Kadının yaşama toprakla dokunuşu

Kadından yaşama, topraktan sanata uzanan bir döngüsel yaratım süreci…

Murat OBENLER

Seramik Sanatçısı Pembe Gaziler ile “Toprak Yaşam Kadın” adını verdiği 4’üncü kişisel sergisi sonrasında hem toprak, deniz, ağaç, su, mercan gibi insanla evreni paylaşan formlarının sanatçının elinde birer sanat eserine dönüşmesi sürecini, hem 17 yıla yayılan üretim sürecindeki değişimlerle sanatsal üretimleri arasındaki bağlantıları konuştuk.

Müthiş yaratıcı ve yetenekli bir kadın olan Pembe nenesinden kendine aktarılan kodlar ve köklerin üzerine sanatın tekniklerini kullanarak disiplinler arası bir sergiye imza atan Gaziler, bizlere kadının bereketli  elleri, aklı ve kalbinden çıkıp seramik, heykel, fotoğraf gibi  sanat formlarına dönüşen hikayesi içinden dengede duran bir kesiti sunuyor.

“En önemli sebebi annelik kimliğimle buluşmam, bu yeni yaşam sürecine adaptasyon ve kendimi bulabilme sürecim oldu”

-12 bölümlük uzun bir yolculuğun buluştuğu sergi. Her bir bölümün alt hikayeleri var ama ana hikaye Toprak Yaşam Kadın. Bu sergi insanlarla buluşmak için neden bu kadar bekledi?
Pembe Gaziler:
Aslında Kıbrıs’ta ikinci kişisel sergim bu ama yurt dışında da iki kişisel sergim olmuştu. 2010 yılında Barcelona’da ve 2013 yılında da Stockholm’da. 2013’ten bugüne evet uzun bir ara girdi bunun da sanırım en önemli sebebi annelik kimliğimle buluşmam, bu yeni yaşam sürecine adaptasyon ve kendimi bulabilme sürecim oldu.

-Pişirme tekniklerinin sanatçının ruh haliyle bir bağlantısı var mıdır? Yoksa tamamen bir teknik detay mıdır?
Gaziler:
Pişirme teknikleri sanatçının tamamen kendi estetik kaygıları ve imkanları ile sınırlı bir durumdur. Eserlerinde yaratmak istediği etki, vermek istediği duygu, renk, doku tercih edeceği sırlama ve pişirme teknikleri ile bağlantılıdır.

-Sinemada filmlerde hiçbir hayvana/canlıya zarar verilmemiştir diye ibareler olur. Mercanlar doğal yaşam alanları olan denizlerde alınınca bu eserlerle bir nevi canlı yaşam formları sona ermiyor mu? İnsan eli burada olumlu mu olumsuz mu dokunuyor doğaya?
Gaziler:
İşte tam da bu sebeplerle, deniz altı zenginliği deniz altında yaşamaya devam etsin ben de onların seramikten yapılarını heykelleştireyim istedim. Çok denemeler ve ince işçilikler sonucu deniz altından çıkan ıslak sulu görünümlü seramikten mercan formlarını yine denizin getirdiği köklerin boşluklarına, sanki onların doğal parçalarıymış gibi yerleştirdim.

“Nasıl ki toprak ana bizi kucaklıyor tüm sıcaklığıyla, pişmiş çamurlarım doğadan gelen bu özellikli taş formlarını koruyor içinde; kadının karnındaki cenin, kucağındaki bebek gibi”

