Neriman Cahit
Son zamanlarda okuduğum en ilginç kitaplardan biri: ‘KADINLARIN RUH ACILARI…’ Kitap, gerçekten de başlığı ve konusuyla bir tür “Derleme” Dizisi. Projenin Mimarı: İzmir’de yaşayan kızımız / Yazarımız: Mine Ömer… Yayın Yönetmeni: Gültekin Emre… Bir de Hülya Soyşekerci’nin katılımıyla ‘on yedi’ tanınmış yazarın bu konudaki başarılı eserleri bir kitapta toplanmış…
Peşinen söyleyeyim: Yazarların biri de ülkemizden: Fatma Akilhoca; ki Fatma, kendini yenileyerek yazan bir şairimiz, yazarımız. Bu kitaptaki “Yağmur” isimli öyküsü de gerçekten diğer ‘kadın yazarlar’ gibi çok başarılı…
***
Bu konuda yazılacak çok şey var ama yazar Gültekin Emre, “bu konuda hamuru çok başarı ile yoğuran, bu kitabın ruhunu somut olarak dile getiren kadınların neredeyse dünya kurulalı beri hiç değişmeyen acılarıyla ilgili yazdıklarını paylaşacağım sizlerle” ifadesini kullandı.
“Kadınların acıyan ruhlarının öyküleri. Erkekler tarafından durmadan yaralanan kadınların ruh acıları. Aşağılanan, horlanan, dövülen, hakarete uğrayan, sakat bırakılan… Kadınların iç dünyalarında nasıl fırtınalar estiğini kim bilebilir ki? Aile içi şiddetin horon teptiği, cinsel istismarın kol gezdiği, geleneklerin paramparça edildiği, kadınların yaşamlarının, geleceklerinin nasıl karartıldığını en iyi kadınlar anlar…
Ülkemizde gündemden hiç düşmeyen bu hassas ve özel konuyu 32 kadın yazar öyküleştirdi. Farklı bakış açılarıyla, değişik duygu ve anlatımla bu yürek parçalayıcı yaşamları öykülerle deşmeye çalıştılar. Yazının yalan olmadığını göstermek için…”
OKUNMALI… PAYLAŞILMALI…
Bu kitap keşke buraya da gelse…
Okunsa paylaşılsa…
Üzerinden konuşulsa… Tartışılsa…
Ama sadece kadınlarca değil…
--------------------------------------------------------------------------------------
ANNELER… BABALAR…
BU SINAV DA SİZİN…
Bütün Haber Ajansları, büyük müjdeyi duyuruyor, başta çocuklar ve ailelere: “Çocuklar Karnelerini Aldı, Yaz Tatili Başladı…”
Elimde değil, ruhumda bir dalgalanma başlar bu haberleri duyduğum zaman… Öğretmenlikten gelme bir ‘Çalkalanmadır’ gider yüreğimde… “Kırıkları olmasa… Hepsi güpgüzel karnelerle koşsalar evlerine…” diye…
Ve, akabinde: ‘Anneler, babalar…’ gelir aklıma… Uzun yıllar yaptığım öğretmenliğin de etkisiyle, en çok da onlara takılırım:
“Lütfen, çocuklarınıza sert davranmayın… Anlayışlı olun, onları mutsuz etmeyin… Her sorunun bir çözümü olduğunu’ hatırlayın…” diye!
***
Gelin, siz de katılarak, birlikte bir ‘düşün cimnastiği’ yapalım…
Bizde, nedense bir sorun ortaya çıktıktan sonra ‘konuşulup – tartışılmaya’ başlar…
Ve, daha da ötesi: Bu tartışmalar da, ‘karşılıklı suçlamalar’ biçiminde olduğu için bir sonuca da varılamaz…
***
Hade gelin başlayalım: Öğrencilerin, ‘okul başarısı ya da başarısızlıklarında… Öğretmenler ve okul ortamının payı nedir ve neleri kapsamaktadır?
Ama, lütfen nesnel olarak tartışalım…
Suçlamalara dönüştürerek değil…
ÇOK ETKENLİ…
Bir kere, eğitim “çok etkenli” (multi- factorial) olduğundan, tüm etkenlerin ‘hesaba katılması’ gerekiyor… Bu durumda da: “Anne-baba karnesi” – “Öğretmen karnesi” gibi yeni ölçütleri de düşünmek gerekmiyor mu?
• Peki öyleyse: “Anne-babaların karnesinde hangi konular yer alabilir… Almalıdır?
• Anne – babalar, çocuklarının okuldaki durumlarıyla ilgileniyorlar mı
• Eğer ilgileniyorlarsa, bu ilgi notlara mı, davranışlara mı, ilişkilere mi yöneliktir?
• Anne-baba, çocuklarının eğitiminden neleri bekliyor: En başarılı öğrenci olmasını mı?
• İyi yetişmiş insan…
• Okulun sevilen öğrencisi…
• Okulda tanınan – sevilen öğrenci olmasını mı?
• Başka beklentileri var mı?
MERAK EDİYORLAR MI
• Anne-baba, çocuklarının kişiliğinin nasıl tanımlandığını merak ediyor mu?
• Ya, okuldaki davranışlarını:
• Öğretmenlerine karşı
• Kız-erkek arkadaşlarına
• Okul kurallarına
• Derslerine, sosyal çalışmalarına karşı davranışları…
***
• Anne – baba, çocuklarının evdeki zamanlarını nasıl değerlendirdiğini inceliyor mu?
• Ev içi sohbetleri (süresi - konuları)
• Televizyon izleme (Neler, neden onları izliyor ve ne sürede?)
• Bilgisayarda ne yaptığını biliyorlar mı? (Sörf, chat ya da ne?...)
• Anne – baba, çocuklarının arkadaşlarını biliyor – tanıyorlar mı? Ya dışarıda geçirdikleri zamanlarını?
• Çocuklarıyla, gerektiği zaman ve konuları rahat konuşuyorlar mı?
VE… VE…
• Peki, anne – baba, çocuklarını nasıl tanımlıyor?
• Kişiliğini. * Gelecekten beklentilerini. * Umut ve umutsuzluklarını. *Yaşam değerlerini. * Hayatta neleri anlamlı bulduklarını. * Başka insanlardan neler beklediklerini. * Kendilerini nasıl görmek istediklerini. * İleride ne yapmak istediklerini. * Nerede yaşamak istediklerini…
• Anne – baba, çocukları için yaptıklarını “doğru mu?” yoksa: “yanlış ve eksik mi buluyorlar? Neden…”
• Peki, anne – baba, kendilerini geliştirmek gerekliliğini düşünüyor mu?
İŞTE
Evet, işte hepimizin anne- baba olarak kendimize sormamız gereken sorular…
Acaba, “anne – baba olarak” bu soruları kendimize soruyor muyuz?
Soruyorsak, ‘yanıt’ verebiliyor muyuz?
Eğer yanıt veriyorsak: “İçimiz gerçekten rahat mı?...”
***
Lütfen, yanıtlamayı deneyelim…
Ve, anne baba karnemizi de görelim mi?
Yoksa, rahatımızı kaçırmayalım mı???
***
LÜTFEN DENEYELİM…