi rahatsız etti. Ben de beni rahatsız eden şey nedir diye baktığım vakit, sağ mememde bir kitle fark ettim. Soluğu Köşklüçiftlik’teki Mamografi merkezinde aldım. Bana randevu vereceklerini ve önümüzdeki haftaya çekebileceğim söylendi. Ancak öyle telaşlanmıştım ki Mamografi çekilmeden hiçbir yere gitmeyeceğimi söyledim. Çekildi ve bir kitle görüldü. Tüm aileme haber verdim ve herkese tek tek anlatmaktansa tüm ailemin aynı anda tek celsede öğrenmesini istedim.
F.U: Bu olaylar ne zaman oldu?
A.K: 15 yıl önce 1998 yılıydı.
F.U: İlk anda bunlar olurken aklınızdan ne geçti?
A.K: İnanın hiçbir şey. Bir an evvel ne olduğunu öğrenmek istiyordum ve bu kitleden kurtulmak. O yüzden de hemen mamografi çektirmek istedim. Gelişecek süreci de bekleyemedim. Kitleden bir miktar alınıp patolog tarafından incelenecek ve bana sonuç bildirilecek. Bunlar bana hep uzun zaman dilimi gelmişti.
FROZEN TEKNİĞİ
F.U: Bundan sonra ne yaptınız?
A.K: O vakitler frozen tekniğinin ne olduğunu bilmiyordum. Ama tek istediğim ne yapılacaksa bir an evvel yapılmasıydı. Bu yöntemin burada yapılmadığını öğrenince İstanbul’da Prof. Dr. Varol Çelik’e ulaştım telefonla. O da bana hemen gitmemi söyledi ve Frozen tekniği ile ameliyat edildim.
(Frozen tetkiki: Ameliyathane koşullarında yapılır. Memeden alınan kitle, ameliyathaneye gelen patolog tarafından hemen incelenir ve sonuç cerrahi ekibe sözlü olarak bildirilir. Frozen tetkiki iki amaçla yapılır: tümörün iyi-kötü huylu ayrımını yapmak ve tümörün tamamının çıkarıldığından emin olmak. Ameliyat esnasında bu iki sorunun cevabının olması, ameliyata devam edilip edilmeyeceği kararını verdirir. F.U.)
F.U: Ameliyat olmadan önce bu teknik size anlatıldı mı?
A.K: Evet doktorum Varol bey bana tüm yapılacakları ve olabilecekleri anlattı. Ne yapılacağına ameliyatta karar verileceğini, kitle de çıkarılabileceğini, tüm mememin de alınabileceği bana anlatıldı.
F.U: Peki ameliyattan sonra ne oldu?
A.K: Ameliyattan sonra ayılır ayılmaz mememin tümünün alındığını daha bana kimse söylemeden anlamıştım. Göğsümde değil de daha çok koltuk altımda lenf bezleri de alındığı için çok fazla ağrı hissetmiştim, bu yüzden de mememin alındığını anlamıştım. Doktorum ve eşim bana nasıl söyleyeceklerini düşünürken anestezinin etkisinden çıkmadan mememin alındığını onlara ben söyledim ve onların işini de kolaylaştırmış oldum.
ÖNCELİK SAĞLIK
F.U: Sizin için memenin anlamı nedir?
A.K: Bir organımdır. Meme her kadın gibi dişilik, seksilik, estetik anlamda önemli olsa da sağlık benim için her şeyden daha önemlidir. Ben bir mühendis olarak daha somut düşünüyorum. Sağlığım her şeyden önce gelir. Mememin alınması beni çok fazla da rahatsız etmedi.
F.U: O dönemlerde 40’lı yaşların başındaydınız plastik cerrahi yaptırmayı düşünmediniz mi?