-Su serisinde fırınlanan el yapımı çamur ile denizden gelen taşların buluşmasını görüyoruz. Bu doğa-insan eli harmonisi metaforik olarak neyi anlatıyor? Doğayla insanın barışık yaşaması formu olabilir mi? Bir de su serisinde üretilen formlardaki kayıklar bir anne ve içine yerleştirilmiş deniz taşları da bebeklerini ve tümüyle de dengede duran ve başka bir yaşamı da içinde dengede taşıyan kadını da ifade ediyor bende.
Gaziler:
Mobile heykeller olarak düşündüğüm sallanan bu formların konu çıkışı, modernize edilmiş kayıklar. Yapısal olarak bağlantı kurmak istediğim fikir ise sergimin teması olan kadın ve bereket...
Evet seninle paralel bir düşünce içinde olmuşum bu seriyi üretirken. Nasıl ki toprak ana bizi kucaklıyor tüm sıcaklığıyla, benim de pişmiş çamurlarım doğadan gelen bu özellikli taş formlarını koruyor içinde; kadının karnındaki cenin, kucağındaki bebek gibi...

“Bu gezici kayıklar, kendi ülkemin ifadelerini yüklenip dünyanın başka ülkelerinde kendilerine evrensel bir değer yakaladılar.”

-Su, stockholm ve macsabal serilerinde kullanılan malzeme çamur ve odun/ağaç dalları. Su serisinde deniz taşları da var. Bu kayıklar hangi kültürel kodlar taşıyor. Antik dönemden daha moderne bir deniz (barınma, yaşam, savaş, beslenme, turistik, keşif amaçlı taşıma) medeniyeti yolculuğu gibi görüyorum ...
Gaziler:
Akdeniz uygarlıklarındaki kayık ve yelkenli gemilerin seramik yorumlamaları ile başlayan serüven beni zamanla daha modernize ve daha evrensel bir tasarım diline ulaştırdı. İçerisinde denizleri, denizlerin derin renklerini taşıyan; dünyayı gezdikçe kültürleri kaynaştıran, yapılarındaki dinamik coşkulu deniz renklerini paylaşan bu gezici kayıklar, kendi ülkemin ifadelerini yüklenip dünyanın başka ülkelerinde kendilerine evrensel bir değer yakaladılar.

“Birbirimizden karşılıklı öğrenmeye devam ediyoruz ve bu iletişim şekli beni çok güçlendiriyor.”

-Mercanları denizlerin akciğerleri olarak nitelendiriyorsun. 7 yaşındaki oğlun mercan senin için ne ifade ediyor ve üretim süreçlerini nasıl etkiliyor? Çocuk yetiştirmek, insan yaşamına kattıkları güzellikle birlikte ekstra bir zorluk kattığı fikri de görece olarak ortada duruyor. Senin evrenine neler katıyor küçük Mercan?
Gaziler:
Kesin gerçeklerle söyleyebileceğim bir yanıtı yok sanırım bunun... Çünkü hala öğreniyorum. Annelikle ilgili bu öğrenme süreci hamilelikle başlıyor ve hiç bitmeyen bir yol/yollarla devam ediyor. Birbirimizden karşılıklı öğrenmeye devam ediyoruz ve bu iletişim şekli beni çok güçlendiriyor. Paylaşımlarımız birbirimizi destekliyor, yaratılarımız birbirimize heyecan veriyor. Kesin olan bir şey varsa Mercan doğduktan sonra üretimlerim daha bir köklü ve adresi belli oldu diyebilirim.

“Hem köklerimin topraklarını cam şişelerde topladım, hem de insanoğlu tarafından canı yanan toprak ananın hücrelerini koruma altına aldım”

-Toprak ve kökler zaten neredeyse birbiriyle aynı şeyler. Annen ve senin yaşadığın nefes aldığın, oynadığın, sevindiğin üzüldüğün topraklara bir gönderme mi bu seri. Diğerlerinden farklı olarak hem yurtiçi hem de yurtdışından killer ve topraklar bu seride bir araya geliyor. Her canlının yaşamının  ve evrenin tekçiliği gibi bu serideki eserler de tekcil bir özelliğe sahip. Sanatsal bir eylem boyutuyla da hırsları,egoları,nefret ve düşmanlık duyguları ile yok etme güdüleri zaman ilerledikçe daha da çoğalan insanoğlunun dünyayı yok ediş sürecine bir protesto yapıyorsun.

