Martı Bar’ı işleten kişinin oğlu Tony’nin bana sebepsiz yere önümü kesip tokat atması ve ağlayarak koşturup babamın yanına gidişim, Garagız’da eve yürüdüğümde durup gonnara toplamam, yağmur yağdığında arkasında bıraktığı o toprak kokusunu hala daha burnumda hissetmem…
Garagız’da kalırken babam balıktan limana giderken sandalın motorunun sesinden anlayıp koşturarak limana gidip babama yardım etmem, hala dünkü gibi bir hatıra…
15 Temmuz 1974’te babam balıktan limana gelmişti ve o gün sandalı dışarı çekip altını boyayacaktık.
Rahmetlik annem sabah saat 09.30-10.00’a doğru bana ve kardeşim Doğan’a “Hade gidelim limana, babanıza yardım edesiniz” dedi ve biz de Garagız’dan kalenin arkasına doğru yavaş yavaş limana doğru yürümeye başladık. “Tavişan Tepesi”ni geçip kaleye doğru yaklaştığımız zaman kaleden silah sesleri duyduk, baktığımızda limandan çıkan bir sürat teknesinin arkasına kaleden ateş etmeye başlamışlardı.
Tam o sırada “Göksel! Doğan! Dönün geri eve!” diye biri bize bağırdı, baktığımızda kardeşim Hasan, Hasan hastanenin yanından eve geliyordu, koşturup eve gittik ve 19 Temmuz Cuma gününe kadar evden çıkmadık…
Cuma sabahı babam beni ve kardeşim Doğan’ı Lefkoşa’ya gönderdi.
19 Temmuz’da ben rahmetlik Cafer Dayı’nın (elçilikte işleyen Namık Cafer’in amcası olurdu) otobüsüyle Lefkoşa’ya giderken Şehit Hüsnü Mustafa aynı otobüsteydi bizimle. Dar Boğaz’da o inip Yüzbirevler’e gitmişti. Ve girne’ye döndüğümde duydum orada şehit oldu diye…
İki-üç hafta sonra Girne’ye geri döndük…
Birinci harekattan bir iki hafta sonra Lefkoşa’dan Girne’ye geri döndüğümde Girne’de büyük bir boşluk hissettim. Yollarda insan yok, her taraf sessiz… Güya da herkes Girne’yi boşaltmış gibi… Ve limana indiğimde, liman da aynı… Ve bir iki gün sonra Girne’de büyüklerimizden duyardım kim hayatını kaybetti diye, Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk…
Girne’deki Kıbrıslırumlar’ı Dome Otel’e yerleştirmişlerdi. Ve hafta sonları onları grup halinde dışarı çıkarıp limanda yürüyüşe çıkarırlardı… Ve içlerinden Fani diye bir Kıbrıslırum’un oğlunu görmüştüm, bana sormuştu babasını gördüysem, babasının vurulduğunu duymuştum fakat söyleyemedim ve “Yok görmedim” dedim. Güya da bir macera gibi, bir rüya gibi, ansızın uyanacağım gibi gelirdi bana, liman sessiz, konuştuğum, beraber oynadığım çocuklar ansızın yok olmuştu…
1974’ten evvel limandaki çocukluk hayatımın en güzel günleri bitmişti.
İki tane ölü gördüm Girne’de – biri eski 23 Nisan İlkokulu’nun yanında, öteki de şimdiki 20 Temmuz Sahası’na giderken yarım inşaat bir evin önünde, kumun içinde gömülüydü…
1979’da İngiltere’ye yerleştim, kalbim hep Girne’de kaldı… Ben Girneli Göksel Kemal…”