A.K: O dönemler Onkolog doktorum Mustafa Özgür bana dedi ki; çok gençsin protez düşünüyorsan bu yaşlarda yapmalısın diye. Ancak ben sonraki süreçte kemoterapi ve radyoterapi tedavilerimin bitmesini ve ondan sonra karar vereceğimi söyledim. Daha sonra karın bölgesindeki yağlardan alınıp meme dokusu yapılabileceğini öğrendim. Biraz araştırdıktan sonra 2 kez ameliyat olmam gerektiğini ve ameliyatların da uzun süreceğini öğrendim. Açıkçası bu ameliyatlara girmek istemedim. Ve bu saatten sonra manken de olacak değildim. O yüzden vazgeçtim.
F.U: Protez sütyenler mi kullanıyorsunuz?
A.K: Evet. Hiçbir rahatsızlık da duymuyorum. Mayo da giyiyorum, denize de giriyorum. Görsel olarak da hiç sorunum yok.
DESTEK ÇOK ÖNEMLİ
F.U: Şu an bu yaşadıklarınızı rahat anlatıyorsunuz. İlk zamanlar da böyle miydiniz?
A.K: İlk zamanlar da böyleydim. Ne kadar hızlı kabullenirseniz iyileşme süreciniz de o kadar hızlı oluyor. Ameliyat olana kadar biraz panik oldum ancak çok çabuk kabullenip şimdi ne yapılacağa baktım hep. Ben ameliyattan önce de ameliyattan sonra da söylediğim tek şey “Doktorum benim küçük bir çocuğum var ve çabuk iyileşmeliyim. Kalkıp onu büyütmek zorundayım”. Tabii ki destek faktörlerim de çoktu. Eşim, kardeşlerim, annem, ailem beni hiç yalnız bırakmadılar.
F.U: Kemoterapi tedavinizde ne yaptınız?
A.K: Ameliyattan sonra Kıbrıs’a gelince Raziye Kocaismail hanımla irtibata geçtim. Varol bey beni ona yönlendirmişti. Raziye hanımla konuştuktan sonra daha da rahatladım. Çünkü bunu deneyimlemiş bir kadındı ve çok güçlüydü. Bunu atlatmıştı ve bana çok önemli örnek oldu. Dediğim gibi kabullenme sürecimin hızlı olması tedavimin sürecini de etkiledi. Hemen İstanbul’da kemoterapime başladık. Ve her seferinde ben Kıbrıs’a gidip geldim. Neredeyse 21 günde bir Türkiye’ye gidip geldik. Tabii o dönemde bu zahmetliydi. Yalnız gidemiyordum. Kalacak yerin ayarlanması, bilet, uçak, yolculuk zordu. Radyoterapimi de orda aldım. Sadece o dönemde orda kaldım. Gitmeden bunu oğluma açıkladım. İyileşmem için bir süre orda kalmam gerektiğini.
UĞRAŞILAR
F.U: Sizi üzen şeyler de yaşamışsınız?
A.K: Evet beni bu dönemde en çok üzen Devlet hastanesinde tedavi olacağım hastaneyi kendim seçme hakkımın tanınmamasıydı. O dönemlerde birçok yöntem burada yapılmıyordu ve ben Türkiye’ye gitmek istiyordum. Sigortalıydım ve bu hakkımın olması gerektiğini düşünüyordum. Kurul kararı ile gidebilmek için çok uğraştım. En sonunda başardım.
F.U: Tedaviniz bittikten sonra kontrollerinizi nerede yaptırıyordunuz?
A.K: Kontrollerim için de 3 ayda bir İstanbul’a gidip geldim. Güney Kıbrıs’a kapıların açılmasına kadar bu böyle devam etti. 2003 yılında Makariyos Hastanesi onkoloji hastanesini açınca Kanser Hastalıkları Yardım Derneği olarak oradaki hastaneyi tanımak ve görmek amacıyla davet edildik. Ve Kıbrıs vatandaşlarının bu hastanede tedavi olabilecekleri bize söylendi. Raziye Kocaismail öncülüğünde bu hastaneyle bağlantı kurduk. O dönemlerde ne KKTC ne de benim tedavi olduğum Cerrahpaşa Üniversite hastanesinde buradaki gibi aletler ve tedavi sistemi yoktu. Biz hastaneye hayran kaldık. Bir de bize çok sıcak davrandılar, kucak açtılar. Arkadaşlarımızla karar aldık ve Türkiye’deki doktorlarımızı da haberdar ederek tedavi sürecimize burada devam ettik. Daha yakındı ve daha kolay ulaşıyorduk. Tabii şu anda burada da Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi açıldı ve bizde de son sistem aletler kuruldu. Şu an yılda bir kez güneyde kontrol yaptırıyorum fakat YDÜ yaptığı kampanya döneminde burada da kontrollere giriyorum.