Gaziler:  Aynen öyle, hem köklerimin topraklarını cam şişelerde topladım, hem de insanoğlu tarafından canı yanan toprak ananın hücrelerini koruma altına aldım. Sanki Kökler, hücreler bir laboratuvar ortamındaymış gibi izleyenlerin karşısına çıktı, bir çarpışma gibi...

Denizden gelen ağaç kökleri aslında doğal alanları değiştirilmiş belki de katledilmiş ağaçların bir cenaze töreni gibi duruyor. İnsanlar sergide durup kendi katlettikleri ağaçların köklerini izleyecekler.

-Çok önemli bir çarpıştırma bence. Köklerinden kopartılma ve/veya köksüz kalma ise her bir sevdiğimizi ve/veya bilmediğimiz coğrafyalarda hayatını kaybeden her bir canlı formu için döktüğümüz gözyaşı, hissettiğimiz üzüntü ve acı duygusunu çağrıştırıyor bana. Bu köksüz kalma deneyimlerinden bizi en çok acıtan da anne babamızı kaybettiğimizde hissettiğimdir.

Gaziler: Yorumlaman düşündüğümün ötesinde güçlü bir ifade oldu, teşekkür ederim... ancak evet kendi köklerimi sorgularken, araştırıp yorumlarken, doğanın da toprakla bağ kurduğu en önemli değerleri olan ağaç kökleri ile çalışmak istedim. Kim bilir hangi kıyılardan hangi hikayelerle gelen yaşanmışlık yüklü bu kökleri tek başlarına sanat eseri kabul edip seramik kaidelerle heykelleştirdim.

-Sanatçı her dokunduğu topraktan bir enerji alır ve bunu estetik değerler de katarak bir sanatsal forma sokar. Sanıyorum Barselona denince de Gaudi’nin mimari yapılarında kullandığı formlardan etkilenmeyen bir sanatçı yoktur. Senin Gaudi ile etkileşimin nasıl oldu?

Gaziler: Gaudi, Barselona tecrübemin sadece bir parçasını oluşturuyor. Şehre duyduğum hayranlık ve oradaki yaşam tecrübem ,sanatımda çok önemli bir değer oluşturuyor. Şehrin dolu dolu kültürü ve sanatı beni çok besledi. Şehirle ilk konuşmalarım Platanero denilen ağaçların gövdelerindeki detayları macro çekimle arşivlemem oldu...

EroS serisinde  sanki de yine kayıkların bir yapı bozumuna uğramış şekillerini görüyorum. Su,deniz,toprak ve kadın biraz daha iç içe geçmiş birbirini içselleştirmiş hatta sevişmeye başlamış gibi.

-Bunların kendi hayatında yaşadığın ilişkiler ve köklerinden bir çocuk doğurmakla ilgili olduğunu da söyleyebilir miyiz?

Gaziler: Evet bu bileşenlerin bendeki var olma bütünselliği ve ayrıca doğuran ve üreten bir kadının da yeniden doğması/ var olması gibi gerçeklikleri barındırıyor bende.

“Ortaya konulan sanatın özgünlüğü, eserlerin ne kadar biricik ve tek olduğu önemlidir.”

-Barselona’daki Platano Hibrido ağaçlarının fotoğraflarına yansıyan hikayesi. Bir seramik sergisinde çok da tercih edilmeyen bir şey herhalde fotoğraf ama seni çok etkilediği ve iletişiminin giderek güçlendiği bir canlı olmuş bu ağaçlar herhalde? Şu anda yaşadığın şehrin ağaçları ile de buna benzer bir iletişim kuruyor musun? Veya Kıbrıs’ın ağaçlarına karşı hislerin nelerdir?

Gaziler: Sanatta disiplinler arası etkileşimi destekliyor ve uyguluyorum. Dolayısıyla benim için seramik, fotoğraf sergisi gibi kategorilerden öte ortaya konulan sanatın özgünlüğü, eserlerin ne kadar biricik ve tek olduğu önemlidir. Kaldı ki üretimlerinin çoğu heykel olarak da nitelendiriliyor, dolayısıyla dediğim gibi sınıflandırmadan öte ifade biçimi benim için daha önceliklidir.

-Sanat terapisi yüksek lisansının tüm bu üretim, dışavurum, yaratım sürecinde ne gibi etkileri oldu? Bu eğitim öncesi ve sonrası sanata bakışında bir farklılıklar oldu mu?

Gaziler: Yüksek lisansım modern sanatlar ve sanat terapisi üzerine idi. Hem aldığım bu eğitim hem de Barcelona’da geçirdiğim bir yıl yaşantımda ve sanatsal belleğimde önemli bir dönemi olmuştur. Sanat Terapisi derslerini okuldaki çocuklarım için iyi çıkış noktaları yaratacağına inandığım için almaya başlamıştım ancak kendim için de bir açılım olduğunu, dünyaya ve dünya ile kurduğum bağlantılara daha derinlikli gözlerle bakabileceğimi hissettiğimde programı tamamlama kararı almıştım.

Ve tabi ki üretimlerime de sonrasında çok büyük katkısı oldu bunun. Öncelikle kendimi, üretimlerimi ve üretim temellerimi daha bilinçli ve daha köklü değerlendirmelerle ortaya koymaya başladım. Sanatımın felsefesinin ne olduğunu dillendirmeye başladığım ilk dönem oldu bu dönem.

“3 kadının kökleriyle başlayan bu yolculuk beni tasarımda toprak anaya götürdü.”

-Yaşamın Döngüsü/Dengesi: Toprak /Kadın: Turkuaz kumaş üzerine el dikişi sanki otobiyografik bir çalışma gibi geldi bana. Dikişler belki köklerinden gelmiştir, turkuaz kumaş belki de bir sadıktan çıkmıştır, DCM’ler (dcm muline ipliklerinin 465 renk seçeneği olması da elementlerle bağdaşınca farklı bir anlam ortaya çıkıyor) yine köklerden geliyor. Ama bu yaratım senin bir ruhsal haritan gibi görünüyor bana. Hiç bitmemiş ve hiç bitmeyecek bir harita... dünya toprak ana ve kadın var oldukça bu hikaye sürecek...

Gaziler: Ne güzel bir değerlendirme. Çok iyi bir analiz olmuş bu. Aynen öyle, ruhsal haritam bu. 7 yıllık bir ömrü olan, oğlum doğduğunda başladığım, ve geçen hafta en üst dallarını yeni tamamladığım, yaşam ağaçlarının uçlarının kapanmadığı, üremeye başka boyutlarda  devam edecek olan bir harita. Annemin bana öğrettiği 6 farklı  el dikiş teknikleri ile oğlumu doğurduktan sonra seramik üretemediğim zamanda başladığım bir çalışmadır bu. İpleri ise Fatoş arkadaşımın nenesinin Güney’den getirdiği bir torba dolusu renkli iple başladığım bir yolculuktur bu. İpler çok daha eski köklerden, teknik annemden bana öğretilenler ve yaratıcılık da benden. 3 kadının kökleriyle başlayan bu yolculuk beni tasarımda toprak anaya götürdü. Aşağıdan itibaren doğumla, toprakla, suyla beslenen yaşam, ortalarda mercanlarla ve kalple birleşiyor ve ardından bitimsiz bir yaşam ağacına bağlanıyor, köklü ve güçlü. Özelde ise kendi yaşantımda yedi yılımı özetleyen bu çalışma, dünyanın döngüsünü de anlatıyor.

“Kadınların belli değerlendirmelerde eserlerle ne kadar derin bağlar kurabildiklerini görmem bu sergide kadın dilinin güçlü olduğunun sağlaması oldu benim için”

-Sergiye her cinsiyette insan aynı gözle ve hassasiyetle bakabilir mi sence? Toprak ana gibi üreten döngüyü sağlayan yenilenen, dinamik ve güçlü kadın izleyiciler bu sergiyi kendileri ile daha çok içselleştirir mi sence? Sergiyle ilgili gözlemini rica ediyorum?