F.U: Şu an herhangi bir tedavi kullanıyor musunuz?
A.K: Bir dönem adet görmeyi engellemek için tedavi kullandım. Ancak şu an hiçbir tedavi kullanmıyorum.
MEME KANSERİ ARTIYOR
F.U: Şu an Kanser Hastalarına Yardım Derneğinde yönetimdesiniz sanırım. Dernekle çalışmaya ne zaman başladınız?
A.K: Aslında ben kendi işimi kurduğum günden beri yardım derneklerine yardım yapmaktaydım. Raziye hanımla da tanışıklığımız vardı. Tabii böyle bir durumla karşılaşınca da derneğin ne kadar özveri ile çalıştığını görüyorsunuz ve bir ucundan tutmak istiyorsunuz.
F.U: Derneğe başvuran kanser hastalarını görüyorsunuz, sizce meme kanserinde bir artış var mı?
A.K: Evet var. Çevremde de gözlemliyorum bunu. Tam sayı veremem ancak gözlemlerim artış olduğunu gösteriyor.
F.U: Hastalığınız süresince çalışmaya da devam ettiniz değil mi?
A.K: Evet. Kemoterapi aldığım günlerde birkaç gün kendimi koruyup evde kaldım ancak daha sonra hep işimin başındaydım. İnşaatlara gitmesem de işimden ve çalışmaktan hiç kopmadım. Tüm tedavilerim bittikten sonra da tamamen işime döndüm. Açıkçası hiç vah vah etmedim, oturup kaderime de dert yanmadım. Çalıştım ve ürettim, oğlumla ilgilendim.
“SIKINTILI ORTAMLARDAN UZAK DURUYORUM”
F.U: Kendinizi korumak için yaptıklarınız var mı?
A.K: Radyoterapi aldığım dönemde babam hastalanmıştı ve ben doktorumdan izin alarak babamı görmek için Kıbrıs’a geldim. Geldiğimin ertesi günü de babamı kaybettim. Cenazeye gitmekle gitmemek arasında mücadele verdim. Sonunda gitmeyerek tedavim için İstanbul’a geri döndüm. O günden sonra da hiçbir cenazeye gitmedim. Sanırım bu benim kendimi koruma şeklim. Sıkıntılı ve beni sarsacak ortamlardan uzak duruyorum. Kimse de aldığım kararı yargılamadı.
F.U: Genetiğinizde kanser var mı?
A.K: Hayır, annemin annesini de hatırlıyorum. Yaşlılık nedeniyle öldü. Annem hala hayatta ve ailemde hiç kanser vakasına tanık olmadık.
F.U: Bu tanıyı almış bir kadın olarak kadınlara ne önerirsiniz?
A.K: Asla kendilerini ihmal etmesinler. Kontrollerini düzenli yapsınlar. Artık Kıbrıs’ta da çok alternatifler var. İstedikleri her hastanede bu kontrolleri yaptırabilirler. İnsanlara önce kendilerini sevmeleri gerektiğini söylemek istiyorum. Gelişecek herhangi bir durum karşısında da güvenebilecekleri doktoru ve hastaneyi seçsinler. Çünkü doğru tanı kadar doğru tedavi de önemlidir. Ben bu konuda şanslı sayıyorum kendimi… Doğru insanlarla karşılaştım ve tedavim başarıyla geçti. Devletin de bu konuda üzerine düşeni yapması gerektiğini düşünüyorum. Her kişi ve her hasta kendi doktorunu ve kendi istediği hastaneyi seçme hakkına sahip olmalıdır. Bu hak insan hakları gereğince her bireye, her hastaya ayrım gözetmeksizin verilmelidir.