Gaziler: Sergim mutluluk veren çok güzel bir ilgi ve sevgiyle kucaklandı. Çok mutluyum. Cinsiyetten öte, sergi için her bireyin yorumlaması, kendi sanatsal birikimi, sanat eserini değerlendirme ölçütleri, kendi yaşanmışlıkları gibi boyutlar ile doğru orantılıdır.
O kadar güzel yorumlamalara şahit oldum ki üretirken kendimin de farkında olmadığım değerlendirmelere denk geldim. Müthiş duygular ve ifadelerle karşılaştım. Genel olarak eserlerin onlara verdiği heyecan, yoğun duygu aktarımını benimle paylaşan çok oldu. Hem eserlerin sanatsal ifadeleri hem de genel konseptin açık bir enerji akışına uygun olduğunu, izleyenlerle güçlü bağlar kurulduğunu hissedebildim.  Kadın izleyicilere gelince evet, özellikle de kadınların belli değerlendirmelerde eserlerle ne kadar derin bağlar kurabildiklerini görmem bu sergide kadın dilinin güçlü olduğunun sağlaması oldu benim için. Topraklara dokunmak isteyen kadınlar oldu, bir iki seride gözleri dola dola eserler karşısında duyduğu heyecanı anlatan genç bir kız oldu, yaşamın döngüsünü satın almak isteyen 3 kadın oldu, sergiyi 3 kez, iki kez izlemeye özellikle gelen 2-3 kadın oldu ve sergiden sonra tanıdığım tanımadığım kadınlarla yazıştım, yazışmaya devam ediyorum çünkü sergiye karşı hayranlıklarını ve takdirlerini paylaşmaya devam ediyorlar benimle.

“Şanslıyım ki etkilendiğim bu güzelliklerden sanatsal ifadelere geçiş yapabiliyorum”

-Toprağın, denizin ve suyun sesi ile nasıl konuşmalarınız oldu bu 17 yılda ve belki de daha öncesinde de? Her şey bir enerji aktarımı, akışı, dönüşüm, frekans olduğuna göre sanatçılar bu akışta farklı yöntemlerle doğaya sıradan insanlardan daha yakındırlar diye düşünüyorum.

Gaziler: Ben Sydney’de doğdum. Sonra da yaşamım Kıbrıs’ta devam etti. Denizleri olan topraklar buralar. Yüksek Lisans konumu seçerken ilk çıkış noktam bu olmuştu. Denizi olan iki muhteşem coğrafya ile köklü bağlarım oldu ve kayık fikriyle sanatsal bir yolculuğa başlamıştım o zamanlar. Doğanın gücünden ve dinamizminden etkilenmemek mümkün değil, bu yaşıma geldim dolunayı her gördüğümde sanki ilk defa görüyormuşum gibi heyecan duyuyorum, güneşe ve enerjisine her gün şükrediyorum, ağaçların bendeki değerini sergimde ele aldım zaten, denizin iyot kokusu, sesi müthiş bir meditasyon kaynağı benim için.
Şanslıyım ki etkilendiğim bu güzelliklerden sanatsal ifadelere geçiş yapabiliyorum. Yaratıcılığımı geliştirmek için kendimi beslediğim şeyler de var, onlarsa ayrı.
Küçüklükten annemin bana kattıkları da var biraz, genlerimin etkisi var. Pembe nenem, müthiş yaratıcı ve yetenekli bir kadınmış, hiç tanımadım. Annem de öyle idi. Annemden bana geçen her şey o kadar değerli ve önemli ki anlatmak yetmez. Yaşam enerjisi en önemlisi ve güzel düşünmek, güzel hissetmek, özellikle çocuklara ve yaşlılara yakın olabilmek ve üretmek. Doğayla ve insanlarla güçlü iletişimler kurabilmek yani yaşamla, yaşamakla.

Röportaj Haberleri